Karadenizliler, “Hanifta” dendiğin de hemen anlar, tanır bilirler tadını, kokusunu, bitkisini, nereler de yetişip, yetişmediğini. Öyle bir tohumu veya düzenli bir bahçesi de yoktur Haniftanın. O kafasına göre, tutunabileceği bir güneşli açık alan bulunca kendi kendine alır başını gider. Kendine has kökleme ile gezinir, toprağa tutunur ve öbek öbek kendiliğinden çoğalır Karadeniz de. Nisan ayı ortasında sahillerde olgunlaşan Haniftalar, Haziran aylarında yayla yollarının kenarlarında bile bulunabilir. Hanif kelimesi Arapça’da “tertemiz, arı duru, pak” anlamına geliyor, Hanifta da tam da bu tanımlara uyan adeta bir cennet meyvesi işte!
![](/images/upload/hanifta_26.jpg)
Hani bir şeyler biter şurada denir ya, onun için öylesi bir güzellik değil, tutunacağı birazcık toprak olsun, kayalıkların arasında bile bulur kendine bir yaşam alanı. Belki birçokları ona Dağ çileği derken, onu biraz böylesi kayalarla içiçe görmüş olmaktan böyle bir isimlendirmeye gitmişler ama yok o sadece kayalıklarla dolu alanlarda değil, dümdüz fındık bahçelerin de de, yol kenarlarındaki duvarların aralıklarında ya da duvarların üzerlerin de de vardır, ya da fındık ocaklarının çevresini sararlar. Ama onlara biz Karadenizliler, “yabani ot” muamelesi yapmayız. Onlar, yani Haniftalar, Allah’ın insanlara baharla birlikte sunduğu ilk meyvedir.
Tadı ve hoş kokusu ile tarımı yapılan çilekten çok farklı bir lezzeti vardır Haniftanın. Hanifta, kendi köklerinden uzayan iplik gibi asmasına dizilerek kolye diye boyunlara bile takılırdı. Olgun yumru meyvesi ezilmesin diye bir tedbir de aynı zaman da o kendi bağcığına dizilmesi Hanifta’nın. Güneşe bakan fındıklıklar da daha fazla bulunur. Her köy de nerede Hanifta vardır, nerelerde yoktur aşağı yukarı tüm Karadenizli çocuklar bunu bilir, bilmeyenler de büyüklerinin yönlendirmesi ile zaten bir yerden hanifta toplayınca sonraki yıllarda o edindiği tecrübe ile aynı yerlerde hanifta zamanını bekler.
Bir saatte ömrümün en fazla haniftasını bir arada gördüğüm bereketli bir hasılat oldu. Hem bolca yedik hem konu komşuya dağıttık. Sonraki gün kardeşim yine aynı yerden bu kez Recep ayı başlangıcı diye oruç tutan annem için iftariyelik hanifta toplamıştı, onlardan da bolca yiyebildik. Fazlasını babam ve annem reçel yaptılar. Çocukluğumuz da Haniftaları toplayıp getirdiğimiz de nenem bize tas ve şeker verir, onları kaşıkla ezdirir sonra da belki o tadın daha fazla olması için azıcık da su koyarak öylece birlikte yerdik. Tadına doyum olmazdı tabi.
Kocayemişi, hanifta veya dağ çileği ve yaban çileği gibi anlatanlar ve görsel olarak da paylaşanlar var.
Oysa Hanifta’ya Yabani çilek denmesi bile bana göre o mucizevi meyveye hakaret olur. O bir cennet meyvesi, sade, doğal ve hormonsuz hoş kokulu bir bahar mucizesi. Kocayemişle de uzaktan ya da yakından bir ilgisi de yok. Ne görsel olarak ne de meyvenin görüntüsü ve bitkisi olarak da birbirleri ile bir yakınlıkları yok. Topladığımız haniftaların fotoğraflarını sosyal paylaşım sitelerin de yayınlayınca bile özellikle haniftayı yakından tanıyan ve bilenler, yorumlarıyla haniftaya olan özlemlerini dile getirdiler.
Kuran'da bir olan Allah'ın yoluna saf ve duru olarak kendini adayan kişilere 'duru bir şekilde Allah'a teslimiyet gösteren' anlamında (hanifen müslima) denilmiştir. Ayrıca Allah yolunda teslimiyet gösterene Müslüman denilir. Müslüman kelimesi, saf ve temiz (Hanif) kelimesiyle bu bakımdan yakınlık gösterir. Bir anlamda müslümanlık 'hakikatin kaynağı yalnızca bir olan Allah ve O'nun kitabıdır' demektir. Saf ve duru yaşam tarzı "haniflik", Allah'a şirk koşmamak demektir. Hanif olmak aynı zamanda insan ya da Âdem soyuna Allah tarafından çizilen yaşam biçimidir. İslam kelimesi, Türkçe, "teslim olmak" demektir. İnsanoğlu tek yaratıcıya olan bu teslimiyeti, İbrahim peygamber gibi, aklını ve duygularını kullanarak elde etmiştir. Yaratıcıya teslim olmak yani inanmak, akıl ve duygu aracılığı ile ve büyük bir güvenle olur.