,

Değişime uyacağız!

 M.Kemal AYÇİÇEK - 26 Şubat 2007 Pazartesi
Eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılım sürecini izlerken, biraz da derin bir oh çekiyorduk. Biz kendimize değil ama Sovyetlerin dağılımının ardından Türki Cumhuriyetler açısından da seviniyorduk. Ama kendimize bakmayı bir türlü akıl edemiyorduk! Ya da kendimize dönmeye bir türlü fırsat bulamıyorduk! Oysa sağımızda solumuzda her yanda bir değişim süreci yaşanırken, biz iç siyasetle, hükümet krizleri, post modern darbe ve siyasi cinayetleri konuşuyorduk! Onlarla zamanı heba ediyorduk! 
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), hemen yanı başımızda Irak’ta tüm telkinlere kulak tıkayan ve değişime kapalı Irak’a Demokrasi götürürken(!), öbür yanda aslında değişimi 1979 yılında Sovyetlerden de önce yaşayan İran’a müdahale planlarını yaparken,  Avrupa’da bir çok devlet sistem değişirken, Türkiye, hiçbir yerde bir şey olmuyormuşçasına Dünya’daki gelişim sürecine maalesef seyirci kaldı. Sonra bu değişimi halk fark etti ki TBMM’ye Cumhuriyet Halk Partisi ve Ak Parti’yi soktu. Bu aslında halkın, tüm aleyhteki propaganda ve yönlendirme veya manüpilasyonlara rağmen iradesini değişimden yana koyarak göstermesiydi. Devlet, hantal yapısıyla bunun idrakine zorlanıyordu, yani halktan çok gerilerdeydi.  
Ak Parti’nin tek başına hükümet olmasıyla aslında Türkiye, Dünya’daki değişim sürecinde yol alan  ülkelerle arasında doğan farkı kapatmak fırsatını yakaladı. Bir düşkün başbakana (Bülent Ecevit) bu ülkeyi yönetme rolü veren Toplum  mühendisleri, halkın garip, guraba ve düşküne olan zaafını böylece değerlendirmiş emellerine belki bir süre ulaşmışlardı ama bu ülkeye de Cumhuriyet tarihinin en karanlık günlerini yaşatmışlardır. Fakat, halkımız bu toplum mühendisleri ve teorisyenlerinin defterini Ak Parti’yi iktidar yaparak dürmüş oldu.
Onun için Ak Parti, dürülen defterler hakkına çok çalışmak zorundaydı ve halkın ona emrettiği değişimi bu ülkede gerçekleştirmek zorundaydı. Evet hala mesela YÖK’ü değiştiremedi ama tepeden tırnağa her şeyi yenibaştan ele aldı. Adeta imarata girişti Bu imaratın devam etmesi lazım, lazım ki bu ülke kaybettiği yıları geri kazanabilsin.
Bu ülkede güya Demokrasi havarisi kesilip, her gün bir parti kurdurtanlar, aslında farklı seslerin dillendirilmesi için değil bu ülkenin geri gitmesi için adeta seferber olmuşlardı. Hani filmlere bile konu olan oy avcılığı bile işe yaramıyor ama yüzde dilimin de bile yeri olmayan adı sanı duyulmamış partilerle halkın gözü boyanmaya çalışıldı. Düşünsenize 54 tane siyasi parti bu ülkede neyin nesidir? 
Şimdi halkın gösterdiği değişim sürecini birazda bu ülkenin aydınları düşünmeli ve bence kanıksamalılar. Ak Parti’yi tek başına iktidar yapan seçmenleri küçümsercesine, alay edercesine onlara “Anadolu Müslümanları” nitelemesinde bulunan fildişi kulelisi tiplerin de bu değişim sürecini bir görmeleri lazım, anlamaları lazım. Evet bu halk, Türkiye’nin değişen Dünya’ya ayak uydurması gerektiğini ne yazı ki bu ülkede adından sıkça söz ettirip, her gün kanal kanal gezen sözde aydından önce fark etmiştir. Bundan sonra da halk yine o aynı cenahın önünde olacak ve kararlar vererek Türkiye’ye yeni tarihler yazdıracak ivmeyi kazandıracaktır.
Söyleyeceğim şu, elbette dağılan  SSCB, Rusya Federasyonu olarak yeniden ayaklarının üzerine dikilirken, Türkiye, bu değişim sürecinde yerinde sayamazdı. Tarihi misyonu değil ama olması gereken muasır medeniyeti yakalama konusundaki samimiyetini ortaya koymalıydı. 
Değişim, sadece Devletin kurumlarındaki amir ve memurun makul ve pratik zekasını kullanma kabiliyeti değil aynı zamanda yerel yönetimler de dahil mahalle muhtarına değin değişimin gereklerine de aygıt ve gereç olarak kavuşması ve onları bireyin hizmetine amade etmesiyle elde edilecektir. Bilmem anlatabildim mi? Kalın sağlıcakla. 
YORUM EKLE