,

Karadeniz'de Ayılara, Ayımatik'li çözüm!

Arıcı değil ama Bayburt'un Pamuktaş köyünden Hayrettin Okumuş, Ayıların sadece dağlarda değil köylerine de indiğini söylüyor. Bir yandan kakıla kakıla gülerek anlatıyor, o koyunlarının ahırdan alınışını ve babasının mezarının başiında yenmesi olayını Hayrettin;

Karadeniz'de Ayılara, Ayımatik'li çözüm!

www.karadenizolay.com (Özel)-Ülkemiz de Ayıların da ''Kara Avcılığı Kanunu'' kapsamında 2003 yılından itibaren  koruma altındaki yaban hayvanları listesine dahil edilmesiyle Doğu Karadeniz'de ayı popülasyonunda artış oldu. Özellikle bu tarihten itibaren yöre halkı, Türkiye'deki en büyük memeli yaban hayvan türü olan boz ayılardan, kendilerine ve hayvanlarına saldırdığı, tarım arazilerine  ve arıcılık alanında üretim yaptıkları kovanlara zarar verdiği gerekçesiyle haklı olarak şikayetlerini sıralıyor..

 
Karadeniz bölgesinde sık sık Ayı hikayeleri anlatılır oldu. Özellikle de arıcılar. Ayılarin, arıcılardan gelen talepler üzerine zarar görmemesi için zaman ayarlı elektro-mekanik bir düzenek geliştirildi. Bu düzeneği yapan Enver usta, Petek sahibi arıcılar, belli sürelerde patlayan “bomba” düzeneği kurduğunu ama Ayıların  bu düzeneği çözdüğünü, Belli bir sürede patladığını anlayınca, artık ona alıştıklarını ve bunun da çare olmadığını görünce;

 

 “ Çok düşündüm ve Ayıların ürkmesini sağlayacak bir düzenek geliştirdim. Amacım, Ayılara zarar vermeyen ancak onları şok edecek hem siren ve hem de lambalı düzenekti. Arıcı, bu düzenekten bir tane alıyor ve peteklerinin bulunduğu alana kuruyor. Ayı, o sahaya adımını atar atmaz da sistem devreye giriyor ve ayılar can havliyle o bölgeden uzaklaşıyor. Yani belli surede patlayan değil, Ayı’nın hareketlerine duyarlı Akülü bir sensör sistemi bu. Buna “Ayımatik” veya “Ayısavar” da denilebilir. Bu düzenekte zamanlayıcı da var ve sizin ayarladığınız süre, o siren ve tepe lambası aynı anda çalışabiliyor” diye anlatıyor buluşunu.

 
Yaz ayları boyunca Karadeniz de arıcılık faaliyetlerinde bulunan insanlar, her yıl ayı hikayelerine yenilerini katarken, katlandıkları zorlukları dile getiriyorlar. Ancak Enver ustanın icadı ile bundan böyle artık Ayılardan yana sorunu olanlar, ister araziye isterse arı kovanlarına yaklaştırmayan “Ayımatik”le  rahat bir nefes alabilecekler. 

Enver Usta;

“ Benim geliştirdiğim sistem, Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Doğa Derneği tarafından ortaklaşa yürütülen ''Boz Ayı Araştırma ve Koruma Projesi''nde kullanılan ''elektroşoklu'' tel çitler gibi değil. Hayvana herhangi bir zararı olmuyor.üç takım verdim ve alanlar çok memnunlar sistemden. Buda beni mutlu etti tabi.arıcıların gözü aydın, bundan sonra yok ayılar kovanlarımı parçaladı, 50 kilo balımı yedi gibi yakınmaları olmayacak. Elbette geliştirdiğim sistem ayılara veya arılara zarar verici bir sistem değildir. Her yerde rahatlıkla kullanılabilecek bir sistemdir.” diyor.

 
 

AYI, Koyunlarımı babamın mezarında yemiş 
 

Arıcı değil ama Bayburt’un Pamuktaş  köyünden Hayrettin Okumuş, Ayıların sadece dağlarda değil köylerine de indiğini söylüyor. Bir yandan kakıla kakıla gülerek anlatıyor, o koyunlarının ahırdan alınışını, ve babasının mezarının başiında yenmesi olayını Hayrettin;
 

“ Bir gün koma (ahır) girdim ki ne göreyim, kom da üç tane koyunum yok  kapının hemen üstünde havalandırma penceresi vardı. Sağa baktım, sola baktım yoklar. Saydım koyunları üç eksiğim var. Fakat, kapıda izler var. Ahşap bir kapı zaten. Demek, kapının üstündeki pencereden uzanıp almış hayvanları, vurmuş sırtına götürmüş Ayı.Sonra babamın mezarına gittim ki, bizim evden 200 metre mesafededir mezar. Üç koyunun potsu da babamın mezarının başucunda duruyor. Yani bizim Ayı, koyunları götürmüş babamın mezarının başında yemiş. Şaştım kaldım, gitsin babamın ruhuna dedim. Halbuki ayıda azıcık akıl olsa, kilidi üzerine takılı, hafif yukarı itse açacak kapıyı ve koyunların tümünü alacak. Akılsız hayvan işte. Şimdi köyde geceleri ödümüz kopuyor, akşamları ayı korkusundan dışarı çıkamaz olduk, misafirliğe gidemez olduk. Tarladan bahçeden geçtik zaten, bir yandan yaban domuzları bir yandan Ayılar, huzur bırakmadı. Gittim vilayete, dediler ki “Sakın ayı vurmayın büyük suçtur. Ayı zarar verdiyse, koyunsa koyunun başını veya postunu getirin, parasını verelim ama Ayılara dokunmasın kimse”. Ya Ayılar, bizden değerli oldu, ne günlere geldik.Senin anlayacağın, ayıların keyfi yerinde, onlara dokunan yanıyor, onlar size dokunsa aman demeyecek, katlanacaksın” diyor, ardından da  basıyor kahkahayı..Bende gülüyorum tabi, Hayrettin’in olayı anlatmasına da olaya da gülüyorum.

 

Ayı’nın attığı kabaklarla sığırları doyurduk
 

Yazının bu kısmında benimde yaşadığım bir Ayı anımı anlatmadan edemem. Ağabeyimle yayladan dönüyoruz. İneklerin adlarıyla bilindiği yıllardı, 35 yıl kadar öncesi.. Gülistan,Cumagül, Yıldız, Karanfil, Yaylahatun, Bahçecuk ve sarıgül, adlarındaki sığırlarımız, ayrıca bir de Gadak (Cameş) var bizimle. Hayvanlarla 80 kilometrelik  bir yoldayız ve ikinci gün ikindi vakitleri. Hacı Mehmet hanlarını geçmişiz, o gece aşağıya varabilmeyi hedeflemişiz ama hayvanların bir yolun sağına, bir yolun sonundaki otları otlayarak gitmeleri, ister istemez tempomuzu düşürüyor. Yani siz olsanız, hayvan ota uzanıp, ağzına alırken ona vurup, “ho” mu dersiniz yine de. Denmiyor işte. Ağabeyim o konularda benden daha katı, o istiyor ki hiç hayvanların otlanmasına fırsat vermeden yol alalım. Ama hayvanlar da yorgun, bizde yorgunuz. Bir viraj vardı orada, hemen dönünce de bir çeşme vardır yolun üzerinde, orada mola vereceğiz. Bir yandan biz bir yandan da hayvanlar isterse su içeceğiz. Oluk var çeşmenin önünde. 

 
Çeşme, bizim traf dediğimiz yamacın altında, yol kenarında. Oradan gökyüzüne baktığınız da herhalde 60-70 metre yükseklikte mısırları görebiliyoruz. Mısır tarlası var üstümüzde. Biz sularımız içmiştik, hayvanlardan son ikisi de sularını içiyor ve artık yola koyuluyorduk ki, üstten aşağıya atılan bir kabak yolda patladı. Ürktük tabi, yukarıya baktık, kimse yok. Parçalanan beyaz bir kabaktı ve çürük de değildi. Onu hayvanlara yedirmeye çalışırken, az sonra belki iki metre yanımıza bir kabak daha, küüt diye patladı. Ağabeyimle tekrar bakıştık ama bu sefer, göz işaretiyle hızlı sürelimde anlaştık. Artık bunun bir şaka değil, bizim hedef alındığımız bir kabak yağmuru olduğuna kanaat getirdik. Bir insan, kendi bağında veya tarlasındaki kabakları öyle pat, küt diye yola atar mı? Atmazdı, kabakları bize atan, bellki o yükseklikten yanımıza inemeyen bir Ayı ya da Ayı’lardan başkası olamazdı. Çünkü, tarlanın sağında solunda bir ev yoktu, şenlikte. Sadece mısır, fasulye tarlasıydı. Bir yandan sığırları sürerken, bir yandan da bize atılan kabakları toplayım, hayvanların ağızlarına uzatıyorduk. Öylece 3 veya 4 kabağı hayvanlara yedirdik ama bayağıda bir korkmuştuk.

 

Hem zaten biz yine de bize kabak atanın ne olduğunu anlamamıştık ya, eve vardığımızda nene ve dedeme olayı anlattığımızda onlar bize Ayı atmıştır dediler. Belki Ayı veya Ayılar oyun olsun dye atmıştı, belki korkutmak için ama demek ki bizden başka da o yollarda Ayıların yolculara kabak attığının tanıkları vardı.


  
 
 

Güncelleme Tarihi: 06 Ağustos 2012, 16:43
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER