,

Kürt sorunu vardı, yoktu diyen mi var?

 M. Kemal AYÇİÇEK – 13 Nisan 2015  

 

 

Genel seçimler için start verildi. Tüm Partiler, milletvekili adaylarını açıkladılar. Mutlu olanlar, Kırgın olanlar, sırasını beğenmeyenler derken CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Kartal’dan başlattı seçim kampanyasını. Seçim beyannamelerinin açıklanmasından sonra siyasi rekabeti hep birlikte göreceğiz. Ancak, ne parti aday adayları açıklandığında ne de adayların YSK’ya bildirilmesi ile açıklanan adaylarla ilgili hiçbir şey yazmadım. Ama Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” açıklamasının istismar edilmesine tanık olduk.

 

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Balıkesir’de Ekonomi Ödülleri Töreni’nde kullanmıştı o ifadeyi. Diyordu ki, 
“Karşımızda tüm umudunu sokak olaylarına, vandalların eylemlerine, çözüm sürecinin başarısızlığa uğramasına bağlamış bir hastalıklı zihniyet var. Buralarda bizim, bu terörle mücadelede neler kaybettiğimiz belli. Bunu bilmeyenimiz var mı? Hâlâ bakıyorsunuz, varsa yoksa Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu, artık böyle bir şey yok” dedi.

 

Bu ifadelerin önü ve arkası da var tabi de onlara gerek yok. Fakat ne oldu, bu ifade başta muhalefet partilerinin sözcüleri olmak üzere HDP’lilerce her yerde istismar edildi. Aynı Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2005’te de “Kürt sorunu vardır demişti bak o gün başka bugün başka konuşuyor” şeklindeki bir argümana dayandılar. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerini, onu yakından tanıyanlar başta olmak üzere sokaktaki vatandaş çok iyi anlıyor. Ama siyasetle uğraşan insanlar mı anlayamıyor? Anlıyorlar, bal gibi de anlıyorlar da işte eski Türkiye siyaset anlayışından sıyrılamadıkları için o ifadeleri saptırmak daha bir işlerine yarıyor sanıyorlar ama yanılıyorlar.

 

Bu ülke de Kürtlerin sorunu yok muydu, elbette vardı. Devlet, “ben kürdüm” dedirtmiyordu kimseye, şakasını bile yaptırmıyordu! Devlet, “Bu millet’in Türkü de, kürdü de, lazı da çerkezi de romanı da Boşnak’ı da Türk’tür” mantalitesindeydi ki bu yanlıştı. Şimdi Devletin başı yani Cumhurbaşkanı Erdoğan, on yıl önce var olduğunu söylediği Kürt sorununu hala kabulleniyor olsa demek ki geçen on yıl boyunca bu konuda hiçbir şey yapılmamış, Devlet’te de sanki hiç adım atılmamış konumuna düşerdi. Yani Türkiye, bugün eski Türkiye mi?Gerçekte çözüm süreci ile birlikte “Kürt sorunu” olarak nitelendirilen bir çok konu da hiç mi adım atılmadı?Sorunun çözümü hedeflenmedi mi? Yani, gerçekten özellikle kürt siyaset sözcülerince dile getirilen bir oyalama mı söz konusu? Bu kadar basit bir sorun muydu yıllarca Türkiye'nin enerjisini harcayan sorun ki hemen iki günde bitirilmesi bekleniyor. Dünya'nın neresin de iki günde çözümlenen sorun var?Devlet, bugün sadece Kürtlere de değil ,Türkiye’yi Türkiye yapan, onun içinde yaşayan herkes için “Yaradılanı yaradandan ötürü seven” bir anlayış ile dün var olan ve sorun olmuş her türlü 'inkarı' yok saymıyor mu?Bu sorunlardan bu ülkeyi arındırmanın da bir ikrarı olmuş olmuyor mu?

 

 

Diyarbakır’da 2005’te “Kürt sorunu vardır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Artık böyle bir şey yok” derken, bu sorunu kökten çözmeyi içselleştirdiği için kendinden emin bir halde bunu ifade ediyor. Bugün “Kürt sorunu yoktur” denilen bu ülke de artık dünün horlanan kimliklerinden biri olmaktan çıkmıştır “Kürtlük”, şimdi Türkiye’nin her yerindeki tüm insanların sorunları gibi elbette Kürtlerin kendi örf ve ananeleri, gelenek ve görenekleri ile günümüz insani değerleri ve algısı arasında sorunlar olabilir. Küçük yaşta kız alıp vermeler, feodal yapıdan kaynaklı sorunlar, elbette Devlet’ten çözümü beklenen sorunlar arasında sayılabilir ama bunlar tüm toplum kesimlerinin de aynı zamanda sorunudur. Sorunlar bitmez. Hayat sürekli ve gelişen her olay yeni yeni sorunlarla birlikte gelebilir ve elbette tüm sorunların, bu ülkeyi yönetenlerce çözümlenmesi de beklenir. Ülke yönetimine talip olanlar da zaten sorunların çözümü için görevdedirler. Halk onlara sorunların çözümü için güvenerek oy verip iktidar yapıyor ama her karşılaşılan sorunun ortaya çıktığı anda da ortadan kaldırılması beklenemez zira çözümün de zaman alacağı durumlar olabilir. Bunun için de sabırlı olmak gerekir.

 

 

Bugün artık dünün Türkiye’sinde olduğu gibi bir “Kürt sorunu” olmadığının bir göstergesi bana göre en basitinden şu Çiğ köfte dükkanları mesela. Hangi Ülkücü, neticede kürtlerin gelenekselleştirdiği bir yemek çeşidi olan çiğ köfte için kendi nefsine sahip çıkıp, “yemem” diyor? Çiğ köfte, her ne kadar Anadolu yemek çeşidi olsa da bu daha çok Kürtlerin yemeği olarak algılanmıyor mu? O Çiğ köfte; bulgur, isot, kıyılmış et, salça, soğan, maydanoz ve çeşitli baharatların yoğurulup karıştırılması ile hazırlanan, pişirilmeden tüketilen, Şanlıurfa yöresine ait bir yiyecektir. Şanlıurfa'nın dışında Adana, Adıyaman, Gaziantep, Diyarbakır, Mardin, Elazığ, Malatya gibi illerde de yöresel farklılıklar gösteren çiğ köfteler yapılır. Karadeniz de ilçelerde bile artık çiğ köfte dükkanları açılıyor ve bunlar ilgide görüyor. Ama biz çiğ köfteyi önce Güneydoğu Anadolu insanlarının sıra gecelerinin bir eğlence yemeği olduğunu ekranlardan öğrendik! Çiğ et mi yenir diyerek alay ederken baktık ki gerçekten de çiğ et yiyebiliyoruz! En vejetaryenimiz bile çiğ köfteyi, et ile yapılanını bile yiyebildik öyle değil mi? Bu farklı damak tadının yaygınlık kazanması, şüphesiz halkın Kürtleri kendinden farklı görmeyişinin de bir kanıtı sayılamaz mı? Dolayısıyla bundan on yıl öncesinde sorun olarak görülen bir çok tabu yıkılmıştır. On yıl öncesinin “alavere dalavere Kürt Memet nöbete” devri artık kapatmıştır! Söylenmek istenen de zaten budur. Kalın sağlıcakla.
YORUM EKLE