,

Evet, yazmıyorum bilerek ve isteyerek!

M. Kemal AYÇİÇEK – 9 Mart 2021

Belki sürekli takipçilerimiz vardı, belki ara sıra “bakalım bu adam ne yazdı” ya da “ne saçmalamış yine” diye yazılarıma bakma gereği duyanlar vardı, her birerine saygılıyım, ne düşünürlerse düşünsünler haklılar! Fakat, biz bir köşeyi aldık mı, bir daha bırakmayız, çünkü o köşenin sahibi biziz! Patron, o köşeyi bize verdiyse, o köşeden bizi sıkıştıramaz! Biz, özgürce yazabilmemiz için, patronun gıkının çıkmaması lazım!

Patron, “sana bir köşe verdim, ama yazdıkların benim hilafıma şeyler olmasın sakın haa” dediği bir yer de yazar, ne yazabilir ki? Yazar, yazacağı yazının konusunu, teferruatını kalkıp patronuna da sormaz, sorarsa zaten yazar olmaz ama yazarı bilen patron, ona yaz dediyse de yazar, patronunu tabi ki de kollar ama bir yere kadardır bu yani patron istemedi diye yazarın yazacağı bir konu varsa bunu kalkıp patronu ile konuşup da yazı yazmaz. Yazar, başlı başına bir kimliktir ve patron da zaten yazarın bu kimliğine bir köşe verir, ya da “gel biz de yaz der” yoksa yazar, ben şurada yazarım diye her hangi bir kuruma gitmez!

Yani kurum, yazarın referansına saygı duyar ve o yazarı kendi şirketin de barındırır ya da barındırmaz! Patron, yani paralı olan kişi, yazara muhtaç mıdır? Yok öyle bir iddiamız ama patron, sahibi olduğu gazete ya da sitenin daha iyi ve güzel olmasını sağlamak için arayışta bulunur. Toplum da fikirleri beğenilen insanları, kendi kadrosuna dahil etmek ister. Yazar da kendini ifade edebileceği özgür bir ortam arar, nerede yazarsam daha fazla insana ulaşırım, daha fazla kitleye ulaşırım der ve ona göre yazılarını yazar.

Şimdi bu köşenin sahibi olarak patronla uzun zamandır tartışmalardayız. Ben, “hadi kov beni” modundayım, patron da “ya sabır, la havle” konumun da, anlayacağınız patronu öyle bir hale getirdim ki, aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık, ne yapsa bana bir halt edemiyor! Ha para mara verdiği de yok zaten, benim asıl kozum zaten o! Ben yazı yazarken “babanın hamalı değilim” demek istiyorum, o yok illa da sen “babamın hamalısın” modundan çıkamıyor, böyle olunca da “kov o zaman “ diyorum, o da “yok ben emekçi kovmam” da ısrar ediyor.

Belli ki bir süre daha böyle devam edeceğiz, ha bana kahve , çay yapıyor, hem de çayı semaverde yapıyor ama ben yemem öyle semaver ayaklarını daha önce çok gördüm, kahve de zaten türk kahvesi değil nescafe, zaten sevmem ve zorla içerim ama o bunları birer nimet sanıyor ama yanılıyor. Ben, kahve içeceksem Türk kahvesinin köpüklüsü ve şekersiz olanı içerim o yani patron bana güya beni tanıyormuş gibi orta kahve yaptırıyor, sevmem ama hatır belasına içiyorum. Ama sabrediyorum tabi yoksa takmam öyle kahve ya da semaver çay ayaklarını, beni bunlarla tavlanacak bir avanak gibi görmesini kabullenmem ve zaten de kabul etmiyorum.

Anlıyorum bazen da pasta masta filan ikram ediyor ama ben zaten sevmem onları, bana karadeniz böreği verse yine kanmam, sahtekârlık geliyor, aklım almıyor. Madem benim yazılarımı istemiyorsun o zaman “çek, gittt” dersin ama demiyor, eee sabrettim, yazmadım sırf onun inadına ama hala kovmuyor, ben de yazmıyorum işte bir inatlaşmadır sürüyor bakalım nereye kadar gidecek, Allah, bana sabırlar versin! Patrona tek laf etmeyecektim de sırf şu kahve olayları var ya ondan sabrediyorum, hani bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözü var ya, beni bağlayan o yoksa ben de çoktan “yeter be” derim de işte o kahvelerin hatırına susuyorum şimdilik. Kalın sağlıcakla!

YORUM EKLE