M. Kemal AYÇİÇEK- 7 Ocak 2013
İmralı ile yapılan görüşmelerin ardından bir “Barış umudu” doğdu ya, aklıma Mahsun Kırmızıgül’ün, “Güneşi gördüm” filmi geldi. “Türkiye’de güneşi görecek” diye twit attım.”Umut” fakirin ekmeğidir ya, hemen sarılır buna.. Hem sevinir de garip de olsa, ne de olsa “umutsuz yaşanmaz” değil mi? Ben de bugüne kadar ki tüm açılımlara hep iyimser baktım, hep olumlu gelişmeler bekledim ama yol kazaları oldu, o umutlar boşa çıktı. Bari bu adım boşa gitmesin artık.
Mümkün olduğunca sıradan vatandaşla bu konuyu konuşmaya çalıştım, kimileri bana, “oo sen satılmışsın” dedi, alınmadım. Sohbet aralarında kimileri, şöyle hırçınlaştı, yumruk bile sıktı, tabi bunlar gözümden kaçmadı. Medya’nın hani “yandaş”lık kavramı vardı ya, kimileri de , “sen zaten” diyerek, önyargılarını dışa vurdu. Ben de konuştuğum insanların az çok siyasi görüşlerinden haberdardım, tama zaman zaman salak ayaklarına yatıyorum ama o kadar da değil. Kim hangi cümleyi, neden kullanıyor en azından bunu hem jest ve mimiklerinden zaten anlıyabiliyorsunuz. O bana yumruk sıkanların kimler olduğunu artık daha da açık etmeme gerek yok sanırım. Ona sadece bir hadisi aktardım, “Enes radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”
(Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9 )“ o zaman sustu!
Bir başkasıyla konuşurken, “ne olursa olsun artık barış olsun” dedi ama hemen ardından da , “PKK, yedi kocalı Hürmüz gibi, sahibi kim belli değil ki, tam bir ahtapot gibi, bu süreci de sabote ederler, gör bak” diyor. Aynı adama, “Peki, Abdullah Öcalan, kalktı affedildi ve meclise girdi buna ne diyeceksin? “diye soruyordum ki, daha sorumu tamamlamadan bastı bağırdı. Öyle bir hale geldi ki, yumruk sıkmakdan da beter, Allah’dan imdadıma o an izlediğimiz Real Madrid-Real Sociedad arasındaki 4-3’lük maçta 67 ve 70. dakikada Cristiano Ronaldo’nun attığı goller yetişti. O goller sayesinde yırttık yani yoksa güme gidiyorduk. O anda düşündüm, ne kadar tehlikeliymiş bu terör olayını, sıradan insanlarla konuşmak. Bir anda alevlenip, bir anda küplere binen insanlarla bu süreç nereye kadar, nasıl konuşulacak diye düşünürken,o anda Başbakan Erdoğan’ı düşündüm. Bu ne büyük bir cesaret, bu ne büyük bir cüret, bu nasıl bir irade ki, bu toplumda, böylesi zor konulara girişebiliyorlar.Kolay mı?
O hani bana yumruk sıkan kişiye de sordum zaten, “sen Cumhurbaşkanı ol, Başbakan ol, veya bakan ol” dedim, “ne yaparsın?” diye ama , O, “Olmam, neden olayım. Ben aklımı peynir ekmekle yemedim” deyiverdi. O zaman, o hırsının altındaki kin ve nefretin de önyargılarından başka bir şey olmadığını anladım zaten. Empati denilen karşıdakinin duygu ve düşüncelerini hiçe sayıp, salt kendi duygu ve düşüncelerinin egemenliğine adanmış bir anlayışla bu ülkede kim ne kadar yol alabilir ki? Empati yerine antipati kültürünün etkisinde kalmış ve ondan kurtulamayan insanın, özgür ve bağımsız bir düşünüşü algılaması elbette zordur. Öyle değil mi? Oysa, Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati sayesinde insan ilişkileri gelişir. İnsanlar arasındaki kavgalar azalır ve zamanla yok olur. Empatisiz, hangi gerginlik, hangi olumsuzluk düzeltilebilir. Hep “ben”ci zihniyet, maalesef bu topluma da büyük bedeller ödetti bugüne kadar, artık bu bedeller ödenmesin, artık “insan”lık adına, o “ben”ciler, biraz da, “biz” diyebilsinler, yeter!
Kürtler, ağlasın kara başını
Aslında ben geçen hafta yani şu İmrali görüşmeleri henüz açıklanmamışken ANF’de okuduğum ama şu İmralı görüşmeleri ortaya çıkınca kaldırılan Dr. Bahoz Erdal (asıl adı Fehman Hüseyin; d. 1969), PKK'nın üst düzey komutanlarından biri olan Suriyeli Kürt militan’ın açıklamalarına değinecektim. O açıklamaların da Kürt’lerin en fazla asimile olduğu metropol olarak istanbul’u görüyor ve tüm metropollerde, yani büyükşehşirler de yaşayan Kürtleri, memleketlerine çağırıyordu, hemde “ya herro ya merro” dercesine. İşte o açıklamanın ardından o metropol kentlerdeki Kürtlerin yerine koydum kendimi, empati yaptım ama aklıma rahmetli babaannemin bir sözü geldi. “ağla kara başını” derdi, kendi yaptığı veya karar verme noktasından olan insanın çaresizliğine karşı söylerdi bu sözü.
Bir düşünsenize, hadi diyelim İmralı açılımı olumlu sonuç verdi ve bu ülkeye “Barış” geldi. Bizim için hava hoş olur da ya yerini, yurdunu, köyünü, evini barkını bu terör belasından terk etmiş, büyükşehirlere göçmüş kürt aileler ne yapacak? Onlar, bizler gibi o büyük kentlerde rahatça bir yaşam sürebilecekler mi? Öyle ya onlarında aşırı “milliyetçi” damarlı insanları var ve onlar, o şehirlerde oturan insanlara, “hoop, ne orda oturuyon, kalk gel memleketine, memlekete de yetişmiş insan gücü lazım” derlerse o Kürtler ne yapacak? Herhalde babaannem hayatta olsaydı ve bu durumu ona söylemiş olsaydım, o muhtemelen bana , “Kürtler ağlasın kara başını” derdi. İşte her nerde olurlarsa olsunlar, Kürt olan dostlarımıza, arkadaşlarımıza bizim psikolojik olarak da destek olmamız lazım. Sadece “Barış”tık demek olmaz, asıl onların yükü, “Barış” ortamından sonra başlıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “savaş kolaydır, barış zordur, biz zor olanı başarmaya çalışıyoruz” derken haksız değil, insan bir anda sinirlenir, tamam, “vur, yık, yak” der de, “aman, sakın vurma, sakın yıkma” derken zorlanır. Gerçekten de öyle değil midir, bir anda kızarsınız, kabarır, köpürürsünüz ama “keskin sirke küpüne zarar verir”, sonra da “pişmanım” deseniz de, “son pişmanlık fayda etmez” ya, öyle bir durumla karşılaşırsınız ve yine babaannemin dediğine gelir, “ağla kara başını” halini alırsınız. Türkiye, maalesef son 30 yılı aşkın süredir de hep “kara başını ağlar” ülke oldu. Ama artık yeter, artık ne Türkiye, ne de anneler artık ağlamasın, bugüne kadar ağlama haddini çoktan aştı bu ülke ve insanları..
Umarım İmralı ile başlayan bu yeni süreç, sabote edilmez de bu ülkede insanların yetki verdiği insanlar, bu ülkenin hayrına olacak adımları sabırla, usanmadan ve ısrarla atarda bu ülke de akan kan durur. Tabi zor coğrafyadayız, elbette başka bir yığın engel ve olumsuzluklarla karşılaşılacak ama bıkmadan usanmadan ve ısrarla “barış süreci”ne destek olmak ve olanları da sadece kendimiz açısından değil, önce ülkemizin refah ve huzuru açısından ele alarak, karşımızdaki insanların da hak ve hukukuna riayet ederek el ele vererek, daha özgür, daha müreffeh bir ülkenin insanları olma gururunu yaşayalım. Yoksa üç günlük Dünyayı birbirimize zehir ederek kısa ömrümüzü törpülemeyelim. Kalın sağlıcakla.