,

“Çözüm süreci” nde MHP, nereye?

M. Kemal AYÇİÇEK- 25 Mart 2013 
 

Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en önemli süreçlerinden birini yaşıyor. TC’nin, Trabzon’un Plakası 61’inci AK Parti Hükümeti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığında, “Çözüm süreci” adıyla anılan, daha çok Barış istemeyen kesimlerce “İmralı süreci” diye dillendirilen, bu ülkenin 30 yıllık geçmişine şehit cenazeleri, kan ve gözyaşına son verecek bir barış sürecindeyiz. 
 
İster istemez, herkes, eteğindeki taşı döküyor, dökecek! Elbette istenen, istenmeyen sözler de söylenecek bu süreçte ama MHP’nin gençlik teşkilatı olarak 12 Eylül öncesinden adını bildiğimiz “Ülkü Ocakları” , “Türklük için sen de imzala” diye bir kampanya başlatmış ve bir bildiri yayınlamış! O bildiriyi imzalamadım tabi ama okudum, onu okuyunca aklıma ilk önce 1980 ihtilali öncesi Türkiye geldi. Çünkü, o bildiri de, 80 öncesinin Ülkü Ocakları’nın dili hakimdi. Tehdit, gözdağı verme, uyarma ne ararsanız var! Son dönemlerin modası, fişleme bile var! Satır aralarına bakarsanız, bu “çözüm süreci”ne destek veren her kim varsa, hepsinin kaydı tutulmuş, hesap soracaklarmış! Yetmiyor, “Vazgeçin, dönün bu sürece destek vermekten, yoksa” diye de imalı bir sopa gösteriliyor! Kime, “Çözüm süreci”ne destek veren hemen herkese, şöyle diyorlar;
“Şimdi, ülkenin sahibi olan bizler, son sözümüzü söylemeden ve meşru savunma hakkımızı kullanmadan önce bu ihanetin içerisinde yer alan, tavrıyla, sözüyle, yazısıyla ve hatta suskunluğuyla bu aşağılık sürece hizmet eden herkesi son kez uyarıyoruz. Haysiyetiniz, onurunuz, şerefiniz ve zerre kadar utanmanız varsa tuttuğunuz bu yoldan geri dönün!”
 
Tabi bu bildiri de “Asım’ın nesli”nden tutun, “Yâ Rabb! Seni kendime vekil yapıyorum” diyerek, “Türk Devleti’ni korumuş Mete Han’ın, Sultan Alparslan’ın, Osman Gazi’nin, Fatih Sultan Mehmet’in, Abdülhamit Han’ın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün,şehidin kemiklerini sızlatıldığının da farkında ve kinindeyiz.” Atıflarında bulunarak, “Bu vesile ile bu yıkım sürecine karşı çıkmanın her Türk evladının asli vazifesi olduğunu hatırlatarak, atalarının kanlarıyla canlarıyla aldığı, her bir karış toprağında Türk kanı olan vatan toprağını kaderine terk etmenin vebalini huzur-u mahşerde kimse veremeyeceğini tekraren dile getiriyoruz.Sen Türk Evladı, unutma! Sahipsiz kalan vatanın batması haktır,Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.TÜRKLÜĞÜNE SAHİP ÇIK!” diye de tamamlıyorlar bildirilerini. 
 
Dikkat ederseniz, “son sözümüzü söylemeden” ifadesi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 19 Mart 2013’te TBMM MHP Gurup Toplantısında kullandığı ifadedir. Metni Hazırlayıp, internetten imzaya açanlar, Twitter’den bu bildirinin imzalanması için halka oluşturuyorlar. Neye karşı, “çözüm süreci”ne karşı.. Nedir bunun anlamı peki, “bu ülkede şehit cenazelerinin önünü kesemezsiniz” değil mi?, “Biz barış istemiyoruz” değil mi? Bu ülke de , “kan akmaya devam etsin” değil mi? Ne demek istiyorlar başka, “bu ülkede huzur olamaz, olacaksa da onu da biz yaparız mı?” başka ne anlamı var bu bildirinin?
1980 ihtilalinden önce de ülkemiz de şu son dönemlerdeki yargılamalar da ortaya çıkan gerçekler varken, o günlerdeki olaylarda, “Devlet tarafından kullanıldık” larını sonradan itiraf eden Ülkücü gençlik liderlerini gördükten sonra, şimdi ki bu Ülkücülerin bu metnini okuyunca, siz olsanız o 80 öncesine dönmez misiniz? Yani aklınıza o yıllar gelmez mi?
 
Önce İmralı’dan Diyarbakır’a ulaştırılan mektubun okunmasını izledim, ekranlardan Diyarbakır Meydanındaki o kalabalığı görünce, “İnsan Diyarbakır'daki o Nevruz bayramını kalabalığını görünce,ister istemez kendinden de bir şey görmek istiyor aslında, Türk Bayrağı olurdu” diye bir twit attım, daha Abdullah Öcalan’ın mektubu okunmamıştı. O coşkuya, Türk Bayrağını gönlüm yakıştırmıştı ama orada yoktu, o, Diyarbakır’daki o organizasyonu yapanların sorunu, keşke bunu düşünebilselerdi ama düşünmemişler, onların eksiği dedim, gönlüme, “sağlık olsun, elbet bir gün asarlar” dedim, gönlümü susturdum. Sonra Başbakan Erdoğan aynı şeyi söyledi. Takmadım fazla, zaten ardından bizim Karadeniz Türküleri Diyarbakır’ı dalgalandırınca, kırılan gönlüm azcık düzeldi, hoşuma gitti. Attığım Twit aklıma geldi, “bizden bir şey var orada” dedim kendi kendime, mahcup oldum tabi!
Twitter’dan bir link paylaşıldı, baktım ki Diyarbakır’daki Nevruz kutlamasını veriyor, aynı ekran da diğer yanda da Kandil’deki nevruz bayramı var.Baştan sona izledim, hem Diyarbakır ve hem de Kandil’deki Nevruz kutlamalarını..Diyarbakır’da zaman zaman Türkçe konuşuluyor, anlıyorum ama Kandil’deki kutlamalar da tanımadığım ama kıyafetlerinden belki PKK’nın üst düzey yetkililerinin kürtçe konuşmalarını dinliyorum. Anladıklarım beni ilgilendiriyor, benim anlamadığım dilde söylenenler, bana hitap etmediği için de tabi ne derlerse desinlere veriyorum. Ama Kandil’deki kalabalık ta Diyarbakır’ı aratmıyor, belli ki Kuzey Irak’tan çıkmışlar kandil’e, ve zaten törende düz bir ovada yapılıyor. Kameranın gösterebildiği kadar araç yoğunluğunu görüyorum ve o zaman Kuzey ırak’ın Kandil’e aktığını düşünüyorum. 
 
Sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Bursa’daki “Kurtuluş “adını verdikleri mitingi yine internetten baştan sona izliyorum. O mitingdeki konuşması, zaman zaman Bahçeli’nin Osmaniye mitinglerindeki konuşmasını aratmıyor, coştukça coşuyor ama sallanan bayrak ve filamalara bakınca bu kez de aklıma, hani bir zamanlar şu İzmir’de, “Cumhuriyet mitingleri” vardı ya, ne hikmetse onlar geliyor! Bunu da Twitter’dan, “Bursa'daki MHP Mitingi, bir kaç yıl önce İzmir'deki mitingleri andırıyor, flamalar ve bayraklarda İzmir yansıması var! Tek fark, Kürsü..” diye paylaşıyorum.
Sonra aklıma, ülkü Ocakları başkanı ile İşçi Partili gençlerin İstanbul’daki o “kızıl elma” dedikleri birliktelikleri! Bahçeli’nin Bursa mitinginde söylediklerini, Abdullah Öcalan’ın Diyabakır’da açıklanan mektubuna cevaplar olarak algılıyorum! Haklıdır, kendince “Çözüm süreci”ne bakışını anlatıyor, anlatmalıdır da,  Twitter’dan da, “Keşke Kürtler de dahil herkes, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin Bursa'daki mitingini de canlı izleyebilse ve de dinleyebilseydi, güzel olurdu” diyorum.
Şimdi iyi güzel de bu ülkeyi sevmek, sadece “Milliyetçiyim” diyen adamlara mı mahsus bir niteliktir? Bu sevgi nasıl bir sevgi ki, “ülkede kan akmaya devam etsin” dercesine, “Barış”a karşı mitingler, bildiriler, tehditler, tahrikler, andıçlar, fişlemeler bu ne iş? Bu nasıl sevgi ki, “biz varsak Türkiye var biz yoksak Türkiye yok” mantığı, tıpkı bir zamanlar, TSK’nın ülkenin tek sahipliği gibi, tıpkı CHP’nin, “Bu ülkeye demokrasi gelecekse onu da biz getiririz” demesi gibi.. Bun nasıl sevgi böyle, kan, silah, kavga, tehdit, şantaj, ima, ihtarlarla kendi insanlarına göz dağı vermeler..Hangi devirdeyiz, uyanın be,  hala yirminci yüzyılda kalmış o kötü ve çağdışı alışkanlıklarınızı devam ettirerek, bu ülkede politika yaptığınızı mı sanıyorsunuz? Geçti Bor’un pazarı, Eşşek şimdi Niğde yolunda! Kalın sağlıcakla.
YORUM EKLE