M. Kemal AYÇİÇEK – 9 Aralık 2013
Artık önümüzdeki yıl Mart ayında yapılacak yerel seçimler için tüm siyasi partiler, başkan adaylarını toplu törenlerle açıklıyor. Dolayısıyla da her yerde başkan adayları tartışılıyor. Halkın gündemi, iyice yerelleşiyor. Liderlerin konuşmaları, o liderlere gönül verenlere göre de değişiyor. Herkes, söylenenleri de kendince yorumluyor. Tabi gönül verdiği liderinin sözlerine anlam yüklerken de ondan başkasının nasıl anladığı değil, kendisinin ne anladığına bakıyor!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Edirne’de de , “Biz yola çıkarken tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet dedik. Türkiye'deki 36 etnik unsur bu kavramın içinde var. Bu ülke ne etnik bakımdan Türklerindir, ne de Kürtlerindir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 76 milyonundur. Kimse kimseye farklı gözlerle bakamaz. 76 milyonun her biri eşit vatandaştır” dedi ya mesela, bu sözlerini CHP’liler farklı, MHP’liler farklı, BDP’liler daha farklı yorumluyor. Burada asıl olan sizin söylenenleri nasıl algıladığınızdır.
Trabzon’da Caminin birinde genç bir imam var, Cuma günleri Cemaati fazla olunca da veriyor vaazın gözüne. Biraz da sert sözler seçip, sesini de yükseltince hocayı yakından tanıyıp, daha önce onun aleyhinde konuşan ama kendini belli etmeyen alıngan biri namazın ardından imamla konuşmak istiyor. İmama işaret edip, “Az gelir misin?” diyor, imam, diğer cemaatle görüştüğü için biraz ağırdan alıyor, sonra da o kişinin yanına gidiyor, “buyur” diyor. Alıngan cemaat, İmam’a , “sen o vaazında bana kafir dedin, bunu bana ne hakla söylersin?” diye soruyor. İmam, “Haşa, öyle şey olur mu, sana neden kafir diyeyim” diyor ama ikna edemiyor! İmam vaazını temizlik üzerine yaparken, sokaklara sigara izmariti atanlara, sokağa tükürenlere, kirliliğe ve olası hastalıklara sebebiyet verildiği gerekçesi ile “Bunları inancı olmayan insanlar bile yapmaz, Müslüman temiz olan insandır” derken, meğer camiye girmeden sigarasını söndürüp attığı ardından da sokağa tükürdüğü için bu cemaat, vaazın kendi davranışı yüzünden yapıldığını zannedip, imamdan hesap soruyor!
Yine aynı imam başka bir Cuma vaazın da, camiler de toplanan paralar üzerine vaaz yapıyor. Camilerin içinde para toplandığında daha fazla para toplanırken, aynı işin cami kapısın da yapılması sırasında o cami içinde toplanan paranın yarısının bile toplanamadığını anlatırken,” Cami de on lira veren insan, cami kapısında beş lira veriyor! Bu neden böyle, çünkü şeytan caminin kapısında bekliyor. Cami içinde hayır için on lira verecek olan insan, caminin kapısından çıkınca şeytan onu dürtüyor, ‘Neden on lira vereceksin, beş lira ver yeter!’ diyor, Şeytan’ın söylediğine inanan insanlar da bunu yapıyor!” diyor. Cemaatten biri çay ocağına gidip imamın kendilerine “Şeytan” dediğini anlatıp, imamın arkasından verip veriştiriyor!
Şimdi söylenen sözlerin nerelere vardırıldığının en güzel hikayelerini elbette cami imamları bilir. Köy muhtarları bilir, belediye başkanları bilir. Hemşireler, doktorlar, öğretmenler kısaca toplum önünde görev yapan tüm insanlar, kendi mesleklerine göre vatandaşla haşır neşir olunmuş tüm makamlardaki insanların bu ve benzeri bir yığın öyküleri vardır. O kendisinin anlattıklarından farklı algılar çıkarıp, kendi aklından geçmeyecek şekilde anlatılışlarına tanık olan imam şunları söylüyor;
“Ben vaazlarımda heyecanlanıyorum, dilim sert biliyorum ama bunu cemaate de anlatıyorum. Bu durumdan bende memnun değilim ama söylediğimiz söz tesir etsin diye de bu tarzı sürdürüyorum. Vaazın yarısında camiye gelen İnsan bizim vaazımızın dışında anlamlar yüklenerek çıkıyor. Ben de neden anlattığım gibi konuyu anlamıyor bu insanlar diye üzülüyorum”
Ülkemiz de Başbakan Erdoğan’ın “36 etnik unsur” dediği yapı, yanı kültür farklılığı ister istemez söylemlerde de farklı algılamalara yol açabiliyor. Şöyle düşünün aynı köydeki imam ve cemaat bile aynı kültür içinde olmasına rağmen söylenen sözlerden farklı anlamlar çıkarırken, siyasal söylemlerin yanlış algı ve anlaşılmasından daha doğal ne olabilir ki? En yakın arkadaşlarınızla bire zaman zaman sırf şu yanlış algı ve anlamalar yüzünden hiç küslükler yaşadığınız olmuyor mu? Zaten iletişim denilen şey de söylediğiniz söz ile yanlış anlaşılmamak üzere, anlattığınızın sizin anlatmak istediğiniz gibi algılanmasını sağlamak değil mi? İyi de hepimiz sırf söylediklerimiz yüzünden kalp kırıp, birilerini üzmüyor muyuz? Sözlerimizle üzdüğümüz insanları aslında ‘üzmek’ için mi söz söylüyoruz! Yoksa, söylediğimiz bir söz, yanlış anlaşıldığı için mi küsüyor veya kavga ediyoruz?
Türkiye’de son günlerde yaşanan AK Parti- Cemaat tartışmaları, yahut CHP, MHP ve BDP veya diğer siyasi parti sözcülerinin, ifadeler üzerinden yürüttüğü tüm tartışmalar, atışmalar, bağrışmalar hep aynı kapsama girmiyor mu? Kimimiz o kendi üslubundan memnun olmayan imam gibi, sözlerimiz kuvvetli tesir bıraksın diye ses yükseltip, cemaatten insanların alınmasına yol açabiliyoruz. Elbette bilerek hiç kimsenin bir başkasını üzmek, kırmak gibi bir kastının olabileceğini düşünmüyorum. Siyasetçilerin bile bilerek ve kasten kırıcı söz ve cümlelerle bir siyasal yarıştan medet umacağını sanmıyorum fakat seçim de tıpkı şu dershanelere giden öğrencilerin benzetildiği yarış gibi olunca, bu yarış sırasında da zaman zaman sözlere pek dikkat edilemiyor. Ya da siyasetçiler, sürekli konuşmak zorunda kaldıkları ortamlarda kerhen de olsa, anlatmak istediklerinin aksine anlamlara çekilebilecek cümleler kurabiliyor. Bunlar hep bu Dünya’da kalacak işler, çok da önemli değil yani. Söylemlere pek takılmamak lazım. Kalın sağlıcakla.
İmam ile alıngan cemaati!
- 09 Aralık 2013, 01:01
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi