M. Kemal AYÇİÇEK – 13 Ocak 2014
Dünya’da şöyle bir araştırma yapılsa mesela, “En çok hangi başbakan konuşmuş” diye, hiç şüphesiz bizim Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ilk sırada yer alır. Sanmıyorum başka bir ülke başbakanı, bizim başbakanımız kadar konuşacak bir konu bulsun! Fazla konuşmak aslında konuşan kişiye de çok fazla hata yaptırır, ona rağmen bizim başbakanımız hiçbir konuda konuşmamazlık yapmadı ve her konuda görüşlerini açıklamaktan çekinmedi. “Hata yaparım” kaygısına kapılmaksızın yaptı konuşmalarını ve tabi kimilerimiz o konuşmaları kabul edilemez buldu. Hani “Benim polisim, benim bakanım” şeklindeki ifadelerini biz hep onun bencilliğine verir olduk! Oysa o, bir başbakan olarak her “benim” dediğini içselleştiriyor ve sahipleniyordu. Biz onu anlayamıyorduk.
Bu ülke de bir tane başbakan var ama bu ülke 76 milyon insanın ülkesi. Yani CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu kısa bir süre önce Amerika’ya gittiğin de ona şöyle bir soru sorulsa, dense ki “senin başbakanın kim?” ne cevap verecek? Recep Tayyip Erdoğan’dan başka cevabı olabilir mi Kılıçdaroğlu’nun? Veya MHP Lideri Devlet Bahçeli, kısa bir süre önce Almanya’ya gitmişti, ona orada aynı soru sorulmuş olsa o ne cevap verecek, ‘Recep Tayyip Erdoğan’dan başka bir cevabı olabilir mi? Ya da mesela İmralı Cezaevinde tutuklu olan Abdullah Öcalan’a aynı soru sorulsa onun cevabı da aynı olmayacak mı? Olacak, çünkü başka bir cevap alternatifleri yok değil mi? Şimdi ister seveni ister sevmeyeni olsun, bu ülke de olsun veya olmasın bu ülkenin Dünya’nın her neresinde olursa olsun tüm vatandaşlarının Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Var mı buna itirazı olabilecek bir babayiğit? Yok değil mi? O zaman sevseniz de sevmeseniz de Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığını sizler de kabulleneceksiniz, başka çareniz yok! Hazmedeceksiniz bu durumu kim olursanız olun farketmez!
Hazmedemeyenler yok mu var. Var olanların kimileri “Beddua” ile ondan kurtulmayı umuyor, kimileri Türkiye’nin gelişmesini ve büyümesini kıskandığı için dış ülkelerdeki çeşitli odaklarla işbirliği yapıp, akla hayale gelmeyecek yöntemlerle kurdukları tuzaklarla kurtulmak istiyorlar. Kimileri içerde yapılan icra atların önünü tıkayarak aslında hazmedemedikleri Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulmanın hesaplarını yapıyor. Ülkenin itibarını kendi kin ve hırslarına kurban etmekte bir beis görmüyorlar. İçerde ve dışarda ne kadar Türkiye düşmanı odak varsa her biri ile kuvvetli işbirlikleri yaparak, ortaya koydukları bir takım senaryolarla bu ülkenin ufkunu karartmaya çalışıyorlar. Bunları görmemek mümkün mü? Yaşanan son olaylara bakılması yetmez mi? Son bir yıldır bu ülkede şehit cenazelerinin gelmemiş olması bile bu saldırılar için yeterli sebep değil mi? Sahi siz hiçbir şehit annesinden o Pensilvanya’dan yapılan gibi bir beddua duymuş muydunuz bu ülke de? Bir şehit annesinin bile yapmadığı “beddua” yapılabildi bu ülkenin insanlarına öyle değil mi?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı sevmiyor olabilirsiniz ama sevmiyorsunuz diye kalkıp, ‘nasılsa elimizde her dediğimizi manşet yapacak bir medya da var’ diyerek, aklınıza gelen her türlü küfrü açıkça yapamazsınız. Hele bir de “AK Partiye Oy vermiş” diyerek, bu ülkenin her iki insanından birini de kapsayacak şekilde bu pervasızca söylemlerde bulunanlar var. Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan, o küfürbazların da başbakanı, sevseler de sevmeseler de başbakanlarıdır. Tayyip Erdoğan’ın başbakanları olmadığını hiçbir şekilde söyleyemezler. Hal böyle olunca kendi başbakanlarının aleyhinde olacak her türlü materyali, sırf o başbakanı koltuğundan edebilmek adına kullanmalarını anlamak mümkündür. Akıllarınca siyaset yapıyorlar, bu onların hakkıdır! Ama o başbakana oy veren insanları, yok sayarak sadece kendilerini “insan” sanıp, salyalarını akıtıyor olmaları her halde siyaset olamaz.
Tutturmuşlar bir “Yolsuzluk”!. Yolsuzluktan yana olan vicdan sahibi insan olamaz. Kaldı ki yetimin hakkı ve hukukunu, iman sahibi hiçbir insan yemez, yiyemez. Ama “Yolsuzluk” diyerek, arkasından kalkıp bu ülkenin milyarlarca dolar zararına yol açıyor olmak hangi imanla izah edilebilir? Yapılmış denen yolsuzluk miktarı 4 milyon dolarsa (!) bunun hesabını soracağız diye bu ülkeye 100 milyar dolar zarar vermek, hangi imanın, hangi milli duygunun, hangi yetim hakkının korunmasıdır? Böyle çarpık zihniyet olabilir mi? Dershaneler üzerinden, ticarethaneleri üzerinden faturasız mal alıp satıp, cukkaları cebe indirirken yetimin hakkı ve hukukunu aklının ucuna getirmeyenlerin bu ülkede hesap sormaya kalkıyor olması düşündürücüdür. Göreceksiniz bu ülkede kayıt dışı iş ve işlem yapanların kimler olduğu çıkar ortaya, tel tel dökülür her şey ayan beyan olur yakında. Madem yolsuzluk söz konusu olan, bu Devlet, tüm yolsuzlukları ortaya çıkarmakla mükelleftir. Hani hırsızlar, mal paylaşımında birbirlerini ele verirler ya şimdi bu ülke o raddeye gelmiştir. Esas hırsızlar, şimdi kendilerini bu Devletin şefkatli kollarına kendileri teslim olacaklardır!
Aslında tüm olanların aslında bu ülkede “Çözüm süreci” denen tarihi barışla ilgili olduğu açıkça ortadadır. Yurt içinde ve dışındaki Türkiye düşmanları, Türkiye’de huzur ortamının oluşmasını istemez. Bunun sağlanmasına yönelik adımların cesaretle atıldığı her dönemde o şer odakları hep birlikte hareket ettiler. İster 7 Şubat MİT krizi, ister Adına Gezi olayı, isterseniz 17 Aralık Yolsuzluk Operasyonu isterseniz 25 Aralık yargı müdahalesi deyin isimlendirme önemli değil tüm olanlar aslın da Başbakan Erdoğan’ın ifadesi ile “Dost modern Darbe” dir.
Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği son mektup da aslında olan bitenin çok açıkça ifadesidir. Bakın Öcalan o mektubun da ne diyor;
“Tarihi bir sonuç almak üzere başlattığımız bu sürecin geldiği noktayı şöyle tanımlayabilirim. Savaş bir cehennem ise barış cennettir. Biz, bir ayağımızı cehennemden çıkarttık ama diğer ayağımızı da çıkarma konusunda ortaya konan engeller mani olduğu için Araf'ta beklemekteyiz. Barış süreci amacına uygun formatlarla geliştirilmeye çalışılıyor. Bizim barış irademiz tüm engellemelere rağmen başlattığımız günkü kararlılığındadır. Fakat şu da bilinmelidir ki, Araf'ta sonsuza kadar kalınamaz. Bu cehennemi şartlardan biran önce ülkemizi ve bölgemizi kurtarmak için herkes ivedilikle ve sarsılmayacak bir irade ortaya koymalıdır.
Yaşanan son gelişmeler de göstermektedir ki, süreç biran önce tahkim edilip, tam demokratik bir ülke inşaası gerçekleşmezse içeride ve dışarıda savaş isteyen demokrasi düşmanı güçler komplolarına hız vereceklerdir. Bu topraklar son iki yüz yıldan beri hep bir darbe ateşiyle kavrulmaktadır. Bizim geliştirdiğimiz süreç anti darbecidir. Ve demokratik bir toplumu hedeflemektedir. Sürecin içinde ve dışında olan herkesin bilmesi gereken iki önemli hususu belirtmek isterim: Ülkeyi bir darbe ateşiyle yeniden yangın yerine çevirmek isteyenler bizim bu ateşe benzin taşımayacağımızı bilmelidir. Her darbe teşebbüsü bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da karşısında bizi bulacaktır. Ancak demokratik çözüm sürecine gönülsüz ve kavrayışsız yaklaşanlar da bilmelidir ki, bu ateşi söndürmenin tek yolu demokratik barışı bir an önce gerçekleştirmektir. Artık süreç ciddiyetsizliği ve yasal hukuksal çerçeveden yoksunluğu kaldıracak durumda değildir. Darbecileri teşhir ve mahkum etmenin en etkili yolu ortaya net ve cesur bir demokratik müzakere programı koymaktır”
Kimileri hala, bu ülkenin sadece “Beyaz Türkler” ülkesi olduğunda ısrar edebilirler ama değil artık, bu ülkede beyazı, siyahı, sarısı, yeşili diye hiçbir ayırım olmadan bu ülkenin tüm yaşayanlarının ortak ülkesi olduğunu herkesin içselleştirmesi lazım. Kimsenin bir başkasına karşı üstünlüğü, önceliği veya ayrıcalığı yoktur, olmamalıdır. Sağcısı, solcusu, demokratı, muhafazakarı, ulusalcısı, kemalisti, askeri, memuru, Hakimi, savcısı, Devlet başkanı, seyyar satıcısı, bakkalı, berberi, samancısı, boyacısı, balıkçısı, kebapçısı, doktoru, öğrencisi, öğretmeni, imamı ve cemaatı herkes, birbiri ile tıpkı camilerdeki saflardaki gibi aynı hizadadır. Hiç kimse kendine imamın sağ tarafını tapulayıp, bir başkasını imamın soluna kakalamaya kalkmasın artık, herkes her şeyin farkında ve fevkindedir. Kimse kendini bir başkasından daha akıllı sanma aptallığında ısrar etmesin. Kalın sağlıcakla.