M. Kemal AYÇİÇEK - 2 Aralık 2013
Şimdi şu Dershaneler kapanacak mı kapanmayacak mı tartışmaları yapılıyor ya, çok uzadı gitti aslında.Hani Başörtüsü olayında olduğu gibi olmasa da Türkiye'nin gerçekten önemli sorunlarından biri oluverdi. Ben öyle "Cemaat"ın kızıp kızmayacağına bakmaksızın, kim bundan para kazanır kazanmaza da bakmadan, yine bu ülkedeki okullar da has bel kader biraz okumuş biri olarak, sonraki yıllarda da iki evladını bu Dershanelere vermeksizin, sırf kurulmuş düzene itiraz adına yıllardır yazı yazıp durdum.
Gelinen nokta da yapılan tartışmaları izleyince yeniden bu Dershaneleri düşündüm tabi, öyle ya Türkiye'de düne kadar aynı yolda yürümek için el ele verilmişken bu gün o el ele verenlerin sanki kavgasını izliyoruz. Mesela, bu "Dershanelerin kapatılacağı" sanki bugün ilk kez ortaya atılmış gibi bir hava estiriliyor. Dershanelerin kapatılması 2008 yılında zaten gündem değil miydi? O zaman dendi tüm dershanelere, "Tedbirinizi alın, Dershaneler kapatılacak" diye. Yine bu tür çıkışlar yaşandı, ama zaten o zaman da "5 yıl" bir geçiş süresi verilmişti. Gidin o yıllara, arşivlere bakın! İşte Şimdi o verilen sürenin sonuna gelindi. Artık bu işin daha fazla, hani şu Anayasa Komisyonu'nun yaptığı gibi ipe un serme gibi yollarla savsaklanmaması gerekir.
Bu ülke de ne AK Parti Hükümeti bugün kuruldu ne de "Cemaat" bugün cemaat haline geldi. Dünden beri de bu ülke de sadece AK Partililer veya Cemaat Mensupları yaşamadı öyle değil mi? Dünü es geçip, salt Dershaneler sanki bugün tartışılır olmuş gibi olayı kalkıp tek "Hükümet-Cemaat çatışması" gibi görmek ve göstermek, bu ülkenin dününü de bugününü de yaşamış aklı selim tüm insanlarına hakarettir. Hem "Cemaat" diye adlandırılan Fethullah Gülen'i seven insanların Dershanelerdeki payı yüzde 25 iken neden diğer o Dershanelerin yüzde 75'inin mensupları Dershanelerin kapanmaması için onlar kadar ses yükseltmiyor, yükseltemiyorlar?
Bu ülke de bir "Milli Eğitim" varsa ki, elbette olmalıdır, o zaman bu eğitimin bu ülkenin tüm çocuklarına aynı şekilde verilmesini Devlet'in "Ben yapıyorum" demesinden daha doğal ne olabilir? Devlet okulları'nda bu ülkenin çocuklarının tümden aynı eğitimi almaları sağlanmaya çalışılırken, tüm okulların "Fırsat eşitliği" ilkesine bağlı hale getirilmeye çalışılırken, buna engel olan Dershanelerin kapatılacak olmasından neden rahatsızlık duyulur?
Zaman yazarı Hüseyin Gülerce'nin "Bu problemi çözmek kime düştü? MEB, ÖSYM ve YÖK. Otururlar, üniversiteye giriş için okulu öne çıkaran, okul öğretmenlerini öne çıkaran, eğitimi öne çıkaran, ezberi ikinci plana atan bir çalışma yaparlar. Bu çalışmaya göre, okullar dizayn edilir. Nasıl girilecekse bu yapıda üniversiteye o ortaya konur. Ondan sonra Sayın Bakan’ın dediği gibi, dershaneler kendiliğinden kapanır. Çözüm budur ve bu hem Hizmet’i rahatlatacak, hem hükümeti rahatlatacak, hem de Türkiye’yi rahatlatacak formül budur. İnsanlar hem Sayın Başbakan’ı seviyorlar, hem Fethullah Gülen Hocaefendi’yi seviyorlar. Böyle iki arada preslenmek istemiyorlar. Bunda ısrar edilmesi doğru değil. Sayın Başbakan’ı en yakın tanıyanlardan biri Mehmet Ali Şahin Bey, ‘Başbakan geri adım atmaz’ diyor. Ben de diyorum ki, ben de bu Hizmet hareketini tanıyorsam, bir haksızlık karşısında orası da geri adım atmaz.” diyor. Buna bende katılıyorum, zaten yapılan da bu değil mi? Ama "Başbakan geri atmaz" ifadesinin karşısına "Hizmet hareketi de geri adım atmaz" kısmına elbette itiraz ediyorum. Ne demek bu? Yani camideki cemaat, İmam'ı hızaya mı getirecek!?
Hani bir deyimimiz vardır ya "Cemaat ne derse desin imam bildiğini okur"diye , açılımı da "Sorumlu olan kişiler çevresindekiler ne derse desin o olaylar karşısında kendi bildiğini yapar" dır. Deyimler boşuna söylenmemiştir. Ha burada "İmam" belki Başbakan Erdoğan oluyor ama elbette bir "Dikdatör" demek değildir. O, sorumluluğu sırtında taşıyan insan, salt bir "Cemaat"e karşı değil, o cami de namaz kılanın da kılmayanın da sorumluluğunu sırtında taşımaktadır. Ondan kalkıp, "Biz senin cemaatınız, sen sadece bizim dediğimiz yap, yoksa arkanda namaz kılmayız ha!" derseniz, o "İmam" da size, "Dilediğiniz camide namaz kılma hakkınız var, gidin hangi imamı seviyorsanız onun arkasında namaz kılın" serbestiye tini size çok görmez öyle değil mi ama?
Herkesin kendi çocuğunu, konu-komşusu Dershanelere veriyor diye onlarla yarıştırmak, kendi çocuğuna çocukluk haklarını yok sayarak, "nasılsa ana-baba benim, benim dediğimi yapacaksın" despotluğunda davranış sergiletme hakkını kim hangi gerekçe ile kendinde bulabilir? Biz bu ülkenin okullarında okurken cumartesi ve Pazar günlerini birer "insan" gibi dinlenerek geçirdik, çocukluğumuzu bugünün kentlerine sıkıştırılmış çocukları gibi "tutsak" ve "esir" çocuklar olmadık! O zaman, kendimiz için istemediğimizi kendi çocuklarımız için reva görmek hangi medeni insanın kabullenebileceği bir durumdur? Yaşam, sadece yarış mıdır? Dershane dediğiniz şey, o yarış öncesi atların tımar edildiği yer haralardan ne farkı vardır? Dershaneler, şuna veya buna bakmaksızın kesinlikle kapanmalıdır.Tabi Devlet, tüm okullarındaki temel eğitimi sağlayacak ve Üniversite sınav sistemini de kendi eğitim müfredatına uygun hale getirmek koşuluyla. Kalın sağlıcakla.
Cemaat ne derse desin!
- 02 Aralık 2013, 00:44
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi