M. Kemal AYÇİÇEK – Ağustos 2012
Onaltı yıl öncesiydi son gittiğimde, bu da üçüncüsü oldu Batum’a gidişimin.Bayram sonrasıydı ve Kırşehir’den gelen çocukluk arkadaşım Sait ve yanındaki arkadaşı vesile olunca, o misafiri Ömer’in aracıyla, ani bir kararla gittik. Hiç düşünmediğim bir zamanda oldu Batum ve Kaboletti gezimiz , hani “ateş almaya mı geldin” denir ya, öylesi ne 12 saatlik bir gezi . Gezide “kuyruk” sıkıntılarına katlanılmaz aslında ama 3 saatlik bir kuyruk bekleyişimiz bile sabrımızı zorlamadı. Sarp sınır kapısında, geceyarısını çok geçmişti Gürcistan’ın Acara Özerk Bölgesi ‘nin Başkenti Batum’a geçtiğimizde..
Sarp’a tünel çıkışıyla ulaştığımızda genç bir polis bizi ters yöne yönlendiriyor. “Gürcistan’a gidiyoruz” dediğimiz halde, gülerek, “önce sıraya girin, kuyruk var” diyor, gecenin o saatinde iki kilometre kadar uzamış araç kuyruğuna giriyoruz. Araçlar geçiş yaptıkça sıramız ilerliyor. Araçta şöförü bırakıp biz çay içmek için cafeye gidiyoruz, genç bir sanatçı Mert Şenel, Türkçe, lazca ve kürtçe türküler söyleyerek canlı müzik yapıyor, Sarp köylüsü veya Gürcistan’a geçmek için sıra bekleyenler de horon oynuyor. Biz son parçayı dinleyebiliyoruz, ardından da Mert’le konuşuyoruz. Mert ve arkadaşları, “Abi, ne işiniz var Batum’da oradaki aynıları burada, Kemalpaşa ve Hopa’da da var, boşuna gitmeyin, Karşı tarafta sadece kumar, fuhuş ve akaryakıt, eğlence bizde de var”diye sanki Batum’a her geçenin kadın muhabbeti için gidiyormuş gibi bir önyargı ile uyarıyorlar. Ardından Rize’den arkadaşları ile buraya gelen ve arkadaşları Batum’da olduğu halde onları bekleyen Samet Köse ile konuşuyoruz, o da diğer gençler gibi aynı şeyleri söylüyor.
Araç kuyruğundan yüksek bir ses geliyor, o tarafa yöneliyoruz, yaşlı bir araç sahibi araya giren başka bir araca itiraz eder oluyor, iki genç o adamın yanına gidip bir şeyler konuşunca adam itiraz edemiyor ya da susuyor!. Burada araç kuyruğu tabi özel araçlar için, Tır ve Yolcu otobüsleri sıraya tabi değil. Sarp köyünün gençleri, bir miktar ücret karşılığı meğer istedikleri aracı diledikleri şekilde aralara yerleştirerek “Her horoz kendi çöplüğünde öter” misali harçlıklarını çıkarıyor. Biz o tartışmayı izlerken bu kez ayrı bir tartışma da Hopa Kaymakamlığı Kimlikle Geçiş İrtibat bürosunda oluyor. Biz araçla gittiğimiz için o irtibat bürosu ile işimiz olmaz sanıyorduk taki Samet bizi uyarıncaya kadar. Meğer orada da özel geçiş belgesi hazırlanıyor, kişi başına bir liralık ücret karşılığında.Araç başka bir tarafta biz başka bir tarafta sıra bekliyoruz, o sırada İki gençte Batum’a giden araçlar arasında özenerek dolaşırken, .” Abi benim yaşım 17,5, az kaldı, 18 yaşından küçükler yalnız başına Batum’a geçemiyor, ancak aileleri ile gidebiliyor.”diye yakınıyor.Üç saat bekleyişimizin ardından girdik polis ve Gümrük kontrollerine, ardından da Gürcistan gümrük ve polisindeki kontroller çok uzun sürmedi.
Bizim Artvin’in Hopa ilçesi, Kemalpaşa beldesine bağlı Sarp köyünün diğer yarısı yani Sarpi’den itibaren yolun sağında önce Andrea Pirveltsodebuli’nin heykeli, ardından da Hz.İsa'nın On İki Havari’sinden biri olan Aziz Matthias’ın mezarının bulunduğuna inanılan Gonio kalesi dikkatimizi çekiyor.. Kalenin hemen yanından da ülkemizde Bayburt’tan doğan Çoruh nehrinin denize döküldüğü deltayı zaten görüyoruz.Batum havalimanı da bu delta da yer alıyor. Batum, bizim Batum, orada da Batumi diye adlandırılan Gürcistan’ın Acara Özerk Bölgesi’nin başkenti bir liman şehri. İstanbul’a 1264 km, Trabzon’a 215 km ve Rize’ye de 94 kilometre mesafede olan 180 bin nüfuslu bir kent.
Batum’a ilk olarak 1995 yılında 3 günlük bir gezi için gitmiştim, o resmi gezide o zamanki Acara özerk Bölgesi’nin cumhurbaşkanı Aslan Abaşidze’nin davetlisiydik. Sonraki gidişim 1996 yılında Sarp sınır amirinin resmi makam aracı ile 3 saatlik bir özel geçişti. 31 Mayıs 2012’den itibaren Gürcistan ile Türkiye arasında vizesiz geçişler başlayınca giriş-çıkışların her iki ülke arasında çoğalması, oraya gidip gelenlerin “Batum on senede Gürcistan’ın Dubaisi olur” gibi çok iddialı değerlendirmeleri duyar olmuştum. Bir de kendim göreyim istedim zaten. Gördükten sonra o Dubai benzetmelerini yapanlara haksızlık olmasın ama Batum ve çevresinin Türkiye’nin kırk yıl öncesindeki halini yansıttığını söyleyebilirim.
Batum dendiğinde ülkemiz de akla ilk gelen kadın, kumar, bar, pavyon(disko) ve oteller gibi eğlence ve konaklama yerleri ile ucuz akaryakıt. Evet bunların hepsi var ama daha da ötesinde orada farklı bir kültür ve bizim bilmediğimiz, tanımadığımız bir hayat var. O akla ilk gelen eğlence sektörünün cilalı ve gösterişli yeni binalarının arka sokaklarında tam bir sefalet ve yoksulluk var. Eğlence yerleri, Trabzon, Rize, Artvin veya Hopa’dan gitmiş, o sektörde çalışanlar tarafından Gürcü ortaklarla birlikte işletiliyor. Sadece kadınlar Gürcü veya Azeri, garsonların bir kısmı yine Türk. Gelen hesaplar da Türkiye’deki gece hayatının standartlarında, fark yok gibi. Bana sanki Batum’daki gece aleminde olan kadınlar, bir gece Hopa, Kemalpaşa ve çevresindeyse , bir diğer gece de Batum’da dönüşüm yaparak çalışıyorlar gibi geldi. Çünkü, sınırdan bir geçiş sınırlaması yok.
Batum’a giderken Türkiye tarafındaki araç kuyruğu ve Gümrük’teki bekleyiş süresi, Gürcistan tarafında yok ve zaten görevlilerin çalıştığı mekanlar, bizim polis ve gümrükçülerimizin çalıştığı mekanlardan daha şeffaf ve çağdaş mekanlar. Oysa her iki tarafta buradaki gümrük binalarını aynı zamanda yaptı. Batum’da çok katlı birkaç bina göze çarpıyor, limanın hemen batısında kalan orta caminin minaresinden uzun binalar işte. Halen devam eden inşaatlar bitse de şehrin silüetinin öyle kolay kolay değişeceğini sanmıyorum ama evet on altı yıl öncesine göre Batum, çok değişmiş, gelişmiş ve modern bir şehir olmuş. Batum’da elektrik sayaçlarının evlerin dışındaki elektrik direklerine takılmış olması dikkatimizi çekti. Böylece Sayaçlar, direklere konularak, elektrik kaçaklarının önlenmesi kolaylıkla sağlanabiliyor.
Sabahı Batum limanında karşıladık. birkaç balıkçı, oltalarla kefal yavrusu avlarken Limana bir büyük turist gemisi yanaşıyor.Kahvaltı yapalım dedik, ama tıklık tıklım dolu olan “24 saat cafe”de yer bulamadık. Çay bulduk ama börek, ya da kahvaltı yapacak bir şey bulamayınca(!) kahvaltı bahanesi ile daha önceki gidişimde konakladığımız Osmanlı dönemindeki adı Çürüksu olan Acara Özerk Bölgesi’nin Antalyası denebilecek Kabuleti’ye geçelim dedik. Pazar sabahı, halk pazarının kurulduğu büyükçe bir meydanda fırın gördüm, yarım saat sonra ekmeğini çıkacağını öğrendim. Taze ekmek alırız diye sevindim ama gezmeye devam ederken o Pazar yerindeki tuvalete girdim,ücret alma yerinde bir güzel kız oturuyor, kapıları bir insanın boyundan kısa ve kapıları açık bir garip yer. Adam, tuvalete oturmuş, kapıyı bile kapatmamış halde hecat gideriyor, bir diğeri gelip kapıyı eliyle tutup hacet gideriyor.Tuvalet demeye bin şahit lazım, Tiksindim, çıktım.
Hemen yakından gelen sesler üzerine kapısı açık bir domuz mezbahasına gittim, kafeslerdeki domuz yavruları böğürüyor, bir pis koku ki sormayın, midem bulandı artık. Bir ekmek aldım tava ekmeği ama o görüntülerden sonra hiçbir şey yememeye karar verdim. Pazardan aldığım pestil, üzüm, şeftali, domates, salatalık, kestane, incir gibi meyvelerle idare ettik.Döndükten sonra bizim Fatih Şahin’den duydum, Orta camiye gitseymişiz, orada Arhavili bir dönercinin güzel yemeklerinden yiyebilirmişiz ama bir sonraki sefere artık. Birlikte olduğum arkadaşlarda ekmekte bile “domuz yağı vardır” diye ısrar edince, aldığım ekmeği de atmak zorunda kaldım. Yeni açılmış bir pastahanede birer çay içtikten sonra Kaboleti’den ayrılıp, Batum yolu üzerindeki Botanik bahçesine gittik. Botanik bahçesine kişi başına 6 lari vererek girdik, elbette ağaç çeşidi ve doğa olarak mest olduk. Botanik bahçesine özel yan tarafları açık özel araçlarla isterseniz tamamen gezebiliyorsunuz yoksa yürüyerek bu ağaç koleksiyonunu tamamen gezmeniz saatler alabilir.Ben zaten hayrandım bu parka, arkadaşlarımda mutlu oldular. Yeri gelmişken botanik Park kısaca;
“Batum Botanik Bahçesi (Gürcüce: ბათუმის ბოტანიკური ბაღი / Batumis Botanikuri Baği). Acara özerk cumhuriyetinin yönetim merkezi Batum’un dokuz kilometre kuzeyinde, 111 hektarlık alana yayılan botanik bahçesi. Karadeniz kıyısında yer alır ve halk tarafından Mtsvane Kontshi (Yeşil Burun) olarak adlandırılır. Batum Botanik Bahçesi, Eski Sovyetler Birliği’nin en büyük botanik bahçesiydi. Batum Botanik Bahçesi’nin kuruluşuna 1880’lerde Rus botanikçi Andrey Nikolayeviç Krasnov (1862-1914) ve kardeşi General Pyotr Krasnov tarafından başlandı. Resmen 3 Kasım 1912’de açıldı. Bahçe, iki yetenekli bahçe uzmanı ve dekoratörü Fransız D’Alphonse ve Gürcü İason Gordeziani tarafından düzenlendi. Bahçe, Sovyet döneminde daha da genişletildi. Batum Botanik Bahçesi’nde, Kafkasya’ya özgü bitkilerin yanı sıra, Uzak Asya, Yeni Zelanda, Güney Amerika, Himalayalar, Meksika, Avustralya getirilen 2037 bitki türü bulunmaktadır. Bunların sadece 104 türü Kafkasya’ya özgüdür. Batum Botanik Bahçesi, eskiden Gürcistan Bilimler Akademisi tarafından işletiliyordu. 2006 yılından bu yana ise bağımsız bir kurumdur.”(wikipedi)
Birlikte gittiğim arkaşlarımdan Ömer, matematik öğretmeni, sait de sosyal hizmetlerci. Gösterişli binaların arkasında saklanan yoksulluk, turistik rehberlerde olmayan gerçek yaşam koşulları, o Pazar yerlerinde göze çarpıyor. Gürcistan’ın para birimi lari ve bizim paramızdan daha değerli. Bizim yüz liramız, sınırdan ilk girdiğiniz de 85 lari, şehirdeki döviz bürolarında 89, 90 ve 92 lari. Ufak bir ekmek 1 lari, Pazardaki Domates’in bir kilosu 2 lari, bir kilo üzüm 2,5 lari, salatalık 2 lari, 1 fincan çay 1 lari. Kestane balının fiyatını sordum birkaç yerde,16 lari, 22 lari ile 35 lari arasında değişti fiyatlar. Türkçe bilen uyanıklar 35 lari diyenler tabi. sarmısağın kilosu ise 2,5 lari.mazot 230 lari, benzin 235 lari, lpg ise 170 lari. Bir saksılı çiçek 10 lari, Yani öyle söylendiği gibi hayat Gürcistan’da o kadar da ucuz değil, neredeyse Türkiye’deki fiyatlarla aynı. Yol kenarlarında satışı yapılan Süs eşyaları da 5 lari’den başlıyor.
Yollarda trafikte canınız Allah’a emanet gidebiliyorsunuz, yol boylarında bir tek trafik hız levhası veya yön levhası yok, kasisler oldukça fazla,sadece kent girişlerini ve mesafelerini gösteren levhalar var, yol şeritleri var ama bunları takan yok. Bir bakıyorsunuz ya sağınızdan veya solunuzdan araçlar geçebiliyor, şehrin önemli kavşakları dışında zaten trafik ışığı diye bir şey yok. Sokaklarda ve yollarda eskimiş, çarpışmış, her yanı hasarlı araçlarla dolu bir yer. Polis otoları son model ve boyalı, mağazalarındaki elektronik aletler Türkiye’deki aynı fiyata sahip, sadece cep telefonlarında fiyatlar biraz düşük ama Bilgisayar ve fotoğraf makinalarında eski teknolojilerin ağırlıklı olduğu modeller dikkat çekiyor. On altı yıl önce yol boylarında kadınların pet şişelerde sattığı akaryakıt, artık yeni petrol istasyonlarında satılıyor. Şehirde Çöpler, genellikle yaşlı kadınlar tarafından toplanıyor.
Sameba Church , Trinity Kilisesi
Kiliselerden pek anlamam ama Batum’a hakim bir tepede görünce çıkıp görelim istedik Trinity Kilisesini. Yol tabelalarında 5 kilometre yazıyordu, Sameba Church. Yani Holy Trinity manastırı..yol biraz uzak gözükse de kilise her yerden görülebildiği için herhangi birine sormaya gerek kalmadan koyulduk yola.yol berbattı hemde çok berbat, sürekli debriyaj kullanılıncada araçtan keskin balata kokusu gelince yol kenarındaki bir evin önüne park ettik aracı, geriye kalan yolu da yaya olarak çıktık. Yola dökülen cevizler dikkatimizi çekti, ceviz kıralım dedik ama çok sert kabuğu var ve hani çetin ceviz denir ya tamda o cevizler için söylenmiştir sanırım. Kırılması zor ve içini de kolay çıkaramıyorsunuz. Ceviz ağaçları yol boyunca her yerde var ve salkım cevizlerle dolu. Öyle tek tek değilde ağaçlar, salkımında 10-15 ceviz kümesi ile sanki üzüm salkımını andırıyor.
Kilise yolundaki son virajda bir çeşme var, hemen yanına dizilmiş 3 ayrı bardak birer çubuğa ters olarak konmuş, muslukta suyun boşa akıtılmaması için bir lastikle bağlı, çeşmenin yanında da üstü kapalı 3 taş masa ve oturak yerleri var, tabi böyle bir yerde üzeri kapalı bir de mangal. Biraz soluklanıp kiliseye çıkıyoruz. Kilise ve çan kulesi, komple yeni baştan restore edilmiş, kaba inşaatı tamamlanmış, kilise öünündeki alanda üç rahibe, belli ki inşaatı yönlendiren yetkili ile sessizce hem Batum’u seyrediyor hemde konuşuyorlar. Birkaç işçide kilisenin kızlar manastırı tarafına bakan kısımda mermerleri süpürüyor. Buradan Batum, her yanı ile çok muhteşem görünüyor ve sırf o manzara için de o kiliseye bin bir zahmetle çıkmış olmaya değiyor.Kiliseden inerken evlerin önünde el yapımı şaraplar, ped şişelere asılı müşteri bekliyor. O tepedeyken Batum’un yüksek kesimlerindeki bir köy camiinden okunan öğle ezanını duyuyoruz. Şehre indip, birkaç mağazaya uğrayıp, aracımızın mazot deposunu doldurup, tam 12 saat üzerine ülkemize dönüyoruz. Sarp sınır kapısında bize tek geçiş için verilen izin kağıdını gümrük memuru geri alıp, imha ediyor. Sarp sınır kapısında yine kuyruk var ama gece bizim girdiğimiz kuyruk noktasından daha da uzunca araçlar yol boyuna dizilmiş haldelerdi.
Gezi yazılarında genellikle nereye gidilir, ne yenir ne içilir tarzında bilgiler verilir ama ben böylesi gezilere temelde karşıyım , onun için de yazdığım yazılardan yola çıkarak yapılacak gezilerin kötü geçmesinin sorumluluğunu kesinlikle almak istemem, hem zaten bende aslında gezi yazısı yazmıyorum, kendi gezdiğim yerlerdeki gözlemlerimi paylaşıyorum sadece. Öyle süslü püslü yerleri, otelleri, davetleri, misafirlikleri pek dikkate almam ve sıradan sade bir insan gibi doğal olan iletişimleri önemserim. Yinede nerelere gitmeli derseniz, alın size birkaç öneri işte.
Batum Botanik Bahçesi (Arboratum)( (Gürcüce: ბათუმის ბოტანიკური ბაღი / Batumis Botanikuri Baği). Acara özerk cumhuriyetinin yönetim merkezi Batum’un dokuz kilometre kuzeyinde, 111 hektarlık alana yayılan botanik bahçesi. Karadeniz kıyısında yer alır ve halk tarafından Mtsvane Kontshi (Yeşil Burun) olarak adlandırılır. Batum Botanik Bahçesi, Eski Sovyetler Birliği’nin en büyük botanik bahçesiydi.), Vardzia(Vardzia günümüzde Gürcistan’ın Samtshe-Cavaheti bölgesindeki en önemli turizm merkezidir.), svaneti(Svaneti, 3.000-5.000 metre yüksekliklerde, Avrupa’nın en yüksek yerleşim bölgesidir.), Tiflis (Gürcistan’ın başkenti), Gergeti Üçleme Kilisesi(Kilise, Kazbegi Dağı eteklerinin manzarasının ey iyi göründüğü yer olarak da bilinir ve trekingçilerin de uğrak yeridir.), Kazgebi dağı(Yüksekliği 5.074 m’dir. Şhara ve Canga’dan sonra Gürcüstan’daki en yüksek dağdır.), Sanat Müzesi(Resim, heykel ve Gürcü yaşamını Balmumu heykel canlandırmalarla anlatan bir müzedir. ), Tarih Müzesi(Tarih müzesi daha çok Josef Stalin ağırlıklı bir müzedir. ), Osmanlı Müzesi (Batum’da şansınız varsa görebilirsiniz)
Vikipedia’da Batum da şöyle anlatılıyor;
“Batum (Gürcüce-Lazca: ბათუმი / Batumi), Gürcistan'ın Karadeniz kıyısında, Acara Özerk Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi olan liman kenti. Nüfusu 180.000’dır (2011). Turizm merkezi olan Batum'un yaz aylarında bu nüfus 400.000'i bulmaktadır.Batum, Transkafkasya Demiryolu’nun ve Bakü petrol boru hattının son bulduğu önemli liman ve ticaret merkezidir. Türkiye sınırına 20 kilometre uzaklıktadır ve subtropikal iklimin olduğu bölgede bol meyve ve çay yetişir. Petrol rafinerisi ve gemi yapımcılığıyla da tanınmıştır. Türkiye’yi karayoluyla Gürcistan ile Azerbaycan’a ve Orta Asya cumhuriyetlerine bağlayan Sarp Sınır Kapısı Batum’a açılır. Kent, 16 Temmuz 1921'de kurulan Acara Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi oldu. Moskova Antlaşması'nın teyidini sağlayan Kars Antlaşması sonucunda Sovyet Gürcistanı'na bırakılması onandı. Yapılan antlaşmaya göre Acaristan özerk cumhuriyetinin özerkliği Türkiye devletinin garantörlüğü altındadır. Batum (Acaristan) Rusya'ya verilirken bazı kurallara uyma zorunluluğu ile bırakıldı. Bunlardan en önemli maddesi: Batum (Acaristan) sınırları içindeki halkın etnik kimliğine, dini kimliğine kesinlikle müdahale edilmiyeceğidir. Bu kurallara uyulmaması halinde ise Türkiye Cumhuriyeti Devletinin müdahale hakkı vardır.Gürcistan’ın 1991’de bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Acara özerk cumhuriyeti yönetiminin başına Aslan Abaşidze geldi ve Batum’da ikamet ederek bölgeyi bir diktatör olarak yönetti. Mayıs 2004’te Abaşidze iktidarı, merkezi yönetimin desteğindeki halk hareketiyle son buldu.”
Güncelleme Tarihi: 09 Temmuz 2021, 02:12