,

Rizeli Mert Yıldız'ın kuşları!

Kuş satışını küçük kafesi ile yapıp, kasada hesabını gören genç, o küçük kafesini elindeki çantasına koyarken yanına yaklaştım, “kuş mu sattın sen?” diye takıldım, “evet” dedi. Ama adını bilmiyorum, sadece takılmak istemiştim. Yaptığı işi ne kadar ciddiyetle yaptığını, vereceği cevapla anlamak için ama o beni yanlış anladı sanırım, sanki ben onu aşağılamışım gibi algıladı

Rizeli Mert Yıldız'ın kuşları!

M. Kemal AYÇİÇEK -  6 Ekim 2021 

(Karadenizolay.com - Rize -Özel)Balık tutmak için ağırlık ve çaparı almak için girdim dükkâna ama baktım ki balıkları da var, o zaman benim uzun zamandır ihmal ettiğim ve için de sadece iki tane japon balığımın kaldığı akvaryumu canlandırmak için japon balıkları alayım istedim. Yavru vatos ve 5 balık aldım, tam o sıra bir gencin küçük bir kafesten kuş satışını gözlemledim. Dükkân sahibi, kuşları incitmemek için çok dikkatli davranıp, kafesten aldığı kuşları kendi kafeslerine dolduruyordu. O genç, demek ki kuş satıcısıydı. Bunu anladım. Satış sonrası küçük kafesini çantasına koyup, hesabını görünce de kuş satıcısı bu genç dikkatimi çekti. Ben alış verişimi tamamlayıp çıktım ama sonra o kuş satan çocuğu düşündüm! Kimdi, neydi, o kuşları nereden alıp satıyordu, bu işi nasıl yapıyordu?

Kafeslerin sahibi mert

Kuş satışını küçük kafesi ile yapıp, kasada hesabını gören genç, o küçük kafesini elindeki çantasına koyarken yanına yaklaştım, “kuş mu sattın sen?” diye takıldım, “evet” dedi. Ama adını bilmiyorum, sadece takılmak istemiştim. Yaptığı işi ne kadar ciddiyetle yaptığını, vereceği cevapla anlamak için ama o beni yanlış anladı sanırım, sanki ben onu aşağılamışım gibi algıladı, belki küçük kafesle az kuş getirmiş diye mi pek anlam veremedim ama bana, “Benim 200 tane kuşum var abi” dedi ve çantasını alıp gitti.

O gittikten sonra Petshop sahibi genç delikanlı ile konuştum. “Siz, kuşları küçük kafesten alıp, kendi büyük kafeslerinize koyunca, delikanlının size kuş sattığını anladım, öyle mi?” diye sordum, “evet” dedi, “bizden kuş alıyordu, bir aldı iki aldı, sonra bize kuş satmaya başladı” dedi ve güldü. Petshop sahibi arkadaşa “telefonu var mı siz de” diye sordum, “yok” dedi. O zaman ben de kendi telefonumu petshoptaki arkadaşa verdim ve “o delikanlı bir daha gelirse benim telefonumu ona, ya da onun telefonunu alın ki ben tekrar uğradığım da sizden alabileyim. O genç ile konuşmak isterim” dedim.

Sağ olsun Pethsopcu arkadaş, benim telefonumu o gence vermiş ama ben aranmadım. Tam üç hafta, aynı yere gittim elim boş döndüm. İkinci hafta gidişim de kuş satan gencin adının Mert olduğunu öğrenebildim sadece ama soyadı yine yoktu! Bu gencin, o petshopdaki tavırları bana çok ciddi gelmişti, yani hayatı çok ciddiye almış ve yaşından daha büyük bir özgüvenle malını pazarlıyordu! Oysa onunla aynı kuşak olan gençler, yani alfabenin son harfi olan “z” kuşağı diye adlandırılan o kuşakta hayatı böylesine ciddiye alanlara pek rastlamıyordum. Zaten o nedenle o kuş satan delikanlıyı bulmalıydım.

Sabırla bekledim ama beklerken aklıma gelmedi değil, Rize başta olmak üzere Doğu Karadeniz’de tüm iller de vardır bu inanç, “nazar değer”, “nazar alırım”, “göz değer”, “göz alırım” diye, bireysel başarıların gizlenmesi inancı vardır. Kendi kendime, “Petshopcu, benim telefonumu bu delikanlıya vermiş ama o delikanlı beni aramamışsa bunun altında ne olabilir, kesinlikle nazar değer kaygısıdır” dedim. Aradan bir hafta daha geçti ve o petshopa uğrayıp, “ben bugün akşama kadar buralarda olurum, eğer o arkadaş gelirse beni haberdar edin” dedim. Tamam dedi Petshopcu arkadaş ve tekrar telefonumu aldı. Aradan iki saat geçmişti ki telefonum çaldığın da arayan Mert’ti. Mert’le o petshopta buluştuk. Sonra Mert’le kuşlarına aldığı bir torba yemle köyüne doğru yola çıktığımız da Mert, o nazar kaygısını dile getirdi ve aramayışının nedenini biraz da ona bağladı!

Mert Yıldız, yavru kuşları ile

Haber başlığın da “kuşçubaşı Mert” dediğim delikanlı, yirmi yaşın da ve babasını bir yıl önce kaybetmiş ve aile yükü, diğer iki kardeşi ve annesinin yaşam yükünü sırtlamış bir genç delikanlı işte. Liseyi bitirmiş ama üniversite okuma isteğini yitirmiş ya da üniversiteyi bir iş sahibi olmak için okuma gereğine inanmış ama zaten kendince bir iş kurgusu yapmışken, sevdiği işi yapmak adına üniversite okumayı düşünmemişti. Kendisini şimdi kuşlara adamış ve hedefin de de doğrudan üreticiden tüketiciye olacak bir büyüklükte petshop sahibi olmak var. Tabi kuş bakıcılığına gelmeden önce on yaşındayken tam yüz tane civciv almış, bu civcivleri büyütmüş, tavuk yapmış. Sonra da hafta da 2 ya da 3 koli yumurta elde etmiş ve bunları da eşe dosta satmaya başlamış ama tavuk işi biraz meşakkatli olunca bunları elden çıkarmış. Sonra Balık almış, büyükçe bir de akvaryum sahibi olmuş, biraz da bununla uğraşmış ama ondan da bıkmış ve onları da elden çıkarmış.

“Abi, hayvan sevmeyen insana hayvan satılır mı” diye sordu bana, “olur mu canım, tabi satılmaz” dedim. “ama” dedi, “hayvan sevmeyen insanlara hayvan satılıyor, o hayvanlar tam bir işkence altında kalıyor, nasılsa hayvan aldım deyip, kuş sahibi olan, tavuk sahibi olan o hayvanların acıkma saatlerine değil de kendi kafalarındaki barınma mantığına göre hayvanları yemlerse o hayvanlar, sahipli mi olur yoksa esir mi olur” dedi. Haklıydı Mert, mert zaten kuşları da petshoplardaki kafeslerden çok insanların evlerindeki dostları olarak gören bir tip, bunun için de hayvanların mevcut petshoplar da işkence altında olduklarına inandığı için kendisi örnek bir hayvan bakıcısı olarak, ürettiği kuşları gerçekten hayvan severlerle buluşturmak istiyor.

Kuçcubaşı Rizeli Mert, evinin ortanca katını kuşlarına ayırmış. Küçük bir kuş çiftliği kurmuş ve 49 kafesi var. Tabi bu kafesler, bizim bildiğimiz kafeslerden farklı, yuvalı ve birbirlerine geçişli kafesler. Kuşların bakımını düzgün ve temiz yaptıktan sonra bir kuştan 12 yavru alınabileceğini söylüyor. Kendisi, 12 yumurtadan 9 yavru kuş almış ve zaten sattığı kuşlar da bu yetiştirdiği yavru kuşlar. Mert, yetiştirdiği kuş çeşitlerini sayarken “lutongo, sultan papağan, Albino, çeek, İngiliz, çekoslavakya, şou junbo ve muhabbet kuşları” diyor. Kuşlarına hafta da bir kez de kızartma kabağı, yeşil elma, salça biberi, maydanoz, yumurta yemi, havuç, kırmızı turp ile kendisinin hazırladığı özel karışımı veriyor. Günde ne kuşlar için ne kadar zaman harcadığını sorduğum da “abi bu bir hobi, zaten siz yavrulu kuşları gözlemlemek için giriyorsunuz kafesler arasına ve zamanın nasıl geçtiğini de anlayamıyorsunuz. Ben gün de 4-5 saatimi veriyorum, tabi temizlik ve bakım için daha fazla zaman harcıyorum”diyor.Mert Yıldız, kafesleri ile

Mert, gittiği bir petshop’dan bir kuş aldı önce, sonra bir daha sonra bir daha.. Baktı ki bu kuşları para verme ile alınıp, özgürlüklerine kavuşturmak adına kendi duygu ve hassasiyeti ile bu tüm kuşları alamayacak, sonra bu kuşları eşleştirerek, kendi kafasındaki özgür kuşları üretmeye başladı. Tam da hikaye böyle işte bir çocuğun, tüm kuşları kendisi sahiplenirse özgür olacaklarına inanıp, o inancın peşine takıldı. Ve kuşçubaşı mert oluverdi. Rize’nin Güneysu ilçesine hakim tepelerin de yer alan Zavendikte! “abi “diyor, “benim tasmalı köpeğimi bile çaldılar kapımdan biliyor musun?” derken, kaybettiği köpeğine düşkünlüğünü dile getirirken sitemkârdı. Moral vermek istedim Mert’e, ama yutmadı tabi.

Bir an da “ben çalmadım” demek geçti içimden yani öyle bir söyledi ki ben kendimi hırsız sandım, sitemkârdı! “Kim alır senin köpeğini, neden öyle düşünüyorsun, belki köpek gitmiştir” demeğe çalıştım, “yok abi, Zavendikli Mustafa efendinin türbesi burada ya, gelen giden çok fazla oluyor, bizim evde tam yol üstün de işte, oraya gelenler mi aldı, bilmem ama çaldılar işte” diyor. Ben de “Türbe ziyaretine gelen adam, köpek çalar mı?” diye çıkışıyorum, yani Müslüman ve hem de türbe ziyaretine geliyorsa, buna hırsızlık kılıfımı uyduruyor yani! Demek ki, insanlar da her yol mubah devri, öyle ya! Yoksa tasmalı köpek çalmak ne demek yahu, olur mu öyle şey? Ama oluyormuş demek! Hani İvan Turgenyev’in bir sözü var ya, işte aynen öyle “Öyle bir an gelir ki; Bazı yolların dönüşü, bazı hataların özrü, bazı insanların anlamı olmaz.” Diye, öyle değil mi?

Mert, babasını kendisinin de içerisin de olduğu ama babasının kullandığı araçla yaptıkları kazada kaybetmiş bir delikanlı, ondokuz yaşın da babasının kullandığı araçla yaptıkları kaza sonrası annesi ile sağ kalabilen bir evlat. Babası için, “ecel mi, alın yazısı mı, vaad edilen ömür mü” ne dersen de işte o, yoksa kaza yapılacak bir durum değildi ama oldu, kaderin önüne geçilemiyor, diye yorumluyor. Mert, üç kardeşinin ağabeyi, yani annesinin artık gözbebeği ve umut direği ve oda bunun bilincin de bir delikanlı. Kardeşi Cengiz, henüz 15 yaşın da ama Mert’in de sağ kolu, mert, zorlandığı her yer de Cengiz’e destek çağrısı yapıyor, Allah var, cengiz de hep söz dinleyen biri değil ama ne olursa olsun yine de ağabeyine el vermekten çekinmiyor.

Bu araya bir not düşmek istedim; Twitter’da “beyinsiz” nickli arkadaş, “Z kuşağından sonra harf kalmadığı için tekrar başa döneceğiz. Yani A kuşağı. A kuşağını kimse bilmez. Bunlar Osmanlıyı falan kuran kuşak. Türk-İslam cihan hakimiyetini kuran kuşak. Seküler tayfa, s*çtınız olum. :/” paylaşımda bulunmuş, haksız da değil hani!Kafesleri seviyor mert yıldız

Yazdığım konumun kahramanı 20 yaşındaki Mert Hayrullah Yıldız, Rize’nin Güneysu ilçesinin Zavendik köyünden, hatta Zavendikli o meşhur Mustafa Hoca’nın torunu bir genç. Güneysu’yu ayakları altına almış bir tepedeki üç katlı evinin orta katını kuşlara tahsis etmiş, bura da değerli kuşları için odaları ayırmış, kafesleri pırıl pırıl birer mekan oluşturmuş, gününün 4-5 saatini kuşları ile geçiren bir delikanlı. O kafeslerin konulduğu odalara girdiğimiz de kuşlar, bir anda dile geliyor, sahiplerinin yanlarına gelişini sanki hep bir ağızdan “hoş geldin kuşçubaşı sahibimiz Mert” diye şakıyorlar! Hayvanlar, sahipleri ile iyi bir diyalog içindedirler, bilirim, sahiplerini tanırlar ve o sahiplerine kavuştukları anları, törenselleştirirler, bunlar da öyle, isimlerini bilemediğim tür ve cinsteki kuşlar, kafesleri içinden seslerini yükselttiler!

Kuşları görünce aklıma benim de bir zamanlar var olan muhabbet kuşlarım geldi. Anlattım da Mert’e, vardı iki muhabbet kuşum ama evde temizlik yapılırken annesi oğluma “bu kafesi balkona koy” demiş, oğlum da daha ufak çocuk, kafesi balkona koymuş, hava alsınlar diye de kafesin kapısını açmış ve benim muhabbet kuşlarım da özgürlüklerine kavuşmuş! Hala saklarım kafeslerimi, ne de olsa o kafesler de kuşlarım vardı bir zamanlar! Şimdi tekrar gittiğim petshoptan aldığım yavru balıklarımdan 12 tanesini kaybettim, unutmuşum akvaryum sahipliğinin bile sorumluluk gerektirdiğini, var olan iki balığım vardı, onlar da göz fungusu vardı ama tedavi de geciktim. Onları ve yeni aldığım balıklarımdan kayıplar verdim, tabi ki de üzgünüm. kalın sağlıcakla.

Güncelleme Tarihi: 29 Kasım 2021, 00:36

M. Kemal AYÇİÇEK

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER