M. Kemal AYÇİÇEK – 31 Ekim 2015
Geçmiş olsun ziyaretine gittiğimiz evin tam kapısının önünde bir çığlık, ardından bir boğuşma sesleri ile irkildik. Neredeyse evi basacaklar! Biri sarı diğeri de siyah kedi, evin merdivenlerini sahiplenme kavgası veriyorlarmış, kavga ilk değil, sürekli olan bir şeymiş meğer. Ramazan, kedilerin bu kavgasını açıklamamış olsa anlamlandıramazdık zaten. Yaz mevsimi geride kalıp, o sağda solda kısaca gurbetten gelenlerin dönüş yapmasının ardından bir ev ıssızlaşınca kediler de şenlik olan evleri mesken seçiyorlar, işte o sarı kedi ile siyah kedi de bu yüzden kavga ediyor! Sarı kedi, mahallenin kabadayısı gibi, mahallenin tüm evleri ondan soruluyormuş, başka kedilere zırnık koklatmamakta ısrarcıymış. Şımarık yetiştirilmiş ya da fazlaca yüz verilmiş besbelli!
Dışarı çıktığımız da merdivenlerin üzeri siyah kedinin yolunmuş tüyleriyle dolu. Ramazan, merdivenleri süpürdükten sonra evden çıkabiliyoruz. O, sarı kedi, evin tam merdivenlerinin önünde tıpkı bir köpek gibi iki arka ayağı üzerine oturmuş, sırtını eve vermiş, çevreyi gözetliyor. Evden kim çıkmış, merdivenlerden inen mi var hiç umurunda bile değil, dönüp de bakmıyor. O derece hırslı ve kızgınlığı da üzerinde inatçı bir kedi, belli. Ramazan, annesi ile beraber kalıyor. Babası Rahmetli bir de ağabeyi var. Annesinin İstanbul’da ayağı kırılmış, alçıya almışlar, üzerine yürüyemiyor. O da bir ikram da bulunmak istiyor, çay, kahve için ısrarcı olsa da zamanı bahane ediyoruz. O da annesinin İstanbul’dan getirdiği lokumlarla ikramını yapıyor.
Sohbet evliliklere gelince yaşı yolun yarısını bulmuş Ramazan’a dönüyor gözler, “Anneme demişim, bulsun helal süt emmiş bir kız alayım, bu yaştan sonra onu mu kıracağım” diyor, gülerek, ardından da annesinin neden başka çocuk yapmadığını, bir kız kardeşi olsa ne kadar iyi olacağını ardı ardına sıralıyor. Sonra da bana dönüp, “Neden başka kardeşim yok biliyor musun?” diye soruyor. Nerden bilebilirim ki, herkesin vardır bir makul gerekçesi yani. Kimileri fazla çocuk sevmez hiç çocuk yapmaz, kimileri çocuk istemez ama bir biri ardına “kaza çocuğu” diye gerekçelendirdiği haller olur. Kimilerine doktor yasaklar, kimileri açıkça istemez, kimilerinin de çocuğu olmaz! Fakat, Ramazan başka bir şeyden söz ediyor.
“Ben doğduğumda anneme Doktor, ‘Artık sen çocuk yapma’ demiş, annem de benden sonra çocuk yapmamış, çok güzel doktor lafı dinler” diyor, bir yandan da gülüyor Ramazan. Annesiyle arkadaş gibiler zaten ama annesinin kulaklarının biraz da ağır işitmesinden faydalanıp, onların duymayacağı şekilde bana anlatıyor. Anlattıkları eski Türkiye’yi yansıtıyor. Bağ-kur, Emekli Sandığı ve SSK’nın ayrı kurumlar olduğu dönemler de yaşanmış olayları andırıyor. SSK’nın sürekli zarar etmelerinin altında yatan temel nedenlerden biridir de bu sosyal güvencesizlik olayı. Sigortası olmayan insanlar, yakın akrabalarından sigortalı olan birinin sağlık karnesi ile doktorlara gider, öylece ücretsiz tedavi olurlardı. Doğum olaylarında da bu sağlık karnesi dayanışmaları yaygındı tabi. İşte Ramazan’ın annesi de son doğumunu kız kardeşinin sağlık karnesi ile yapınca doktor bakmış ki o sağlık karnesinde doğan sekizinci çocuk Ramazan, bu yüzden de aslında bir ağabeyi olan Ramazan’ın annesine “Artık sen çocuk yapma” diye uyarmış doktor. Böylece Ramazan’ın da başka kardeşi olmamış işte!
Eski Türkiye de sadece SSK da değil elbette Bağ-kur da ya da Emekli Sandığı’nda da bu tarz sağlık karnesi dayanışmaları bolca olduğu için bu kurumlar tek çatı altında toplandı. 16 Mayıs 2006 tarihinde kabul edilen 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Kanunu ile Bağkur, SSK ve Emekli Sandığı kurumları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın ilgili bir kuruluşu oldu. AK Parti iktidarlarının yaptığı en güzel işlerden biridir bu Sosyal Güvenlik Kurumlarını bir çatı altında toplama olayı ve tabi ki de sağlık konusundaki radikal çözümleri.
Sadece Sosyal Güvenlik açısından değil eski Türkiye’de Almanya’da çalışan işçiler, yeter ki soyadı tutsun, konuda komşuda ne kadar yeni doğan çocuk varsa bunları üzerlerine yazdırıp, Almanya’dan ‘Çocuk parası’ alırlardı. İzlemiş sinizdir, Kartal Tibet'in yönettiği Kemal Sunal ve Yavuzer Çetinkaya'nın başrollerde oynadığı 1985 yılı yapımı “Gurbetçi Şaban” adlı filmde, Almanya'ya çalışmak için giden bir köylünün başına gelenleri anlatılıyordu. SSK belgelerin de kim bilir kaç çocuk sahibi anneler vardır, çocuğu hiç olamayan! Ya da çok fazla çocuk yapmış gibi görülen ve doktorlar tarafından da “amma da çok çocuk yapmış” gözü ile bakılan ve hakkı yenen! Ve tüm o çocuklardan hiç de haberi olmayan SSK’da çalışan babalar!
Eski Türkiye’de yazılmamış hikayeler kalmamıştır ama Ramazan, sanki Doktor annesini uyarmasaymış, bir kız kardeşinin olabileceğini ima eder gibi bir burukluk havasını verince bende yazma gereği duydum. Öyle ya Annesi, doktorun ona neden “artık sen çocuk yapma!” dediğini nereden bilsin! Doktora gittiği sağlık karnesinin kardeşine ait olması, o kardeşinin 6 çocuk sahibi olması ve doktorun tüm doğumları o sağlık karnelerinde görüyor olmasını aklına nerden getirebilsin! Eski Türkiye’de herkesin sigortası yoktu. Şu TRT 1 de cumartesi günleri yayınlanan “Seksenler” dizisindeki anne Rukiye (Özlem Türkad) hanım durduk yerde sık sık çocuklarının daima düzgün kişilerle arkadaşlık kurmasını, evlenmelerini ve tabi bir de SSK'lı bir işe girmelerini boşu boşuna istemiyor değil mi? Sarı kedi, kapı bekçisi gibi merdivenlerin önünde dururken ziyaretimizi sonlandırıp ayrıldık. Kalın sağlıcakla.