,

Merekteki Gömlek

 
M. Kemal AYÇİÇEK –  20 Şubat 2017 

 

 


Her yer bembeyaz. Kar her yılkinden çok daha fazla yağmış, üst üste yağan karın biri kalkmadan diğeri yağmış ve hiç olmadığı kadar bir soğuk ve pek görülmemiş bir don var. Merekte kalmış çok az çayır, kısmen kar sularıyla ıslanmış çayır tozları ve merekteki telde kuruması için asılmış ama unutulmuş bir gömlek asılıyor.

 

 

Sessiz, sakin ortam, Kuş sesi bile yok. Merekteki tahtaların arasından karşılara bakıyorum, her yer beyazla örtülmüş, ne büyük örtü bu böyle! Fındık dalları, tüm ağaçlar ve yeni sökülmüş bir çaylık, oralarda da o beyaz örtü var.

 

 

Ihlamur ağacı, ayva, dut, Trabzon hurması, elmalar, armutlar, incirler, cevizler, erikler yaprağını dökmüş tüm ağaçlar hep aynılar. Hiç birinin ne ağacı olduğu uzaktan anlaşılamıyor. Oysa her bir ağacın yaprağı farklı, yaprakları olsa üzerlerin de tanıması kolay olurdu ama hepsi de yaprak dökünce hepsi birbirinin aynısı olmuş sanki. Karayemiş ağacı farklı, o yapraklarını dökmeyen ve o yeşilliğini her yerin bembeyaz örtüsüne inat dalında tutar gibi.

 

 

Annem, babamla zaman zaman yaptıkları sohbetlerden kesitler veriyor bazen anlatıyor. Babam, dedesi Ali efendinin yaptığı eski eve dokunulmasını istemiyor. Her ne kadar ‘devir değişti, bu evi yenile’ diyenler olsa da o, “Bu ev dedeme, babama yetti de bana mı yetmiyor ”diyerek, baba ocağının bırakın yıkılmasını en ufak tadilatına bile karşı çıkıyordu. 

 

 

Annem, o eski evin dumandan kararmış iki tavanı arasında bir ömür geçirmiş biri olarak babamla bir sohbetlerinden bahsederken, “dedum babana ki, senun annenun, babanın rusumatluk evinde beni pekçi eylemişsun, beni burda bırakıp sen çekip gidiysun, geziysun ,geliysun ama bana  pekçiluk parası da vermeyisun, bir tek altın bile almamışsın” o da bana “Nasıl altın almamışım, sana tam dokuz tane hem da reşat altuni vermişum, çocuktan daha iyi altun mi olur? diy güliyruk”

 

 

O merekte asılı olan gömlek, reşat altınlarının sahibinin gömleği. İkisi de kocamış, karı kocanın kendilerince yıkayıp astıkları çamaşırlardan geriye toplanırken unutulup kalan gömlek. Çamaşırları zor bela çamaşır makinasında yıkanıyordu ama o çamaşırları asma görevini annem yürüyemediği için babama veriyordu. Babam çamaşırları evin önündeki tele astığı zaman da çamaşırları düzgün asamadığı için annemden fırça yiyordu. Annem, ”La bilama düzgün as şu çamaşırları da, kiminin kolları aşağıda kiminin yukarı da, gelen geçene ayıp olmasın” diyormuş. 

 

 

Babam da “Hem benim yaptığım işi beğenmez hem da bana iş yaptırır” diye söylenirmiş ama annemin söylediklerini yerine getirirmiş. İşte babam, çamaşırların kururken görünmemesi için bu kez çayır mereğinin içine asmaya başlamış çamaşırları. Kuruyunca da oradan çamaşırları yine babam topluyormuş, en son çamaşır toplamasın da ya karanlık olmuş veya görmemiş o kenarda astığı gömleğini ve onu almamıştı. İstanbul’a gittiler kışlık diye yazın bahar da geri geleceklerdi ama babamın ömrü vefa etmedi ve daha bahar gelmeden galandarun dokuzunda köye cenazesi geldi.

 

 

Babama o güzel çiçeği gönderen teyzesinin oğlu Hasan Özad amcanın eşi fade abla babamın cenazesinden bahsederken “kirazayın günin de girdi toprağa” dedi. Araya girip düzelteyim dedim güya, “Yok galandardı” dedim ama nafile, annemle birlikte bana bakıp güldüler, ardından da “Kiraz ayının günün de oğul kiraz ayının günin de” diye ısrar etti ve gülümsediler. Evet, galandarın başında kiraz ayı havasın da toprağa verilişindeki güzelliği anlatıyorlardı meğer!

 

 

Merekteki gömleği aldım, kokladım belki babamın kokusunu alırım diye ama yok gömlekte koku yoktu!, tekrar yerine unutulduğu yere astım, artık annemin dönmesini bekleyeceğim onu almak için, annem hangi çamaşırın nerede olduğunu ve yerinde olup olmadığını kendisi yapamasa da asla unutmaz ve bilirdi, bakalım babamın gömleğinin nerede olduğunu bilebilecek mi? 

 

 

Bizim evin kedisiydi babamın kankası aslında ama benim geldiğimi görünce de babamı takmaz hemen bana koşardı. Babamın vefat haberini aldığım ilk gün evin başında karşıladı beni bizim kedi, ona işaret parmağımı uzatıp, ”Bana bak kedi, babam vefat etti, bunu bil ve olur olmaz zaman da karşılama beni” dedim. Sanki benim o söylediklerimi anlamış ve ortadan kaybolmuştu taki annem onu soruncaya kadar. Babamın taziyesi sırasındaki üç gün ortalıkta gözükmedi bizim kedi son geceye kadar, annem sorunca ağabeyim “ben gördüm anne diğer kapıdaydı” dedi. 

 

 

Bir kedi üstelik kim, hangi zaman da hangi tecrübe ile “nankör kedi” ifadesini nereden çıkarmış bilemiyorum ama halt etmiş, bizim kedinin nankörlüğüne hiç rastlamadım. Aksine, ona nasihatimden sonra ortaya çıkışına kadar bende özellikle takip ettim. Ortalıkta gözükmemesinin yanın da diğer kedileri de alıp bir süre kayboldular. Ama şimdi o cenazemiz boyunca gösterdiği centilmenliğinin karşılığını tüm arkadaşları ile birlikte fazlasıyla görüyor bizim kedi. Kalın sağlıcakla.
YORUM EKLE