,

Avrupa, mistik propaganda altındadır

Folklorümüzdeki müphem mefhumlar (15)
 
(bir önceki yazımn devamıdır)

 
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

Müphem mefhumları elbette bu kadarla sınırlayamayız. Bu çalışmada onların sadece daha genel olanlarını ele aldık. Yoksa folklorümüzde yetmiş başlı ejderden tutun da, üçler-yediler- kırklara kadar çok sayıda yaşanan, etkilenilen, muhayilelerde izleri saklı mefhum vardır.Yine bunlar gibi olup, ayrı birer başlık altında incelenmesi gereken ebcet,hortlak vb. gibi mefhumları biz ancak tezimizin sınırları içinde ilgili oldukları daha geniş konu içinde söz konusu edebildik.
 
Bu mefhumları bir sıralamaya tabi tutmak, bunlar arasında bir sınıflama yapmak  oldukça zordur. Asırlardan beri süre gelen bu kavramlar halkın muhayilesinde müşterek bir yer işgal etmişlerdir.Ayrıca birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmaları söz konusu değildir.İlk bakışta ne red ne de tasvip edilebilen bu mefhumlar milli olmaktan çok evrenseldirler. Bunların ne direk bir ulusa ne de bie dine mal edebiliriz. Ülkemizin bazı bölgelerinde yaptığım mülakatlarda bu mefhumlardan bazılarının bazı bölgelerde hiç söz konusu edilmediği hatta bilinmediği, bazı bölgelerde ise çok aktüel olduklarını gördüm. Mefhumların etkilerinin bölge geleneklerine uymasıyla orantılı olarak etkin olduklarını söyleyebiliriz.
 
Hurafe ile bu mefhumlardan herhangi birisinin eş anlamlı kullanılması doğru değildir. Çünkü biz her müphem mefhuma hürafedir diyemeyiz. Ancak bu mefhumların hurafelerle örtüldükleri ve belkide vahye dayalı bir dinden çıkmış olabilecek olmalarına rağmen asıl mananın değiştiği ve özelliklerini kaybettikleri bir gerçektir. Bazen de daha ilk kaynağından beri ne oldukları anlaşılamamış ve sadece boş bir yorum olarak kalmışlardır.
 
Hurafeler, doğu dinlerine has değildirler. Batıda da “manevi bir kanser gibi “ toplumu yüzyıllarca sarmıştır.(Aydın oy, H.Rahmi Gürpınar’ın romanından ikinci meşrutiyet dönemi batıl inanışları, 1. uluslar arası Türk Folklor Bildirileri c.4) Günümüz avrupası sanayideki gelişmesine paralel bir mistik propaganda ile karşı karşıyadır. Ayrıca “büyük ve kitaplı dinlerin hiç biri eski cahiliye devri dinlerinin bıraktıkları kalıntılardan kurtulamamışlardır.(Abdülkadir inan, Hurafeler ve menşehleri)
 
İnsanın hep bir şeyleri tabulaştırmayı teşniyişi (Yaşar Kaplan , Kültür ve insan sh.17 Ank. 1983) ve çağdaşlaşmayla birlikte güçlenen geleneksel olan her şeye kutsallık verme eğilimi (Niyazi Berkes , Türkiye de Çağdaşlaşma sh.528) dikkate alınırsa müphem mefhumların insan muhayilesindeki yerlerinin önemi ortaya çıkar.
 
Gelenekler çok yavaş ve zor değişirler. Kitle iletişimi sonucu yayılır ve hatta artık zamanla sağlam bir zemine otururlar. Kitle iletişimi cumhuriyet döneminde sosyal ve siyasi yaşamımızda her zamankinden daha önemli yer tutmuştur. Osmanlı imparatorluğunun son döneminde aydınlar arasında zihni düzeyde kalan sosyal reformlar , cumhuriyetin kurulmasıyla uygulanmaya konmuş ve kitle iletişimi, gerçekleştirilen sosyal reformların yaygınlaştırılması amacıyla bilinçli bir biçimde kullanılmıştır.(Doğan Cüceloğlu,Kitle iletişimi sh. 313 Ank. 1980)
 
“ Ne var ki, yasal değişmeler hızlı bir biçimde gerçekleştirilebildiği halde, toplumsal normlar ve değerler o denli çabuk değişmemektedir.Çünkü sosyal roller, sosyal değerler ve beklentilere bağlı olarak toplumsal yaşamımızın önemli öğelerinden birini oluştururlar. Yeni bir sosyal değer ve buna bağlı olarak yeni bir sosyal rol oluşturmadan birey eski değer ve rolleri bırakamaz; yoksa benlik bilincinde belirsizlik ortaya çıkar , ‘ ben kimim?’ sorusuna yanıt veremez duruma düşer.”(A.g.e. sh. 314)
 
“Şuur, sosyal muhite intibak ederek onun hükmü altına girmiş olur.” (Alexis Carrel, insan denen meçhul.) İnsan, muhitine ya onu feth ederek veya ondan kaçarak uyuşur. (A.g.e.) Çeşitli nedenlerle ekseriya hiç uyuşulmaz.
 
Türkiye insanı için bu durum daha da zor dur. Bu zorluk bağlı bulunduğumuz dinin dünya ve ahırete yönelik hükümlerinin bir arada bulunmasından ileri gelir. Peygamberimizin bir takım fiilleri devlet başkanlığı, diğer en büyük kısmı da Peygamberlik sıfatı ile işlenmişlerdir. Bu nedenle “ birçok Müslüman kimi eylemlerinin hangi alanın eylemi olduğunu bilemez” (Niyazi Berkes, a.g.e sh. 528)
 
İslamlık da tek ya da bir çok kilise otoriteleri olmayışına karşın, onda dinsel nitelik verilen bir çok kuralların dünyasal siyasal  hukuk, eğitim,halk gelenekleri içine karışmış bir durumda olması gibi farklı iki durum vardır. Hristiyanlıkta  hangilerinin ruhani otoriteyle, hangilerinin dünyasal otoriteyle ilişkili oldukları bellidir. İslamlıkta böyle değildir.( A.g.e. sh. 528) 

Ancak, “ hurafelerin varlığı dinlerin bünyesiyle değil de toplumların kültürel düzeyleriyle açıklandığında daha objektif ve bilimsel sonuçlar ortaya çıkıyor.”(Aydın Oy, 1. uluslar arası türk folklor kong. Bildirileri c. IV) devletin savaş, anarşi, kıtlık vb. bunalımlı dönemlerinde müphem mefhumların önem kazandıkları dikkate alınırsa, hurafelerin olumsuz şartların ürünü olduğu ortaya çıkar.
 
Bunda kişilerin rolleri elbette küçümsenemez. Bir ruhi bunalım, bunalım sonrası kişilik, mistik bir havayla dine bağlanmışsa, dinin mutedil şartları doğal olarak onu tatmin etmeyecektir. Daha başka emir, daha başka yasaklar türetecek ve kendisine daha gizemli bir inanç oluşturacaktır.zamanla herkesin bu kendi keşfettiği ‘doğru yola’(!) gelmesini isteyecektir. Bu durumun aksine, dini yapıp etmelerden habersiz bir başkası da kolay yoldan nasıl cennete nasıl gidileceğinin yollarını araştırarak mukallitçe yaşayacaktır. Her iki durumda müphem mefhumların yerleşip kökleşmesinde çok müsait bir zemin oluştururlar.
 
Eğitimde, özellikle din eğitiminde hemen hemen bu mefhumların söz konusu edilmediklerini görmekteyiz. Bu durum belki İslam dinini makul bir din olarak belletmek gibi iyi bir niyetledir. Halbuki halkın için için yaşadığı bu mefhumların henüz makul olmadıkları da ispat edilememiştir. İşin ilginç yönü halk bunları din adına benimsemiştir. Zaten dinde zemin bulamayan her milli adette dini bir kispeye bürünerek dinin çevresinde toplanmıştır.(A.g. makale) o halde bu mefhumlar müspet yada menfi (ayıklandıktan sonra) din eğitiminde söz konusu edilmelidirler. Çünkü nasıl olsa biz bunlardan söz etsekte etmesekte halk arasında varlıklarını sürdüreceklerdir. Özellikle öğrenim çağındaki çocuklar ve gençler üzerinde daha bir etkin olarak  ve yine daima dinin anlaşılmasına engel olacaklardır. Kısaca bu mefhumlardan söz etmeksizin vereceğimiz din eğitimi her zaman eksik kalacak ve bunun sonucu olarak arzulanan hedefe ulaşılamayacaktır. Bunu şöyle bir örnekle somutlaştıralım: din dersinde “ cennetteki hurileri “ dinleyen öğrenci, akşam eve dönerken eğer yolu üzerinde bir mezarlık varsa, önüne çıkabilecek bir “hortlak” la artık beynindeki hurileri uçup gitmiştir. Çünkü hortlak olasılığı daha somut ve daha anlıktır. Kendisi bizzat mezarlığın önündedir ve hortlak karşısına her an çıkabilir!
 
Bu çalışmada biz sadece müphem mefhumlardan bir kısmını bir araya getirmeye çalıştık. Hangisinin hurafe, hangisinin gerçek olduğu veya hurafelerden arındırılmaları ayrı bi çalışma konusudur. Şunu itiraf etmeliyim ki , çalışmama başlarken bütün bu mefhumların hurafe olduklarını kabul edip, gerçekle ilgilerinin olmadığını ispatlamayı amaçlamıştım. Çalışmam sonunda anladım ki bu mümkün değilmiş. Ancak şu yapıla bilirdi : örneğin bu mefhumların etrafını saran hurafeler tespit edilip ayıklanabilirdi. Dinle karıştırılan bu inançların büyük bir kısmının gerçekte din dışı kaynaklara dayandığı, özellikle İslam öncesi cahiliye toplumlarından kaldıkları açıklıkla belirtilebilirdi. Her ne kadar kolay görülsede buda kolay değildir. Çünkü bu konu hata yapmaya en müsait konulardan biridir.
 
Hataya düşmemek; bu çalışmamızın en zor olan tarafı idi. Bir mefhum hakkında öyle söz etmeliydim ki ne o mefhum benim sözümden dolayı geçek kabul edilmeli ne de tamamen red edilmeli idi. Adından da anlaşıldığı gibi bu mefhum bir müphemdi. Müphem hakkında objektif olabilmek bilmem ne kadar mümkündür. Baş vurduğum kaynaklarda bunu “red etmek” veya “kabul etmek” gibi iki zıt biçimde gördüm . halbuki objektif olmak bu değildir. Yine anladım ki bu mefhumlarda kişi objektif olamazmış.

Folklore ait konular günümüzde “alan taraması”yla yapılmaktadır. Halbuki alan taramasından önce bir “kaynak taraması” da yapılmalıdır.(A.g.makale) biz bu gerçeği ve uyarıyı dikkate alıp her iki taramayı kısmende olsa yapmaya çalıştık, hüküm vermeyi amaçlamayıp, bilgi vermeyi bir araya getirip toplu sunmayı amaçladık ve elimizden geldiğince bunu yaptık.(son)
 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Palmiye yayınları
Palmiye yayınları - 10 yıl Önce

Palmiye yayınları olarak gazeteci, yazar, şair arkadaşlarımıza bir imkân sunuyoruz. Destekli yayıncılık kapsamında yazılarınızı kitaba dönüştürebiliriz. Siz yazın biz basalım yayınlayalım. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen iletişime geçiniz.
İletişim bilgilerimiz:
bilgi@palmiyeyayinlari.com
https://www.facebook.com/palmiyeyayinlari
Tel: 0555 2915061-0539 3602045