M. Kemal AYÇİÇEK
Karadeniz de ekim, dikim ayları tohumlar, öyle kitaplar, broşürler veya Tarım Bakanlığı’nın birimlerince verilen hizmetler dikkate alınarak yapılmaz. Karadeniz kadınlarının diri hafızaları ve konu komşu ile diyaloglarıyla şekillenir Karadeniz de tohum kültürü. “Ne diktun de ba bakayım” la başlayan sohbetler, “ne fidanı var elun de” ye, “Bunun tohumundan bana verecesun” a kadar uzanır. Sonra, o tohumlar, fideler, elden ele gezer ve en güzel ürünler bu şekilde elde edilir. Bir sonraki yılın tohumları artık, o yıl ürünün beğenilip, beğenilmemesiyle hazırlanır yeni yıla. Tohum herkese her sene verilmez, ürünü beğenilen tohumlar, Karadenizin kadınları arasında yayılır, çoğalır ve yaşar. Ben Annemin fasulye (pakla) tohumlarını anlatmak istiyorum. Annem, resmiyete bakılırsa on bir çocuk annesi ama iki çocuğu sahte ölü. Bu sahte ölülerden biri ablam, diğeri de benim zaten!
Bir yandan kurumuş fasulyeleri den ederken bir yandan da o fasulye denleri ile konuşurken yanına iliştim annemin, ben normal de fasulyeleri kabuklarından ayırıyor diye düşündüm. Yardımcı olayım dedim ama ne zaman anneme yardım etmeye kalksam olur bir sakarlık, farkına varmadım. Den ettiğim fasulyeleri onun önündekilere atar atmaz, “Dur, onları bunlara katma” dedi. “Niye?” dememe kalmadı, “Onlar tohum olacak, ben yemeklikleri seçiyorum” dedi. Baktım, hepsi de kurutulmuş fasulyeler işte, kurumuş fasulyenin içinde beyaz, siyah, kahverengi ya da sarı renkleri fasulye tanelerinin farklı anlamları olur mu? Hepsi de fasulyeydi benim için tabi. Meğer, her birerinin ayrı ayrı anlamları ve önemleri vardı fasulye tanelerinin, ben onları bilmiyordum. Bana kalsa, git bir büyük AVM’ye, orada renkli renkli, allı, pullu ambalajların da hazır olan, hatta üzerlerin de fotoğrafları da bulunan tohumlardan al birer paket, getir ver annene, o da diksin bahçesine, olsun bitsindi. Birkaç kez de öyle yaptıydım zaten ama yine annem bana, “Bana bir daha sen tohum getirme, karıştırdın kafamı, bana benim tohumlarım yeter” diye fırça da atmıştı, bu sonradan aklıma geldi.
Annem, şehirlerin marketlerinde satılan allı, pullu tohum poşetlerini hiç sevmedi. Meğer, annem ve komşularının kendileri zaten birer ziraat mühendisi. Biz elinde diploması olanlara mühendis diyorduk oysa ama onların mühendisliği, toprağın yapısına, neyin ne zaman ekilip, hangi tohumunun nasıl bir ürün vereceğine kadar varan bir büyük yazılmamış bilgelikleri var. Bunu şimdinin genç kızları pek anlayamıyor veya anlamak istemiyorlar. Neyse, annemin tarif ettiği gibi ben de ayıkladığım fasulyeleri, ayrı bir yere yığmaya başladım. Annem, o kurumuş ama bir salkım gibi kurumuş fasulyeleri eline alıp, “Bunları göreceksin, paçavra gibi asılır hereklerden”diye övüyor. O “Paçavra” dediği de, tandır yaktıktan sonra tam ekmek vurma aşamasına gelen tandırda alev islerini almak için tandıra sarkıtıp, tüm tandırda dolandırdığı bir bez parçası. O yıkanıp asıldığında, salkım saçak gibi görünüyormuş. O kuru fasulyeler, işte o paçavra gibi salkım saçak ürün veriyormuş, onu anlatıyor.
Baktım ki Tohum, belki pek dikkatimizi çekmiyor ama başlı başına bir ilimmiş. Al tohumu at bahçeye, o da ürün versin ve al sen fasulye ye diye bir şey yok. Aldığın fasulye tohumu kılçıklı , telli bir fasulye ise onun yemeği pek beğenilmez mesela. İlk cemre toprağa düştüğünde derken, Cemre’ye “cemile” diyor annem, karalahana tohumlarını Galandar’da,(Ocak ayı) ekip, April (Nisan ayı)’de toprağa dikiyoruz. Annem, Rumi Takvimi (kocakari ayları) aylarına göre hesaplarını yapıyor. Çoğu zaman da bizim aylarla karşılaştıracağımız zaman bir hesaplamalara giriyoruz ve böylece anlaşıyoruz. Onların ayları Kalandar (Ocak), küçük ay (Şubat), Mart (mart), April (Nisan), Mayıs ayı (mayıs),Kiraz ayı (Haziran), Ḉürüḳ ayı/Orak ayı da denir (Temmuz), Ağustos ayı (Ağustos) İstavrit ayı (Eylül), Koç ayı (Ekim), üzüm ayı (Kasım), Sığırkoyan (Aralık). Kısaca bizim Miladi takvime göre Rumi takvim de aylar, 13 gün geriden başlıyor. Pırasanın tohumu Küçükayı’nda ekilir, kiraz ayında dikilir. Mart ayının dokuzunda Kabak dikilir derken 1996 yılında vefat etmiş annesini anıyor annem. “Annem, tay sepetiyle getirmişti bir kabak, balta ile onu yarmış, bileğiyi doldurmuş, pişirmişti feli. Sabah akşam kabak felisi yemiştik o zaman, şimdi yok o bereket, ben daha öyle bir kabak görmedim şimdiye kadar” diyor.
Geçen yıl bir AVM’den almıştım 4 çeşit fasulye. Sırık ve yer olmak üzere, onları anneme verince, sırf ben verdim diye beni kırmamış ve dikmiş ama yaşlanıp bir de ameliyat olunca ürünlerin olduğu zaman bahçeye giremedi. Aslında Karadenizli bir kadında kendi diktiği fasulyeleri, kendisi toplamak ister. Bu yüzden de başkasının fasulye toplaması pek sevilmez. Çünkü, fasulye toplayan, hangi fasulyelerin tohumluk kalacağını, hangilerinin toplanması gerektiğini bilemez. Onun bir düzeni var işte. Ameliyat olup, bağa bahçeye annem giremeyince evde kim varsa o sıra taze fasulye için bahçeye girip, kafamıza göre topladık tabi ama meğer annemin tohumluk olarak bıraktığı fasulyeleri de toplamışız! Tohum ne ki, zamanı gelince ortaya çıkıyor, meğer o güzel fasulyeler, daha dalındayken tohumluk olarak ayrılıyor. Hangisi verimli, hangisi dayanıklı, hangisi bizim bölgemiz de güzel olan fasulye. Öyle ya, fasulye sadece tazeliği değil aynı zaman da turşusu ve kuru haliyle de yemekler de kullanılan bir üründü. Onun için sadece fasulye için bile o diplomalılar için bir kürsü kurulabilirdi! Tohumları ekmiş annem ama beklediği sonucu alamayınca da bana, “Bir daha bana sakın tohum getirme sen” diye fırça attıydı ama şakadan değil, Annemin söyleyiş tarzından anladım gerçekten söylediğini, “tamam” dedim. Dedim ama ben de mesela Balıkesir’in Sındırgı ilçesine gittiğim de Pazar yerini gezerken, anneme tohum alayım demiş almıştım ama o tohumlardan annem hiç söz etmez, demek ki bir daha ekmedi onları.
Benim getirdiğim tohumlar da fasulye ama bizim yöreye uygun değillermiş meğer, ama annemlerin komşularla olan tohum kardeşliği, deneme- yanılma ile gerçekleşmiş bir zinzir. Mesela o çok sevdiği ve “Sedat’ın tohumu” dediği, “tezluk” yani kırk günlük fasulye ki, karadeniz’de genellikle fasulyelere “pakla” denir, turşusu, yemeği, deni ve verimi bol ve güzel olan bir çeşit beyaz fasulye. Annem, tohumu kimden alıyorsa o tohumun adı da aldığı insanlar oluyor. Bir de “Esmanın tohumu” dediği de Anastan gelmiş, geniş yapraklı ve tam kızartmalık fasulyeymiş. Hem kılçıksız ve hem de deni fazla iri olmayan ama etli fasulye. “Sonanın tohumu” dediği, Suna ablanın kızının, “abla sen bir gör bu fasulyenin verimini, bak daha bırakır mısın?” dediği, eğri ve telsiz fasulyeymiş. Annem, Asuman için o eğri fasulyelerin tohumlarından ayrı bir kenara koyuyor, ona verecek. Benim getirdiğim tohumlardan sadece siyah denli olanı tanıyamadı annem. “Bu nerdendi?” diye bana sorunca, “Benim geçen sene getirdiğim fasulyelerden anne” dedim, güldü, “bittek bu iyiydi ama rengi gara, bunun denini sevmeysunuz ki” deyiverdi. “Bana bir daha tohum getirme” derken ki refleksi de, kendi tohumlarına aşinalığından kafasının karışmasına bir tepkiydi zaten. Meğer, fasulye sadece tazelik değil, aynı zaman da den olarak ta yemek yapılınca siyah fasulyeden kuru fasulye olunca beğenmiyormuş çocuklar, bu yüzden de o tohum pek muteber olmuyordu işte ama bunu yalnızca anneler anlayabiliyor demek ki!
Karadenizli yaşlı kadınlar biliyor tohumların önemini ve değerini tabi. Herhangi bir yere giderken ya da bağ bahçe işleri ile uğraşılırken rastlanınca yol boyunca da soruluyor, “ne ekiyorsun, ne dikiyorsun?” diye. Kim ne dikiyorsa, diktiği tohumun özelliklerini söylüyor, eğer o tohum için iyi bir referans veriliyorsa onun tohumundan alınıyor. Fasulye mevsimin de de toplanan ürünler, ya da bahçede görülünce verimi, dikkat çekiyorsa bu kez de, “Bana bundan tohum vereceksin ha” diye tembihleniyor. O fasulyeden tohum alınıp, ekiliyor. Komşuların birbirleri ile olan tohum alış verişleri de bölge de en iyi ürünün yıldan yıla devamını sağlayabiliyor. Annem, bazılarının tohuma gereken önemi vermediğini, tohum dikim zamanın da daha iyi anladıklarını ifade ederken, “insana tohum bir defa verilir, aynı tohumdan aynı insana her yıl yıl tohum verilmez. Bir tohum verilmişse ondan sonraki tohumları o tohumu alanın hazırlaması lazım, ama iyi tohum vermişim, bana gelip, ‘Abla, bize verdiğin tohumlardan tohum edemedik, gelen toplamış, giden toplamış bize tohum kalmamış, yine aynı tohumdan ver bana’ denmesi, ayıptır. Tohum önemlidir. Her insana da tohum verilmez. Bizim Kıymet, benden tohum istedi. Verdim, bende ona dedim ki ne tohumu var sen de ver bana bakayım, bana o beyaz mısır tohumu gösterdi, yok istemem dedim. O Gürcistan’dan gelen tohum, istemem ondan. Bir sene diktim, iyi bir şey değildi, lezzeti yoktu” diyor. Tamam çarşıdan pazardan da fasulyeler alınıyor ama kalıcı olan fasulyeler, tohumu ile bölgeye uyumu sağlamış fasulyelerden şaşılmıyor. Annemin özenle hazırladığı fasulye tohumlarını tamamladık. En çok da benim sevdiğim hamsi tavası gibi kızartmalık fasulyeleri nazlatıyor annem, ne de olsa ben kolay beğenebilen biri değilim, ne yemek ne de sebze tabi!
Bahçelere Salatalık (Karadeniz de genel olarak bostan denir), domates, Fasulye, kabak, lahana, soğan ve mısır da ekiliyor. Annem, Mısır ekim zamanı için “Hacı deden ludurup zamanı derdi, bizim April’in (Nisan) 24’ü, ( Miladi takvime göre 7 Mayıs demek) geldi mi tarlaya mısır ekilme zamanıdır. Biz de April 25’inde mısır ekeriz ama biz hala ekmedik” diyerek, geç kaldığımızı ima ediyor. Mısır ekilecek alan hazır tabi ama bu sefer denemek için ziraat mısırı ekilecek. Ama bizim yerli mısır da ayrıca ekilecek tabi. Geçen yıl ablamda görünce annem sırf denemek için bu yıl belli bir kısıma ekilmek üzere Ziraat mısırına razı oldu yoksa dışarıdan gelen tüm tohumlara genelde karşı çıkıyor. Ben de ona hak veriyorum. Annem, televizyondan tohumların genleri ile oynandığını filan duyunca iyice huylanmış, o nedenle de ben de olsam ona tohum getiren olursa biraz daha dikkat kesiliyor tohum olayına. Salatalık için getirdiğim fideler de aynı durumu yaşamıştık ve annem;
“Dışarıdan gelen salatalık asmaları hemen kuruyor oysa bizim bostanlar (salatalık) güze kadar ürün veriyor. Dışarıdan gelen tohumlar, bizim buralara göre değil, belki onlar seralar içindir. Bir de onlar çok verse de bizimkiler gibi ne kokusu ne de dayanıklılığı yok. Onun için dışarıdan mümkün mertebe tohum ya da fide getirmemeye bak. Biz hem tohumunu ekiyoruz kendi sebzemizin tüm tohumu bizde var, biber, domates, salatalık hepsi de var. Başka tohuma gerek yok”
Güncelleme Tarihi: 25 Ocak 2016, 07:46
Tohumluklarinizi satıyormusunuz