,

Kara ve Akın ailelerine Taziye..

M. Kemal AYÇİÇEK – 3 Aralık 2012 


“Acı haber tez duyulur” denir ya, hele günümüz de artık her türlü iletişim aracı sayesinde herkes bir şekilde tüm acı haberleri anında, olmuyorsa da kısa süre içerisinde alabiliyor.Bizim site de buna itiraz eder bir hava var, nasılsa herkes her yerden haber alıyor, bu vesileyle yeterince de üzülüyor, www.karadenizolay.com da biz, ölüm,cinayet,kaza ve benzeri moral bozacak hiçbir habere yer vermemeye özen gösteriyoruz. Sitemiz, daha çok gurbette olan insanlarımıza, belli bir düzeyde daha makul bir tarzda, bu bölgeden farklı bir anlatımla, daha çok keyif alacağı, moralinin bozulmayacağı, tanık olduğumuz olayları aktarıyoruz. Onun için yazıma konu edindiğim feci kaza haberini de görmedik, yanı yayınlamadık. Fakat işin ucu bize bir şekilde yansıyınca da görmezden gelemedik.


“Sana bir şey diyeceğim”le başlayan diyaloğun ardından anladım ki, Annem, sağ olan tek kız kardeşini özlemiş, o da fazla uzak değil ama pek gidip, geldiğimiz bir yerde değil, hani gözlerden uzak bir yerde yayla dönüşü, ama gönülden uzak değil tabi. Onun bana söylediği günden iki gün önce gittim, “Hadi bakalım, gidelim Mahdila’ya” dedim. Babam, sever zaten bir yerlere gitmeyi, onun için çok ağır hasta olmadıkça gece yarısı da olsa babamla aynı kafadayız. Yani benim bu teklifime, babam dünden razıydı, annem zaten isteyendi. Mahdila, Aho’nun gugulunun Zazana tarafı, yani Karatepe köyü..Gittik, sürpriz oldu, hem teyzeme, hem Ori Hasan’ın oğlu Mustafa amcaya..Kızları Meryem, Fatma ve Emine ile Emine’nin eşi Abdullah da oradalarmış meğer. Benim önceden duyduğum o feci kaza, orada da anlatılınca, Annem, “Oooff of yavrim,  demek bizim Sıddıka’nın oğlu, Of sıddıkam, of yavrim of” diyiverdi. Cenaze, komşu ilçede ve farklı bir köydeydi. 

Olayın özeti de şu;
“Trabzon’un Arsin ilçesine bağlı Yolüstü köyün de kendine ait marangoz atölyesin de çalışan  26 yaşındaki  Zeki Kara, dükkanına gelen bir köylüsünün vefat eden yakını için mezar tahtası istemesi üzerine, Yolüstü köyündeki bir yakınının cenazesine gideceğini, cenazenin ardından gelen siparişi yapacağını söylediyse de işe koyuldu.  Tam o sırada karayolunun hemen kenarındaki işyerine gelen köyün yabancısı bir kişinin arabasından, cenaze evini sorması üzerine, çalışan hızarın sesinden  bunu rahat duyamayan Zeki Kara, yol soran araç sahibine cenazeye nasıl gideceğini anlatmak için dükkandan çıkarken ayağının kayması sonucu, çalışan tomruk hızarın üzerine düşerek ikiye bölünmüş ve orada feci bir şekilde yaşamını yitirmişti”..


Bir sonraki gidişim de yine annem, “Sana bir şey diyeceğim” diyince, “Tamam anne” dedim. Ne derse desin, annem güya beni işimden, plan ve proğramımdan alıkoyar düşüncesi ile bana hep öyle yaklaşıyor ama ben zaten, onlar için vardım. Günümüzde nesiller arası bağlar hepten kopup, gidiyor, kayboluyor, o nesiller arası bağlar, bizim anne ve babalarımızla onların tanıdıkları, eşleri ve dostları sayesinde tazelenir, birbirlerine bağlanır. Buna inandığım için büyüklerimin herhangi bir yere gitme isteklerine kesinlikle olumsuz cevap vermem ve veremem, bilakis zaten ben onların tüm isteklerinin, o eski bağların yaşaması için çok önemli bağlaçlar olduğuna inanırım. Keşke, o tarz yerlere kendi çocuklarımı da dede ve nineleri ile götürebilsem isterim. Annemin o ikinci isteği, çocukluk arkadaşı, o kazada vefat eden Zeki Kara’nın annesi, iki yıl önce de eşini kaybetmiş olan  Sıddıka Kara’ya  taziye ziyareti idi.


Yatsı ezanından çok sonra girdik yola, komşu köy Yeniköy’den indik, Yanbolu deresini karşıya attık, Yolüstü köyüne vardık. Cenaze evini bilmiyoruz ama babamın arkadaşı Muhittin hoca varmış, babam onun evinin önünde durdurdu beni, gitti, o arkadaşının evine, sordu öğrendi. Zaten cenaze evi de hemen yolumuz üzerindeymiş, kısa sürede vardık. O kazanın olduğu atölye, hemen evlerinin altında. Merdiven ışıkları yanıyor evin, zaten komşularından da o eve gidenleri görünce sorduk emin olmak için, doğru adresteymişiz. Girdik eve, Annemin Sıddıka dediği kadın, ölenin annesi ve yengesi Azize, meğer annemin çocukluktan kurs arkadaşlarıymış. 52 yıldan sonra Azize, annemi tanımamış ilk başta, sonra tanışmışlar tekrardan. Birbirlerine sarılıp ağladılar, biz erkeklerin oturduğu odaya geçip, orada kuran okunurken de evden sesleri geliyordu zaten. Çok acı bir ölümün ardından taziyede bulunmak, güzel bir insani görevdi. Cenazeyi duymamış olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi babam, sonradan duyulmuş bir cenazenin taziyesini de hakkıyla yapmak için o üzerine düşenin bilinci ile Yasin ve duasını yaptı. Babam zaten, öyle yerlerin insanı. 


Müteveffa, rahmetli Zeki Kara, ailenin hayattaki yedisi erkek, biri de kız sekiz kardeşin en küçüğü ve bekarmış. Annem, aynı ailenin dört evladının da daha önce öldüğünü söyledi, yani aynı anne ve babadan 12 kardeşin en küçüğüydü  Zeki.En küçük ağabeyi ile Yolüstü köyündeki atölyelerinde birlikte çalışıyorlardı. Diğer ağabeyleri de İstanbul Esenyurt’tan gelmişlerdi, hepsi de oradalardı. Aslında ben sevmem öyle Cenaze evi, Düğün dernek  gibi yerleri ama meğer, çok sevilesi yerlermiş tüm oralar.  Bir huzur buldum, bir hafifledim, sanki sırtımdan küfeler inmiş gibi oldum. O kardeşlerini kaybetmiş insanların sanki omuzlarındaki yükten ben de biraz üzerime aldım, onları hafiflettim gibi geldi. O insanlar, sanki kaybettikleri insan sayesinde hiç kapılarını açmayan insanları tanıdı, buldu. Daha önce hiç tanımadıkları insanların kendilerinin acılarına omuz vermelerinden daha bir mutlu oldular. Sanki onlar gerçekte kaybettikleri öz kardeşlerinin acılarını, o acılarını paylaşan insanlarla daha da hafifletti ve daha bir sabır direnci kazandılar.


Taziye, zaten Yeni ölen birisinin yakınlarının acısını paylaşıp,onları  teselli etmek. Baş sağlığı dilemek. "Allah sabr-ı cemil ihsan etsin" diye söylemek değil mi? Tanıdık tanımadık, gördüğümüz her cenazeye gitmek, gidemesek bile o cenaze evine taziyeye gitmek çok mu zor ? Ben gidince anladım, hiç de zor değilmiş ve bundan böyle bende tanıdık tanımadık elimden geldiğince artık cenaze evlerini gözleyerek, nerde varsa bir kaza ve musibet evi, adımlarım gitmek istemese de ben gönülden gideceğim artık, bunu öğrendim, belki geç oldu ama öğrendim ya siz ona bakın. Hem dinimiz de de “Cenaze sahiplerinden büyük, küçük erkeklere ve yaşlı kadınlara rast gelince, taziye etmek, yani, başın sağ olsun demek gibi, sabır tavsiye etmek müstehaptır.” deniyor. Terimler çok da önemli değil ama birlikte yaşadığımız şu Dünya’da nice insanlar, belki tanıdıklarının taziyelerinden daha çok tanımadıkları insanların taziyeleri ile teselli bulabiliyorlar öyle değil mi? Genç yaşta feci bir kaza sonucu vefat eden  kardeşim Zeki Kara’ya Allah’dan rahmet, tüm arkadaşlarına, sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyorum.  Kalın sağlıcakla.


 
Not: Taziye yazımın bu bölümün de Bursa’da meslektaşlarım İHA muhabirleri Orhan ve Osman Akın’ın sevgili dedeleri Süleyman AKIN’ın vefat ettiğinin haberini aldım. Onu tanımış olmaktan büyük mutluluk duymuştum, Oylat kaplıcalarına birlikte gitmiştik. Tam bir “ton ton dede” idi. Güzel insan Süleyman amcaya Allah’dan rahmet, AKIN ailesine oğlu Ali Akın’ın şahsında başsağlığı dilerim.Mekanı Cennet olsun.(5 Aralık 2012) (mka)

YORUM EKLE