,

Hayvana bile tek mermi atarım !

 
M. Kemal AYÇİÇEK – 3 Şubat 2016

 

 

Babası ve kardeşleri zamanında Almanya’ya gitmişler, ama kendisi onlara uymamış, memleketinde baba ocağında kalmış. Saç-baş ağarmış, kendini mesleğine adamış bir insan Zekeriya usta. Sürmene’de değil sadece bölgede isim yapmış, motor tamircisi. İki oğlu ile hala kendi mesleğini sürdürüyor. Hayatından memnun. “Babamın bana yaptıklarından çok fazlasını ben çocuklarım için yaptım, daha ne yapayım” diyor sadece.

 

 

Sürmene; Araklı gibi ya da Of gibi dışarıdan pek göç almamış, sadece kendi insanlarının harmanlandığı Trabzon’un gelenek ve göreneklerinin hala değişmeden sürdürülebildiği ender ilçelerimizden biri. Sadece bir istisnası var diyebileceğimiz bir gelenek, Sürmene ve Köprübaşı aynı vadideler ve bu vadilerde artık düğünlerde silah atılması geleneği ortadan kaldırılmış. Buna silahı çok seven insanlar bile saygı duymuş ve “bu artık bu çağda çok riskli bir gelenek artık son verelim” demiş ve buna son vermişler. Çok da iyi etmişler. İşte Zekeriya Usta da o silahı çok seven Karadenizlilerden biri. O anlattı zaten düğünlerde silah atma olayının kaldırıldığını ama Araklı’da isim vererek 4-5 mahalleyi sayıyor, “oralar da hala bu gelenek devam ediyor, inat adamlar” diyor.

 

 

Gençlik yıllarına dönerek bir anısını anlatıyor yine bu silah olayı ile ilgili. Silah konusu açılınca dayanamıyorum her zaman silahı seven ya da taşıyan kim olursa olsun onunla konuşuyorsam da iş silah olayına dayandığı anda kendimi şöyle bir toparlıyor ve öylece dikkatli konuşmaya çalışıyorum. Zekeriya usta’nın silah sevdalısı olduğunu anlayınca da öyle yaptım, artık kelimelerime çok dikkat etmem lazım ve söylediklerimin de çok farklı anlamlara gelebilecek kelimelerden arınmış olarak açıkça söylemem gerektiğini düşündüm tekrar. Silah sahibi insanlar, o silahtan elbette güç ve destek alarak daha bir efelenmeli, havalı ve daha yüksek ses tonu ile konuşabiliyorlar. Ama bende Allah vergisi her zaman mikrofonik güçlü bir ses var ve ben konuşurken hiç öyle silah ya da çakı veya başka bir etkene dayalı bir cesaret sesi yok. Benimkisi tabii ve doğal olanından hamd olsun.

 

 

Sohbet koyulaşınca Zekeriya Usta’ya “Hiç silah sevmem, çakı bile sevmem. O yüzden ne ateşli ne de kesici bir alet taşımam” dediğim de , “Ama olur mu? Sen silah taşiyan adamları tanımamışsın, onlar sıradan insanlardan çok çok daha fazla hassastır ve de dikkatlidir. Öyle silah hemen akla gelmez, silah çaresiz ve son anda kullanılabilir sadece bunun dışında silah gösterilmez hatta taşındığını bile anlaştırmazlar” diyor ve gülüyor. Tabi çok silah taşıyan insan gördüm de çoğunun Zekeriya Usta’nın söylediklerinin tam aksi olduğunu da gördüm. Kimi silahı bir gösteriş aracı olarak kullanıp çevresine daha en başından gözdağı verecek tarzda taşıyor tabi bu tür kimseleri Zekeriya usta da tasvip etmiyor. “onlar silah taşımıyor, silah gösteriyor. Onlar, havlayan köpek misali tiplerdir, onlar seni aldatmasın” diyor. Aklıma bizim Arsinli Orhan Kurnaz geliyor, tam silah fanatiği ama Zekeriya Usta’nın modelinden olanlarından biri.

 

 

Zekeriya Usta yaşadığı bir olayı anlatıyor, o beyaz yüzü renk değiştiriyor. Hala bir utanç içindeymiş gibi bir hal alıyor. Zamanında babası onu okula gönderiyor, okuldan çıktıktan sonra da dönüyor kendi arazilerini dolaşıyor. Bunu sık yaparmış, arazilerini baştan sona gezer bundan ayrı bir zevk duyarmış. “Bir gün yine araziyi gezerken bizim meşeden bir hızar sesi geldi, yaklaştım ki bizim komşulardan biri bizim meşeden ağaç kesiyor. Tabi gizli, kesip çalacak. Buna uzaktan birkaç el ateş ettim sağına soluna derken o nasıl kaçıyor anlatamam. Sonra özellikle eve dönerken de gidip onların evinin önünden geçerken şöyle yüksek sesle bağırarak çok ağır sözler de söyledim. Allah’tan karşıma çıkan olmadı. Gel zaman git zaman yolum İstanbul’a düştü. Bu da İstanbul’da oturuyor, beni görünce evine davet etti. Çok düşündüm ama mecbur kaldım gittim. Çok ağır kış, hava buz kesiyor. Arabayı evinin önüne park ettim. Arabama bir şey olmasın diye evinden seyyar kablo ile aracın üzerine lamba çekti, onu sabaha kadar yaktı. Bana yeni gömlek, çorap verdi, bir yemek ikram etti bir çay derken utancımdan yerlerin dibine girdim. Sabaha kadar uyuyamadım. Sabah olunca da bir güzel kahvaltı ki sorma, hayatım da hiç o kadar mahcup olduğumu unutamam. Ben adama ateş etmişim, yetmemiş gitmiş evinin önünde de hakaret etmişim ama adam beni öyle bir ağırlamış ki çok mahcubum hala vicdanım eziliyor, gençlik işte oluyor demek ki”

 

 

Yıllardır ruhsatlı silah bulundurduğunu ama ya yaylalara çıkınca ya da ay tutulması, güneş tutulması, Ramazan veya Mevlit kandillerinde silah attığını belirten Zekeriya Usta, “Hayvana bile tek el mermi sıkarım. Vurdum vurdum vuramadım gitti. Peşinden de bir daha bakmam bile” diyerek gülüyor. Bu aslında onun ne kadar güçlü bir nişancı olduğunu gösteren bir söz tabi. Ardından avcılık hikayelerine geçiyor. Biliyorum avcılar biraz abartırlar ama Zekeriya usta onlardan da değil, onun hikayeleri sanki daha orijinal ve daha gerçekçi geliyor. Silah sevgisini sessizliği bozmak ve sakin ortamı canlandırmanın aracı olarak görüyor Zekeriya Usta ve diyor ki, “ Şimdi diyelim bir ay tutulması oluyor, biz de dedelerimizden gördük sevinmek ya da bu olayı duyurmak için silahtan başka ses edici bir alet bizim bu vadilerde iş görmez. Silahlar aslında bir iletişim aracıdır. Bakmayın vurgun olaylarına bizim vadilerde herhangi bir olayının duyurulmasının aracıdır silah, biz onun için silah tutkunuyuz. Yollar yok, mahallelerde evler birbirlerinden uzak ve iletişim için de başka bir araç olmayınca silah bizim bölgede bir iletişim aracı görevi görür. Bir sen atarsın bakarsın vadinin karşısından bir silah sesi gelir ona bir diğer vadiden karşılık gelir ve bu şekilde herkes herkesin tabanca sesini tanır ve bilir ki bu silah sesi filanca kişiye aittir ona göre de yorum yapılır”

 

 

Daha fazla kalmıyorum Zekeriya usta’nın yanında bakıyorum sohbet uzadıkça beni de silah sevdalısı yapacak bir hale dönüşüyor sohbet bunu seziyorum ve ayrılıyorum yanından. “Hayvana bile tek el ateş ederim” diyen bir insandan insanlara binlerce ateş edilen bir Dünya’da yaşıyoruz. Tüm Dünyada bu silahların susması gerekir diyoruz. Amerika’da eline silah geçirenin bir cinnet geçirip öğrenci katlettiği gerçeğini sık sık yaşıyoruz. Hadi insanların bireyler olarak tek tek silah tutkusunu anlayabiliriz belki ama ya şu devletlerin silah tutkusuna ne diyeceğiz? Bu Dünya ‘da silah tutkusu çok fazla ülkeler oldukça bu Dünya’da huzur ve barış olur mu? Buna Tüm Dünya insanlığının toptan karşı çıkması gerekmez mi? Keşke elimizde bir güç olsa da insanlardan önce devletlere ‘yeter artık silah almayın, satmayın’ diyebilsek ve bunu anlatabilsek. Öyle değil mi? Kalın sağlıcakla.
YORUM EKLE