,

İran bize rejim mi ihraç edecek?

 M. Kemal AYÇİÇEK -  9 Haziran 2014  

Türkiye, bizim bildiğimizden de öncelerinden bugünlere hep bir “rejim” kaygılarını taşıyarak geldi. “Şeriat gelecek” dendi, “Komünizm gelecek” dendi, “İran bize rejim ihraç edecek” dendi, dendi hep dendi. O denenler, bu ülkeyi yönetmeye kalkanların aslında halkı, böylesi korkularla ürperterek, güya o “gelecek”lere karşı önlem aldı da onlarda gelemedi! Şimdi 1979’da İran İslam devrimi yapıldıktan sonra Türkiye’nin en büyük söylemi, İran’ın Türkiye’ye rejim ihraç edeceği teziydi! Koskoca Devlet adamları (!) diye görülen tipler, bunları rahatlıkla söyleyebiliyorlardı. İşte bu kaygılardan dolayı da güya siyasal anlamda İran ile Türkiye ilişkileri hep, “Bakalım, ne zaman İran bize rejim ihracatı başlatacak?” diye de üst düzey ziyaretler hep bu gözlemlere indirgendi!

Oysa bizim sürekli bir rejim ihracı diye korkutulduğumuz İran’da 20.yüzyıla kadar kurulmuş olan hemen hemen her devlet bir Türk hanedanı tarafından yönetildi. Türkiye Cumhuriyeti'nin İlan’ından üç gün önce 26 Ekim 1923 tarihinde Rıza Şah Pehlevi kendini şah ilan etti. İran'daki en son Türk hanedanı olan Kaçarlar'a son vererek Pehlevi hanedanını kurdu. Rıza Şah Atatürk Devrimlerini İran'a örnek aldı. Oğlu Muhammed Rıza Pehlevi de babasının izini takip etti. Pehleviler döneminde Türkiye-İran ilişkileri olumlu bir düzeyde gelişti. İran’da 1979’da Ayetullah Humeyni önderliğindeki İslami devrimden sonra Türkiye’de özellikle İran’ın Türkiye’ye bu İslami rejimi ihraç edeceği kaygıları arttı. Türkiye, şimdiden bakıldığın da zaten boş ve anlamsız bu kaygılarla zaman harcadı. Humeyni’nin 3 Haziran 1989’da vefatı ile birlikte ideolojik çelişkiler bir ölçüde yumuşar oldu!

İran eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani'nin  1991 ve  1996 yıllarında  Türkiye ziyaretleri oldu. Rafsancani’nin özellikle Eski Başbakanlardan Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın başbakan olduğu 1996 yılındaki ziyareti, yukarı da ifadeye çalıştığım ideoloji ihracı gibi algılandığı için o dönem de bu gezi birilerinin özel gayretleri ile 28 Şubat süreci denilen  “Post Modern Darbe” gerekçeleri arasında sayıldı. Rafsancani’nin mesela özellikle Trabzon limanı ile İran transit taşımacılığının yeniden hayat bulmasını sağlayacağı Trabzon gezisi, uçağın Trabzon Havalimanı’na gelmiş olmasına rağmen hava muhalefeti bahane edilerek alana indirilmedi. Dönemin Trabzon Valisi rahmetli İsmet Gürbüz Civelek, İran Cumhurbaşkanı Rafsancani’yi karşılamak için havalimanın da uçağın hava muhalefeti yüzünden inemediğini pek inanmadığını ima eder şekildeki açıklamasını dün gibi hatırlıyorum. Valiyi yakından tanıyan biri olarak o gün anlamlandıramadığımız bir gizemi orada sezmiştim. Nihayet o vali İsmet Gürbüz Civelek’in sıradan bir “kalp krizi” geçirerek vefat ettiğini duymamız uzun sürmeyecekti!

O ziyaretin ardından şimdi İran Cumhurbaşkanı Dr. Hasan Ruhani, 18 yıl aradan sonra Türkiye’yi resmen ziyaret edecek. Daha önce İran’ın eski cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat 2011’de Türkiye’ye bir konferans için İstanbul’a gelmişti. Bu yüzden de Anıtkabir ziyareti gündeme gelmediği için pek tartışılmamıştı. Şimdi malum medya, Ruhani’nin ziyareti başlamadan olayı zaten “skandal gezi” diye yaftalandı. Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever, Türkiye ile İran İslam Cumhuriyeti arasında cumhurbaşkanları düzeyindeki protokolleri uygulama geleneğinde anıt mezar ziyaretlerinin yer almadığına işaret ederek;

"10. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, 17-18 Haziran 2002 ve Sayın Cumhurbaşkanımızın 13-16 Şubat 2011 tarihlerinde İran'a yaptıkları devlet ziyaretleri programlarında İmam Humeyni'nin kabrini ziyaretlerine yer verilmemiştir. Bundan önce Ankara'ya gelmiş olan son İran Cumhurbaşkanı Sayın Haşimi Rafsancani'nin 1991 ve 1996 yıllarında, dönemin cumhurbaşkanları Sayın Turgut Özal ve Sayın Süleyman Demirel'in davetlisi olarak ülkemize yapmış olduğu resmi ziyaretlerin programında Anıtkabir'e ziyaret yer almamıştır." açıklaması yapmak zorunda kaldı.

Türkiye, normale döndükçe şüphesiz sağındaki, solundaki, aşağısında veya yukarısındaki komşuları ile her hangi bir kaygı taşımadan komşu ülkeleri ile sıkı ilişkilerini geliştirecektir. Hele İran gibi kültürümüzün içiçe girdiği bir ülke ile ilişkilerin gelişiyor olmasından rahatsızlık duymak, açıkçası benim anlayabildiğim bir anlayış değildir. Ama hani illa da muhalefet anlayışı var ya onlar için her türlü adım da mutlaka bir eleştiri kaynağı olabilir. Bakın İstanbul’da Dünya’nın en büyük Havalimanının temeli atılıyor, aynı gün akşam saatlerin de İstanbul’da toplanıp “Temel atma boşuna yakacağız başına” diye slogan atan zihniyet, bu ülke de neye ve kime hizmet ediyor? Aynı zihniyet, Lice’de de aynı sloganları atmıyor mu? 

Türkiye’nin dünü ile bugününü görebilen herkes Türkiye’de oynanan oyunun farkındadır. Kim nerede ne kadar halk otobüsü yakarsa yaksın, kim nerede bir ağacı bahane edip, insanlara şirin gelebilecek sloganlar üretse de artık Türkiye eski günlerine geriye götürülemeyecektir. Bu ülke de sorunlar yok mu? Elbette var, sorunların, sıkıntıların elbette sokaklarda hür ve özgür bir şekilde haykırılması her birerimizin görevidir ama yakıp yıkmakla hak arayışı olmaz. Türkiye, Kürt sorunu konusunda çözüm sürecine kilitlenmişken, barış ve kardeşlik havası estikçe elbette Türkiye düşmanları rahat durmayacaklardır. Ama Türkiye, önüne konmuş veya konacak tüm engelleri aşabilecek güçte bir ülkedir. Her türlü çirkefliğin artık kanıtlarıyla ortaya konulabildiği bir süreçteyiz. Artık, faili meçhulleri yaşadığımız yıllarda değiliz, kim ne yapıyorsa onun hesabının sorulacağı günlerdeyiz. Kimsenin yaptığının yanına kar kalmayacağını bu oyunların piyonları da ağababaları da iyi biliyor! Kalın sağlıcakla.

YORUM EKLE