M. Kemal AYÇİÇEK- Ocak 2013
Kedileri bilmeyen yoktur hele de Karadeniz de..şenli olan her evin bir kedisi olmazsa o evde mutlaka bir eksiklik vardır. Kediler, insanlardan sonra evlerdeki aile bireyleridir. Tabi kimi bunun farkındadır, aileden sayar kimileri de ailedendir ama evin dışında sayar. Bizim yazımıza konu olan kedi, evin en küçük oğlu kabul etmese de aile bireyinden sayılan şanslı kedilerden biri..Adı “Tevekal”..Trabzon’un Araklı ilçesin de, Yiğitözü köyünde yaşıyor.. Bu adı koyan da o kediyi aile bireyi kabul etmeyen, adından da anlaşılacağı gibi, içinde azcık kıskançlık (Kedinin ailedeki ilgi odağı olması kaynaklı) barındıran ve bu kıskançlığı, kediye koyduğu isimle dışa vuran o evin tek oğlu Rafet..
Daha yavruyken bir kara kedinin hışmına uğradığında aile içi korumaya alınmış Tevekal.. Sıcak bir odada yer hazırlıyorlar kediye, kapının hemen girişinde sol tarafta, misafir geldiğinde kullanılan sehpaların altında, kedi dışarıdan geldiğinde oradan ileriye geçmiyor. Geçtiği zaman zaman sevilip, okşandığı zamanlar da ama yine de yerini biliyor ve orada kendiyle barışık, ev hanesiyle de barışık yaşıyor. Tuttuğu farelerle pencerenin önünde oynarken, kendisini seyrettiriyor. Evin neşe kaynağı kedi, bir ara durgunlaşıyor, artık o eski hareketleri kayboluyor, fare tutamıyor, bir mutsuz bir mutsuz, hantallaşıyor. Zaten Rafet’de o zaman ona, “Tevekal” adını takıyor. Yoksa dedesinin kedilere hep, “Osman” diye isim taktığını ama bu kediye kendisinin isim verdiğini söylüyor. Kedi, o yeni ismine ses çıkarmıyor.
Bir gün bu sarı kedinin çok kilolu hali bizim de dikkatimizi çekiyor, sohbet sırasında kedinin marifetleri anlatmayla bitirilemiyor ama o sıra lafa o evin annesi giriyor, “kediye bir şey olmuş, o eski günlerdeki gibi değil, çok değişti çok” diye laf atıyor. Kedi bu neden değişsin ki, aynı ev aynı insanlar ve aynı ortamda bir kedi karakter değiştirebilir mi? Ne zamandır kedideki bu değişiklik diye soruyoruz, “biraz oldu” diyorlar. Meğer, işin sırrı da zaten o “biraz” dedikleri yerde yatıyor.
Evin reisi Öner, on yaşındaki oğlu Rafet’e “Bana bir makas getir” diyor, oğlu da anında getiriyor makası. Ev reisi ya Öner, çocuğun saçları uzadığında nasıl müdahale ediyorsa, o sıra kedinin uzun bıyıkları ve kaşlarının da uzunluğuna göz dikiyor ve oğlunun verdiği makasla, o hareketli, fareler avlayan kediyi bir güzel tıraş ediyor. Bıyıklarını ve kaşlarını şöyle evin ortamına daha uygun hale getirip, kediyi tam bir ev kedisi yapıyorlar. Ardından da bir güzel banyoya sokup kediyi baba-oğul birlikte yıkıyor, pir-pak ediyorlar. Kedinin rengi açılıyor, tüyleri pırıl pırıl oluyor, kedi bir sevimliyse yıkanın da zaten daha da bir sevilesi hal alıyor ama kedi işte o günden sonra eski sempatik davranışlarını bir kenara bırakıp, Rafet’in “Tevekal” adını almasına yol açan davranış bozukluklarına sahip oluyor.
Kedinin uzun bıyık ve kaşlarını kestiğini, “iyi bir iş yapmış” gibi, hatta “örnek bir davranış” olarak, ne kadar da kedi severliğini, kedi ile ne kadar yakından ilgilendiğini anlatmaya çalışan Öner, ciddi ciddi güzel bir iş yapmışlığın mağrurluğu ile gülerken, oğlu orada lafa giriyor işte, “Baba, ama biz kedinin bıyıklarını ve kaşlarını tıraş ettikten sonra kedi değişti, bak ne fare tutabiliyor ne de eskisi gibi bizim lafımızı dinliyor, salaklaşmış, kendinden geçmiş, vurdum duymaz bir tavrı var, eskiden bir dediğimiz iki etmezken şimdi laf dinletemiyoruz” diyor, gözlerini açarak babasına..Orada birlikte olduğumuz Enver’le kedinin bıyık ve kaşlarının kesilme hikayesini duyunca ister istemez gülüyoruz, gözlerimiz den yaş geliyor ama Öner’e, “Kedinin nesinden rahatsız olup ta bıyık ve kaşlarını kestin?” diye soruyoruz, önce, “La ev kedisi olsun da” diyor, ardından da, “Bıyıkları ve kaşları, haddinden fazla uzundu ve belki rahatsız oluyordur diye kestim” diyor. Biz yine gülüyoruz ama o tıraşı hangi ruh haliyle yaptığını anlamak için de ısrarla, “Makası isterken, bir şeye kızgın mıydın, moralin nasıldı o sıra” diye soruyoruz. Bu sorulara kızıyor aslında, ısrarcı olmamıza da kızıyor ama, “Yav ne çok uzattınız bıyık işini, ben onları yaptıktan sonra kalkıp kediyi yıkadım, yani öyle kızgınlığım yok, aksine keyfim yerindeydi. Rafet’la kediyi biraz temizleyelim dedik sadece işte” diyor, çok önemsizmiş gibi, ardından oda gülüyor tabi, “yaptık bir hata, ne yapalım, nasıl geri alalım, bıyıkları yerine dikemeyiz, kaşları yapıştıramayız, uzatmayın, yeter zaten ettuğum iyi bir şey değil, birakın yakamı daa” der gibi sitemkar bakıyor her ikimize ve oğluna.
Rafet, kediyi yıkamalarını anlatırken “Ben su döktüm, önce kedi biraz miyavladı anladım ki su fazla sıcakmış, sonra suyu aşıladım tekrar döktüm, babam iki defa sabunladı, sonra arındırdık. Havluyla bir güzel kuruttuk, sonra altına bir de bez koyduk, sehpaların altında iyice kuruyunca tüyleri altın sarısı gibi parlak oldu. Çok güzel oldu ama işte tevekallaştı, zaten ben de o zaman adını Tevekal koydum. Tevekal 6 yaşında şimdi ama bıyıkları ve kaşları eski halini alınca yine o eski günlerine geri döndü ama adını benimsediği için öylece kaldı” diyor.
O sıra annesi Havva anlatmaya başlıyor, “Ben eve geldiğim de aslında kedinin yıkandığını gördüm ama bıyık ve kaşlarının kesildiğinden haberim yoktu. Kedideki davranış farklılığı iyice belirince ısrar ettim, kediye ne olduğunu o zaman bize de söylediler” diyerek gülmeye başlıyor, tabi eşi o sıra gözleri ile, “sus kız, kız sus, gülme” der gibi işaret ediyor, biraz kızgın gözlerle tabi. Havva kısa bir süre susuyor ama ardından devam ediyor;
“Tam bir yıl kedinin bu duyarsız halleri sürdü, sonra bir baktık ki başladı fare tutmaya ve tuttuğu fareleri de getirip tam evin kapısının önüne ol orta bırakıyor ki, bakın ben görevimi yapıyorum der gibi yani tuttuğu fareleri neredeyse gözümüze sokacak derecede açıkta, bize bir şeyler anlatmak, kendini kanıtlamak istiyor”
Hikaye farklı olunca ister istemez insanın da ilgisini daha fazla çekiyor. Araştırıyorum bu kez Kedilerin bıyık ve kaşlarının kesilmesi olayını ama daha önce her halde kimse kedilerin bıyık ve kaşlarına kadar müdahale de bizim öner kadar, sahiplenici bir üstlenme hissetmemiş ki bunun başka bir örneğine rastlamıyorum. Ama Öner nerden bilsin, daha önce böyle bir tecrübe dinlememiş ki öyle değil mi? Yaşam, aslında deneme-yanılmadır biraz da. O da onu yapmış ama keşke bir büyüğüne sorsaymış kediyi tıraş ederken ama o sırada da evde büyük kalmamış, aslında annesi Gülişan abla hayatta olsaydı zaten Öner, kediye müdahale etmezdi. Aklınca zaten kediye iyilik yapıyordu, bir baba, bir ev reisi olarak onun daha güzel, kısa bıyıklı, daha rahat edebileceğini düşünüyordu.
Meğer, kedinin yaşam koşullarını belirleyen, yönlendiren, her hareketlerinde önemli rolü olan bıyıkları, kedinin sinirlerine bağlı. Vikipedi’de;
“ Kediler hoş görünüşlü, yuvarlak başlı, sivri kulaklı, uzun bıyıklı hayvanlardır. Bıyıklarının dipleri sinirlere bağlıdır. Dokunma duyusu görevi yaparlar. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklı olup, kancalı tırnaklarını içeri çekebilirler. Tırnaklarını ağaçlara sürterek bilerler. Hassas işitme ve görme duyuları vardır. İnsan kulağının duyamadığı yüksek frekanslı ses titreşimlerini kaydederek çok hafif sesleri duyarlar. Genellikle gece avlanırlar. Kökeni Mısır uygarlığına ve Kuzey Afrika coğrafyasına dayanır. Yaygın rivayete göre evcilleşme süreci tarım toplumunun gelişimi ile birlikte hızlanmıştır. Bugün genetik anlamda geçmişi eski çağlara dayanan evcil kedi cinsi 2 taneyle sınırlı. Bunlar Mısır Mau'su ve Habeş cinsi kedilerdir. 2,5 ile 12 kilo arasında ağırlığa ve dişilerde 50 cm. Erkeklerde 70 cm ye varan ebatlardadır. Çok çeşitli renklere sahip olabilmekle beraber genetik olarak çok farklı ve orijinal renklere de sahip olanları mevcuttur. Kedigiller familyasının genel karakteristik özelliklerini taşımaktadırlar. Ortalama kedi ömrü 14 yıldır. Ancak kediler iyi bir beslenme ile 20 yıldan fazla yaşayabilirler.”
“Kediler anatomik olarak güçlü, esnek bedenleriyle, hızlı refleksleriyle, keskin geri çekilebilen pençeleriyle ve küçük avları öldürmeye uyarlanmış dişleriyle diğer kedigillere benzerler. Kediler insan kulakları için çok zayıf ya da çok yüksek frekanstaki sesleri duyabilirler. Karanlığa yakın ortamlarda görebilirler. Çoğu memeli gibi, kediler insanlara göre daha zayıf renkli görüşe ve daha güçlü koku alma duyusuna sahiptir.Kediler, tek başına avcılık yapmalarına rağmen sosyal bir türdür, ve kedi iletişimi, kedi feromonu ve kedilere özgü vücut dilinin yanı sıra seslenme çeşitliliğini (miyavlama, mırıltı, sesini titretme, tıslama, hırıltı ve gırtlaksı ses) de içinde barındırır.” diye anlatılıyor.
Güncelleme Tarihi: 21 Kasım 2018, 20:55