M. kemal AYÇİÇEK- 18 Ağustos 2011
Aradan 34 yıl geçmiş..Ne ulaşım ne haberleşme ne kentleşme şimdiki gibi değildi..sıcak yaz mevsiminde sabahtan akşama kadar fındık dallarından asılmak, sepet doldurma yarışı yapmak öyle dile kolaydı. Şimdi onca yıl aradan sonra yeniden Ramazan ayı fındık ayına denk geliverdi. Ben o 34 yıl önceki Ramazan ayındaki fındık ayını ve fındık ayından anladığımı anlatacağım, tabi hatırlayabildiğim kadarıyla..Bu yıl fındık geç oldu,iklim değişiklikleri yüzünden her yıl Ağustos ayının ilk haftası başlanan fındık toplanmasına bu yıl ancak üçüncü hafta, yani 15 gün gecikmeli olarak başlanabildi.
Aslında Ramazan ayı, 32 yılda bir aynı zamana denk geliyor. Fındık ayı da bir ay sürüyor. Şimdiki gibi ne fındık toplama makinaları icad olmuş, ne patos denilen fındığı den eden makinalar var, ne fındığı yerden toplayan aletler, tabi ne de ot biçme makinaları yok o zamanlar. Oruçlu olduğumuz bir gün, bizim Keltemel diye adlandırdığımız fındıklıktayız. Dedem sağ o zaman, nenem de sağ tabi. Evdeki yaşlılar, fındık ayında evde yemek pişirme ve ev işlerini, diğer tayfanın tamamı, hani eli fındık tutanlarda çoluk çocuk hep birden inilirdi fındıklığa..
Sabah ne kadar erken saatlerde abuskala (Fındıklık- iş yapılan yerin yöresel adı, başlanmış bir iş alanı) inilirse o kadar fazla iş görüleceğinden, evde belli bir disiplin içinde hareket edilirdi. Evin reisi dedem, ne derse işler onun yönlendirmesi ile yürürdü. Fındığa başlanması için mutlaka Devlet’in belirlediği fındık toplama tarihleri dikkate alınırdı ki, fındıkta randıman (kalite) yüksek olsun. Erken toplanan fındıkta haşlanma, buruşukluk olacağı için genel de erken toplanması, bu sorunu oluştururdu tabi. Ve fındığı olmuş ve herkesten önce fındığını bitirmek isteyen bazı aileler vardı ki, gizli gizli fındığa erken başlar, bunu herkesten gizlerlerdi. Öyle ya, devlet erken fındık toplandığı ihbarını alırsa onun da bir cezası vardı.
Mesela bakın Özellikle son yılların en düşük fındık rekoltesinin konuşulduğu bugünlerde, iklimsel değişikliklerden dolayı dallarda henüz olgunlaşmamış fındık karşısında erken hasadın üreticileri zarara uğratacağını söyleyen Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Karadeniz, "Üretici hem maddi yönden zarara girecektir, hem de Türk fındığının kalitesini istemese de düşürecektir. Dolayısıyla erken hasat edilen fındık üreticinin zararına olacaktır, üreticilerimiz 15 Ağustos’tan önce bahçeye girmemeli. Aceleyle ve erken toplanan fındıkta hem aflatoksin meydana geliyor, hem de fındık tam anlamıyla iç dolduramadığı için ürünün randımanı düşük oluyor" diye uyarıda bulunuluyor şimdiler de bile..
Öyle evlerde sabah kahvaltısı yapılmadan inilirdi fındıklığa, güneş doğmadan.. herkes eline bir parça ekmek, biraz da Gurut (Suyu süzülmüş ayranla çökelek, minzi karışımının kurutulmuş, yumurtadan büyük hali) alır, onu fındık toplarken bir yandan yer ara sıra da tabi ona taze fındığı katık ederdi. Güneş biraz yükselince, şöyle fındık çuvalları da birer ikişer dolunca kuşluk vakti, abuskaldaki sabah kahvaltısı zamanıdır. Abuskal, işin yapıldığı sahanın genel adıdır ve burada çay demlenir, ev yakınsa evde hazırlanan kahvaltılıklar abuskala indirilir ve topluca sabah kahvaltısı bir piknik havasında yapılırdı. Kahvaltıdan sonra sıkı bir çalışmaya girilir, taki öğle yemek molası ve namazına kadar. Asıl işin yürüdüğü saat bu üç saatlık çalışma zamanıdır. Tabi bu ramazan dışında böyledir. Ramazan ayı olunca, kimse daha hızlı fındık toplamaya teşvik edilmez.
Ben bizimkilerin maskotuydum o yıllar tabi..sepetçi de denebilir, türkücüde..yeri gelir, omuzlardan asılan kol sepetlerini boşaltmak için koştururdum, yeri gelir hani eğilmesi zor olan yaşlı fındık temlilerinin yere eğilmesini sağlamak için onların üzerine çıkar, yeri gelir yanımda büyüklerim var demez aklıma gelen türküyü çağırır, moral verirdim fındık toplayanlara..dedem, namaz saatlerine çok itibar ettiğinden, o dönemler şimdiki gibi camilerde hoparlör de olmadığı için bir bakmışsın öğle ezanını, veya ikindi ezanını o çıktığım temlilerin üzerinden okurdum, fındıklıklarda fındık toplayan ve ama ezandan haberdar olmayan konu komşularda sebeplenir, sevabından yararlanmak bana düşerdi. Sesimin güzelliği bir yana amcamlar da dedem de hoşlanırlardı zaten, hem türkülerimden hem verdiğim ezanlardan..Eğer, ezan zamanı değilse de o zaman fındık toplayanları bir nevi gaza getirmek için, yine komşu bahçelerde fındık toplayan akrabalar ve komşular arasında muhabbetin devam etmesi için, “allolum, ho ho ho hoooo” , “yikil, yikilll”, “aha ha ha hooop” gibi naralar atılır, buna yan bahçelerden de karşılıklar gelirdi.
Yaşlı ve büyük ağaçlar için yapılan gugar (Gugar Karadeniz bölgesinde özellikle fındık dallarını aşağıya çekmek için kullanılan bir ucu kısa bir ucu uzun çatal şeklinde ağaç dalına verilen isim. Fındık dallarını eğip fındığın rahat toplanabilmesi için kullanılan ucu eğik çubuğa halk arasında verilen ad)ların yere eğemediği fındık temlileri için çocuklar genelde daldan dala gezer, öylece katkı sunardı fındık toplayanlara..yine o yıllar, belki de gübrelemeler olmadığından daha fazla fındık olurdu gibi geliyor bana..fındıktan başka geliri olmayan insanlar, o nedenle de büyük özen gösterirlerdi fındık ağaçlarına ve de ayına..yine yollar yok o zamanlar tabi ve patika yollardan eğer uzaksa fındıklıklar, o zaman eşeklerle fındık çuvallarını taşırdık evlerin başında veya önlerindeki harmanlara..
Fındık ayı aslında bir şenlikti de aynı zamanda..Karadeniz’de gurbette olanlarında toplandığı, köylerde sadece fındık ayına mahsus bakkalların açıldığı, mantar tabancalarının satıldığı, akşamları da fındık harmanlarında nöbetlerin tutulduğu, bu nöbetler sırasında da fındık ayı gecelerinin konu komşu muhabbetleri eksik olmazdı. Bir yıl boyunca göremediğin akrabaları tanıdıkları görme ayıdır fındık ayı.yine imece denilen toplu yardımlaşmanın olduğu da bir aydır fındık ayı. Fındığın harmana atılması, harmanda kurutulması, fındık çürüklerinin seçilmesi, zuluflarının ayıklanması genelde hep el birliği ile yapılan işlerdi. Fındığını bitiren ailelerin konu komşusunun yardımına koştuğu ve el birliği ile fındığın kurutulup, harmandan kalkmasına, hatta fındığın o dönemler tek alıcısı olan Fiskobirlik’e teslim edilmesine kadar süren bir yoğun uğraş ayı aynı zamanda.
Ramazan yeni başlamış, o keltemeldeyiz. Ama elma ağaçlarında olmuş elmalar vardır fındıklıklarda, armutlarda. Dedem elma ağacına çıkmış ve dalından kırmızı bir elmayı almış, bıçağı ile güzelce soyup yemeğe başlıyor. Ablamda hemen o elma ağacının altında, bende sepetimi dökmeye çuvalın yanına yanaşırken ablam işaretle beni çağırdı, parmağı ile dedemi işaret etti. Oruçluyuz ve dedem bunu unutmuş, elmanın yarısını iki dilim yapıp, soyduktan sonra bir güzel yedi. Diğer yarısındaki dilimi soyarken ablam, ‘dedem günaha girmesin’ diye uyarma gereği duydu. Ama zaten ablamda bende çocuğuz ama oruçluyuz da. Ablam, “dede, hacı dede” diye bağırdı elmanın altından, dedem durdu, baktı “duydum, ne diyeceksin, söyle” dedi. Ablam, “Ramazandayız hacı dede, oruçluyuz, orucun bozulur” diyince, Hacı dedem o elindeki elmayı ablama fırlattı, biraz da hırslı bir şekilde tabi ama elma ablama değmedi.
Ablam, dedemin ona teşekkür edeceğini düşünüyordu ama tam tersi bir tepki alınca hem o hem biz de şaşırdık o an. Sonra dedem ağaçtan gülerek indi, yanımıza geldi ve , “oruçlu bir insan eğer bir şey yiyor ve içiyorsa bunu ona söylememek lazım. O’na onu melekler yedirir” dedi tabi bir mahcubiyet yaşadı, elmanın yarısını ablama attığı için..ablamın uyarısı ile fındık toplayan amcamlar, yengemler ve tüm tayfa, olaya kilitlenmiştik, gizlide olsa gülüşmeler bir ramazan neşesine dönüşüverdi olay. Bu daha sonra zaman zaman evdeki muhabbetlerimizde ve ramazan aylarında hep konuştuğumuz bir anı olarak kaldı. Şimdi ne o hacı dede var, ne de öyle eski fındık ayları tabi..
Ablam, dedemin ona teşekkür edeceğini düşünüyordu ama tam tersi bir tepki alınca hem o hem biz de şaşırdık o an. Sonra dedem ağaçtan gülerek indi, yanımıza geldi ve , “oruçlu bir insan eğer bir şey yiyor ve içiyorsa bunu ona söylememek lazım. O’na onu melekler yedirir” dedi tabi bir mahcubiyet yaşadı, elmanın yarısını ablama attığı için..ablamın uyarısı ile fındık toplayan amcamlar, yengemler ve tüm tayfa, olaya kilitlenmiştik, gizlide olsa gülüşmeler bir ramazan neşesine dönüşüverdi olay. Bu daha sonra zaman zaman evdeki muhabbetlerimizde ve ramazan aylarında hep konuştuğumuz bir anı olarak kaldı. Şimdi ne o hacı dede var, ne de öyle eski fındık ayları tabi..
Şimdi o eski fındık aylarının tadı yok Fındıklıklarda genelde işçiler var. O eski evlerde bilegi dediğimiz çamurdan yapılmış ocaklarda pişirilen ekmekler vardı, hem buğday ve hem de mısır ekmekleri..abuskaldan ikindi namazı için çıkılır ve öyle akşam karanlığına kadar çalışılmazdı.o gün toplanan ve çuvallara veya sepetlere doldurulan fındıklar eşek yoksa herkesin sırtında eve taşınırdı. Ama bizim eşeğimiz vardı ve o eşekle çekerdik fındıkları. Uzaktaki fındıklıktan eğer eve bir yük taşınacaksa dedemin özellikle bir prensibi vardı ki bunu burada aktarmam gerekir, kesinlikle kadınlara herhangi bir yük taşıtmazdı. Yani köy ortasından bizim kadınlarımız, sırtlarında bir yükle geçmezdi. Belki eskisi kadar fındık toplamada disiplinin olmayışı, fındığın alttan toplanması ve patos denilen araçlarla daha fındık yaşken bile den edilebiliyor olmasının getirdiği bir rahatlıktan kaynaklanıyor olabilir ama şimdiki fındık aylarının eskilerine oranla daha sade ve şenliksiz geçtiğini söylersek sanırım yanılmış olmam.
Güncelleme Tarihi: 04 Ağustos 2012, 14:48