M. Kemal AYÇİÇEK – 21 Mart 2020
Dünya, bir köy olmuş artık ve her hangi bir yer de ortaya çıkan bir virüs, tüm ülkeleri gezebiliyor. İnsanların önce bunu bilmesi ve ona göre de davranması gerekiyor. “Ben başka bir ülkeye gitmem ki” demek, bizi böylesi bir virüsten korumaz, koruyamaz. Anladınız siz onu, koronavirüsten söz ediyorum! Ha aranız da “olum sen de kimsin, ne ayak, bu konuda da fikrin mi var?” diyebilir, haklı da olabilir bunu diyenler de insan sevdiğinin lafını dinler, benim yazdıklarımı da sevdiklerime verin, olsun bitsin!
Koronavirüsü, sevmediğiniz bir insanın sözü gibi kabul edin! Nasıl tepki verirsiniz, hiç sevmediğiniz biri sizin de olduğunuz bir ortam da konuşuyor ve sizin gibi bir yığın insan da onu dinliyor. Duyuyor o sevmediğiniz insanın size nasihatlerini ama siz de ortam karışmasın diye sabredip katlanıyorsunuz gibi düşünün kendinizi ve sabretmeye devam edin! Sevmediğiniz insan belki sizinle ilgili de çok çirkin ifadeler de bulunup belki de sizi de deşifre ediyor olabilir, yine de sabredin ve onun tüm kinini orada boşaltmasına izin verin, bu sizi küçültmez aksine sizi yüceltir!
Bir yaşam sürecindeyiz ve tüm Dünya, bir köy halini almışsa bunda senin ya da benim bir dahlim olmadı. O nedenle kendinizi böyle bir Dünya da olmaktan sorumlu tutmayın ama bir ülkeye gittiniz! Kapılar, sağdan soldan açıldı ya, bir de kimlikle geçişlerle yabancı bir ülkeye gidişiniz çok kolaylaştı ve siz de bu fırsattan istifade ederek gittiniz, mesela Gürcistan’a diyelim. Orada farklı bir kültür var, yemesi içmesi eğlencesi ve zaman kavramını değerlendirmesi gibi çok farklılıklar var ama siz de oradasınız. Bir şey yiyip içeceksiniz ama bu sizin kendi kültürünüzün yanı yeme içme alışkanlığınızın dışın da bir ortamdasınız ve neyi ne zaman ve nasıl yiyeceksiniz? Bunu siz belirlemiyorsunuz, bunu artık bulunduğunuz ülke şartları belirliyor. O ülkenin zaman kavramı var devre de artık ve siz buna uyumlanmalısınız. Çünkü kendi ülkeniz şartlarındaki beslenme alışkanlığınız ve ortam orada yok artık, ne yapacaksınız?
Gürcistan’da domuz eti yenebiliyor, insanlar domuzu bizim bir sığır beslememiz gibi besliyorlar üstelik, yani bize ters gelen bir şey orada gayet normal bir durumdur. O insanlarla birlikte paylaştığınız ortamlar da da virüsler, ister istemez bireye tesir noktasında o ülke insanından farklı olarak siz de etki yapabilir çünkü bağışıklık sistemleri, o ülke insanının bağışıklık sistemi ile tam uyuşmuyor. Siz orada yediniz içtiniz ve kendi ülkenize geldiniz, orada varsa bir mikrop belki o ülkenin insanında etki etmezken siz de etkili olabilir.
Bilirsiniz “diyalog süreci” denilen bir durum vardı hani, tüm dinlerin bir arada olabilirliğini önceleyen ve de önemseyen bir Dünya vatandaşlığına özendirme devri vardı. ABD’nin “Green Card'a başvurarak Amerika'da Yaşama ve Çalışma Fırsatı Elde edin.” Gibi propagandaları ve kendi ülkesine çektiği insanlar, bu projenin örneklerinden biriydi. Bu bir nevi sizin “Dünya vatandaşı” olmanızı sağlıyordu. Dünya vatandaşlığı kavramını küçümsemiyorum ama kendi kültürünüzün dışına taştığınız da sizi farklı kültürlerin etki altına alması, kendi kültürünüzün sizin üzeriniz deki hükmünü sonlandırması demektir. Bu da size hiç ummadığınız ve bilemeyeceğiniz bedellere mal olur. Yaşamınız, alt üst olur farkına varamazsınız. İş işten geçmiş olur, daha iyi yaşayacağım derken hiç ummadığınız şekil de berbat bir yaşama da yelken açmış olabilirsiniz! Yurt, toprak, vatan boşu boşuna vatan değildir, kendi vatanınız da hastalansanız da sizi korur ama ya farklı bir ülkedeyseniz, oradaki toprak sizi koruyamayabilir!
Bir inşaat ustası, tek katlı bir ev yapmak istediğiniz de o son betonu attığınız da size gelir derki, “ev yapan insanlar hep ne derler biliyor musun, keşke bir kat daha atsaydım der ve hayıflanırlar “der! Dünya’da hevesin, daha güzel yaşamın daha iyisini elde etmenin sonu yoktur. Demem o ki, bazen inşaat ustalarının sözünü doğrular gibi gözükse de yaşam aslın da sizin yaşam için bir mekan ihtiyacınızın aslın da ne olduğudur, sizin doğrunuz! Bunu size bir başkasının söylemesi, doğrunun o olduğu anlamına gelmez değil mi?
Başka ülkeye gittik, inşaat ustasını dinledik te tüm bunların koronavirüs ile ne alakası var diyebilirsiniz, alaka şu birisi size, “şuram da ağrı var” dediğin de ne yaparsınız? Ne dersiniz ona, ya da size neden bunu söylemiş olabilir? Sizden medet umar, kendi bildiği tüm tedavileri almıştır ve artık aklına ekstra bir tedavi şekli gelmediği için de belki sizde bir fikir vardır ve ondan istifade edebilir diye size o derdini yanar. Siz de geçmiş deneyimlerinizde varsa o tarz bir ağrı şikayetine maruz kalmış insanların denediği herhangi bir yöntem varsa bunu o insana söylersiniz ve o insan da kendince uygun bulursa o dediğinizi dikkate alır ve belki yararını görebileceği umudu ile sizin söyleminizden istifade edebilir ve şifa bulurlar. Belki de bulamaz ama sizden bir şey isteniyor ve sizde ona bunu söylüyorsanız, o insan sizin söylediklerinizden yola çıkarak kendi derdine bir çare bulmaya çalışır.
Şimdi Dünya’yı sarmış bir büyük tehdit var ortada ve bu tehdit de Koronavirüs. Bu tehdit, öncelikle yaşlı insanları hedef alıyor, bunu biliyoruz ve yaşlılarımıza sahip çıkma adına “dışarı çıkma ne olur” diyoruz ama o yaşlı insan, bizi dinlemiyor! Çıkıyor, “dur, sus” tan anlamıyor! Yani, hani eskiden büyüklerin küçük çocukların yaramazlıklarından yakınmaları vardı ya, “dur, sustan anlamıyor” diye, şimdi Dünya bir köy olunca sanki her şey tersine döndü. Artık küçükler, büyüklere “dışarı çıkma sakın” dedikçe, büyükler, o dışarı çıkma ifadelerini kendilerine birer emir veriliyormuş gibi kabul edip, buna itiraz ederek, dışarı çıkmakta ısrar etmelerine bir çare bulmak lazım!
Çare bence torunların devreye girmesidir. Yaşlılar, yani 65 üstü insanlar mutlaka dededirler ve bu dedeleri de yola getirecek insanlar, ne eşleridir ne de çocuklarıdır. Bu dedeleri yola getirecek olan insanlar, torunlardır. Çare torunlar yani! Çünkü, insan sevdiğinin lafını dinler, deneyin bakın! Babalar, evlatlarının lafını dinlemezler ama o evlatlardan olan torunları için canlarını verirler, onun için evlatlar, babaları karşısında aciz olabilirken, torunlar, babalarının yapamadıklarını yapabilecek güçte ve etki sahibidirler. Onun için bugünün en önemli korunma yöntemlerinden biri evden çıkmamaksa, o evden özellikle sabahın erken saatlerinde çıkıp, nasılsa belediye otobüsleri de bedava diye bir oyana bir buyana diye gezinen dedeleri evde tutacak en önemli güç torunlardır ve torunlar, devreye girmelidirler.
Yani torunlar, artık tıpkı birer Hawkeye Avengers, Doctor Strange, DeadPool, Superman, Thanos,İron man,Hawkaye, Rocket Raccoon vs gibi devreye girmeli ve yaşlıları, evde tutabilmek için kendi yöntemlerin de tedbirler almalı. Çünkü büyükler, sevdiklerinin lafını dinler! Normal zamanlar da da bunun tam tersi denenebilir! İnsan, sevdiğinin lafını dinler. Siz de oğlunuza, kızınıza söz geçiremiyorsanız oğlunuz ya da kızınızın en sevdiği isim üzerinden oğlunuza veya kızınıza vermek istediğiniz mesajı rahatlıkla verebilirsiniz! Direk sözü söyleyen siz olmayın ama kızınız ve oğlunuzun en sevdiği bir ismi kullanın ve onlar üzerinden sözünüzü, nasihatinizi kızınız ya da oğlunuza ulaştırın, çağ, bunu gerektiriyor artık! Kalın sağlıcakla.