Türk Dünyası Mühendislik ve Mimarlık Kurultayı ve Mimar Sinan Uluslar arası Proje Olimpiyatları, 55 ülkeden 288 Rektör ve bilim insanın katılım ve katkılarıyla 3 gün süre ile iki ayrı salonda ardı ardına yapılan oturumlarla Trabzon’da gerçekleştirildi. Meydan Parkı’nda Trabzon Belediyesi ve Kazakistan Devlet Orkestrası’nın gösterisinden sonra geleneksel demir dövme töreni ile Hamamizade İhsanbey Kültür Merkezi’nde oturumlar yapıldı.Trabzon Valisi Recep Kızılcık ve Belediye Başkanı Orhan Gümrükçüoğlu’nun ev sahipliğinde gerçekleşen kurultay, birbirinden güzel oturumlarla Trabzon, uluslar arası bir büyük organizasyondan da yüzünün akıyla çıktı.
İsmal Bey Gaspıralı Oturumu
Türk Dünyası Mimarlık, Mühendislik ve Şehircilik Kurultayı’nın üçüncü gününde Başkanlığını Bayındırlık ve İskân Eski Bakanı Prof. Dr. Abdulkadir Akçan’ın yaptığı oturumda TDMMB Danışma Kurulu Üyesi Efendi Barutçu, Şehirlerin Kardeşliği Trabzon – Kahramanmaraş, Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Fidan, İpekyolu’ndaki Şehirlerin Etkileşimleri, Türk Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet DOĞAN, Türk Dünyasındaki Ortak Edebi Şahsiyetler konulu sunum yaptılar.
Bayındırlık ve İskan Eski Bakanı Prof. Dr. Abdulkadir Akçan oturumun açılışında yaptığı konuşmada ‘dilde fikirde işde birliğin’ en önemli temsilcilerinden birinin Gaspıralı İsmail bey olduğunu ifade etti
TDMMB Danışma Kurulu Üyesi Efendi Barutçu, Trabzon ile Kahramanmaraş şehirleri arasında tesis edilen kardeşlik üzerine bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Trabzon’un Türkleşmesinden de bahseden Barutçu, Trabzon’un tarihsel gelişimini dinleyicilere aktardı. Maraşlı Saçaklızade Mehmet Efendi’nin Trabzon ile Maraş arasında gönül köprüsünü kurduğunu belirten Barutçu, iki şehir halkı arasında bugün de devam eden kardeşliğin sevginin, hoşgörünün mimarlarının Saçaklızade kardeşler olduğunu söyledi. Barutçu, konuşmasında Fatih’in Trabzon Şehrini, Saçaklızade Efendilerin de gönülleri fethettiğini sözlerine ekledi. Barutçu, Trabzon ile Maraş şehirleri arasında kardeşliğin bir başka halkasının da Trabzon da kabri bulunan Gülbaharhatun olduğunu söyledi ikinci Beyazıt’ın hanımı ve Yavuz Sultan Selim Hanın Annesi Ayşe Gülbahar Hatun’un Maraşlı Dulkadiroğulları’ndan olduğunu belirten Barutçu, Trabzonlu büyük birçok ailenin soyunun Maraşlı Dulkadiroğulları’na dayandığını kaydetti. Barutçu, konuşmasının sonunda “İki şehrin kardeşliğine birliğine vurgu yapmanın bütün bir Türk- İslam devletlerinin kardeşliğine vurgu yapmaktır” dedi.
Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Fidan, Tarihi İpekyolu üzerinde bulunan şehirlerin ekonomik, siyasi ve sosyal etkilemişimi anlattı. Konuşmasında tarihi İpekyolu’nun geçmişi ve işlevi hakkında bilgiler veren Fidan, tarihi yolun güzergâhı üzerinde tarihçilerin farklı görüşler ortaya koyduklarını söyledi. İpekyolu’nun geçtiği şehirlerde kervansarayların sadece ticari ürünleri değil, kültür malzemelerini de taşıdıklarını belirten Fidan, bu sayede milletlerin kültürel etkileşimi ve kaynaşmasının sağlandığını belirtti. Fidan, İpekyolu’nun doğudan başlayarak batıya doğru gittiğinde birçok kültür ve medeniyet unsurunu da şehirlere taşıdığını söyledi. Fidan, konuşmasının sonunda tarihi İpekyolu’nun geçtiği şehirler arasında bir kültürel bütünlük oluştuğunu da sözlerine ekledi.
Türkiye Yazarlar Vakfı Birliği Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Doğan yaptığı konuşmada İslamiyet öncesi devirlerden günümüze kadar geçen süredeki edebi şahsiyetlerden örnekler verdi. Doğan, konuşmasında Türk dilinin özelliklerinin anlatıldığı ve ilk Türkçe sözlük kabul edilen Divan-ı Lügati't Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmut, ilk İslami Türk eseri olan Kutadgu Bilig yazarı Yusuf Has Hacip ve ilk Türk Müslüman hükümdar olan Satuk Buğra Han hakkında dinleyicilere bilgiler aktardı.
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Oturumu
Türk Dünyası Mimarlık, Mühendislik ve Şehircilik Kurultayı’nın üçüncü gününde Başkanlığını TÜRKSOY Genel sekreteri Düysen Kaseinov’un yaptığı oturuma konuşmacı olarak DSİ Genel Müdür Yardımcısı Güven Karaçuha, Selçuk Üniversitesi’nden Ali Fuat Baysal ve Mimar Dr. Hamit Pılehvarıan konuşmacı olarak katıldığı Hünkar Hacıbektaş-ı Veli oturumu yapıldı.
Dsi Genel Müdür Yardımcısı Karaçuha Hünkar Hacıbektaşı Veli oturumun ilk sunumunda Ilısu Barajı ve Hidroelektrik tesisini dinleyicilere aktardı. Karaçuha, barajın Türkiye’nin bir numaralı barajı olacağını söyleyerek “ Dicle nehre üzerinde kurulan baraj DSİ’nin nin en büyük barajdır. Bittiğinde 3.833 WH elektrik üretecek, barajın su kapasitesi 11 milyar metre küptür. Baraj,Atatürk Barajı’ndan sonra Türkiye’nin ikinci büyük barajıdır” dedi. Karaçuha, Ilısu Barajı’nın Türkiye ekonomisine yılda 700milyon TL’ lik bir katkı sağlayacağını belirterek “ Cizre ve idil ovalarında 1 milyon 200bin dönüm tarımsal arazi sulanabilecektir. Baraj sayesinde 4 bin kişiye iş imkanı sunulacaktır. Toplamda da 37 bin kişi bu projeden doğrudan veya dolaylı olarak etkilenecektir. Ilısu barajı 2015 yılı itibariyle de elektrik üretmeye başlayacaktır” ifadelerini kullandı.
Konya Selçuk Üniversitesi öğretim üyesi Baysal ise yaptığı sunumda Mimar Sinan’ın yapılarında ve farklı dönemlerde yapılan Osmanlı mimari eserlerinde süsleme sanatı hakkında dinleyicilere bilgiler verdi. Süsleme sanatının teknikleri ve uygulamalarını anlatan Baysal, çeşitli mimari eserlerde yapılan süsleme sanatı örneklerini de dinleyicilere gösterdi.
İstanbul’da serbest mimarlık yapan Mimar Pılehvarıan, Mimar Sinan’ın İstanbul’da ki eserlerinden olan Kazasker Abdurrahman Camii’nin restorasyon ve ihya çalışmaları hakkında bir sunum yaptı. Mimar Pılehvarıan Sinan’ın bu güzel eserinin zaman içerisinde gelişimini ve yaşadığı sorunları da anlatarak, ülkemizde tarihi eserlere verilen değere dikkat çekti. Pelihvarıan eserin mimari özellikleri hakkında bilgiler verirken, restorasyondan önceki fotoğraflarını da dinleyicilere gösterdi
Fuzuli Oturumu
Türk Dünyası Mimarlık, Mühendislik ve Şehircilik Kurultayı’nın üçüncü gününde Başkanlığını TÜRKSAV Başkanı Yahya Akengin’nin yaptığı oturumda, Orta Çağda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Belli, Trabzon’un İslam Ülkeleri Açısından Önemi, Serbest Mimar Necdet Civan Türkiye’de Adalet Sarayı Uygulamaları, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Ümit Kara, Türk Mobilya Stilli Nasıl oluşur, konulu sunum yaptılar.
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Belli Ortaçağ döneminde Trabzon’un İslam ülkeleri açısından önemini anlatı. Trabzon’da bugüne kadar arkeolojik kazının yapılmadığını belirten Belli, Trabzon’un tarihini tarihi yazılanlardan öğrendiklerini söyledi. Trabzon’un ilkçağlardaki tarihi hakkında da bilgiler veren Belli, Trabzon’un eski çağda ve ortaçağda dünyanın en önemli ticaret merkezi olduğunu ifade etti. İslam yazarlarının 9. yy da çok önemli eserler verdiğini söyleyen Belli Trabzon hakkında ilk bilgilerin 940 yılında el Mesudi isimli Arap yazarın verdiğini söyledi. İslam yazarlarının eserlerinde Trabzon’un çok önemli bir ticaret ve liman şehri olarak anıldığını belirten Belli, Trabzon’un tarihteki gibi eski canlılığına kavuşturulması için önemli çalışmaların yapılması gerektiğini söyledi. Belli, konuşmasında ayrıca Trabzon’un önemli maden kaynakları olduğunu belirterek, yöreye özgü bakır ve kalay işlemeciliğinin tüm Anadoluya örnek olduğunu ifade etti.
Serbest mimar olarak çalışan Necdet Cihan Türkiye’deki Adalet saraylarının mimari yapısı ve özellikleri hakkında dinleyicileri bilgilendirdi. Yapılardaki mimarinin o ülkenin kültürel özelliklerini yansıttığı belirten Cihan, kurulacak adalet Saraylarının bu anlayışla yapılması gerektiğini söyledi. Civan konuşmasında adliye binalarının şehrin kimliğinin belirlenmesinde en önemli yapılardan biri olduğunu da sözlerine ekledi.
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Ümit Kara, bütün dinlerin uygulanış şekillerinin insanların günlük yaşamına etki ettiğini belirterek, İslam ülkelerinde de Mobilya sanatının dinin etkisine göre şekillendiğini söyledi. Kara, İslam ülkelerinde dini yorumlayış biçimlerine göre süsleme sanatının farklılaştığını belirtti. Türklerde mobilya sanatının ve stilinin yeterince gelişmediğini belirten Kara, Türklerin daha çok taş süslemesini kullandığını söyledi. Mobilya sanatında üslubun milletlerin tarihi eserlerinden örnek alınarak yapıldığını söyleyen Kara, Türklerin zengin tarihi yapılarının mobilya sanatına örnek oluşturması açısından çok farklı ve estetik fikirler sunduğunu söyledi.
ERZURUMLU İBRAHIM HAKKI OTURUMU
TÜRKİYE’DE Kİ BİNALARIN YÜZDE 55’İ RUHSATSIZ-KAÇAK
Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları ikinci gününde de B toplantı salonunda son günün öğleden sonraki son oturum, “Erzurumlu İbrahim Hakkı Oturumu” Trabzon Belediye Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu başkanlığında yapıldı.
Büyük bir ilginin olduğu oturumda ilk olarak T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Ankara İl Müdürü İnşaat Mühendisi Kasım Kayıhan “Sağlıklı Şehirleşmede Yapı Denetlemenin Rolü” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
TÜRKİYE’DE KENTLEŞME HIZLA ARTIYOR
Türkiye’de kentleşmenin hızla arttığını kaydeden Kayıhan, “Toplumun gelişmişlik düzeyini ve medeniyete yaptığı katkıyı belirleyen faktörlerden biri de o toplumun şehirleridir. Günümüzde şehirleşme bir gelişmişlik göstergesi haline gelmiştir. 2008 yılı itirariyle dünya nüfusunun yarı ve Türkiye nüfusunun üçte ikisi kentlerde yaşamaktadır. Avrupa Birliği ortalama olarak halkın yüzde 85’i kentlerde yaşıyor iken, Türkiye’de bu oran son yıllarda yüzde 73’e yükselmiştir. Ancak bu oranın hızlı artması beraberinde bir çok sorunu da getirmektedir.
PLANSIZ KERTLEŞMENİN ORTAYA ÇIKARDIĞI SORUNLAR
Ekonomik, Teknolojik, siyasal, sosyolojik psikolojik, nedenlere dayalı olarak bir hızla artmakta olan öngörülemeyen plansız kentleşme başlıca şu sorunları karşımıza çıkıyor.
Plansız yapılaşma ve gecekondu sorunları, hızlı sanayileşme çarpık kentleşme altyapı sorunları, çevre sorunları ve kültürel mirasın yok edilmesi, suç artışı ve çöküntü alanlar oluşumu, ulaşım sorunları, kentlileşme, kent kimliği demografik ve kültürel sorunlar, istihdam sorunları, Arsa ve kira fiyatlarındaki spekülatif artış sorunları olarak sıralayabiliriz” dedi.
TÜRKİYE’DE KENTLEŞME 1950 YILINDA BAŞLADI
Türkiye’de kentleşmenin 1950’li yıllarda başladığını kaydeden Kayıhan, “Türkiye’nin yaklaşık 19 milyon yapı stoku mevcut, Bu yapıların yüzde 55 ruhsatsız kaçak. Yüzde 60’ı 20 yaş üzeri. 5 milyondan fazla riskli yapı vardır” dedi.
İSTANBUL’DA 13 MİLYON İNSAN TRAFİĞE ÇIKIYOR
Oturumda ikinci olarak ise T.C. Karayolları İşletme ve Otoyolları Daire Başkanı Enver İskurt, “Asya’yı-Avrupa’ya Bağlayan 3. Boğaz Köprüsü” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Dünya şehri İstanbul’un farklı medeniyetlere ev sahipliği yaparak kültür beşiği olduğuna dikkat çeken İskurt, İstanbul’da Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün yapılışları ile ilgili bilgi verdi.
İstanbul’da araç sayısının 3 milyona yaklaştığına dikkat çeken İskurt, “İstanbul’da 3 milyona yaklaşan araç sayısı her geçen gün daha da artmaktadır. İstanbul’da transit geçişlerle birlikte 13 milyon insan trafiğe çıkıyor. 2023’de bu rakam 35 milyon olması beklenmektedir.
Asya ve Avrupa arasında bu yükü çeken her iki köprüden günde 250 bin araç geçmesi gerekirken 650 bin araç geçiyor. Türkiye’nin gayri safi milli hasılasına en büyük katkıyı sağlayan, ülke ekonomisine önemli katkıyı sağlayan bölgedeki yollarda artan sıkıntılar yol güvenliği gibi sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır. Yollarda da kapasitenin üzerinde trafik akışı oluyor. Bu yollarda olumsuz hava koşulları nedeniyle kapasite tamamen düşmekte. Bütün bunların sonucunda hava kirliliği ve çevre sorunları ile büyük ekonomik kayıplar oluşuyor. Köprülerin bakımı esnasında oluşan kuyruklar nedeniyle yılda büyük ekonomik kayıplar yaşanıyor” dedi.
OLUMSUZLUKLAR YENİ ÇÖZÜMLERİ GEREKTİRİYOR
Yaşanan olumsuzlukların yeni yolları duyulan ihtiyacı ortaya koyduğunu ve boğaz geçişinde de 3. Bir köprüye ihtiyaç duyulduğunu kaydeden İskurt, yapımın ardından oluşacak katkıları ise şu şekilde açıkladı: “ Ekonomik kaybın önlenmesi, yeni ticari alan ile komşu iller ile birlikte bir bölgenin ekonomik anlamda canlanmasını sağlanması, dünyanın en önemli finans merkezi olan İstanbul’un bölgeye yapılacak yatırımlara daha fazla yaklaşması, İstihdam edilecek yeni alanların oluşması en büyük katkıları olacaktır” dedi.
PROJE ÇEVREYE TARİHE DUYARLI OLACAK
Projenin çevreye ve tarihe zarar vermeyeceğine dikkat çeken İskurt, “Projede ormanlar ve tarihi yerler dikkate alınarak güzergah seçilmiştir. Seçilen güzergah orman değeri düşük yerlerden geçecektir. Bazı yerler viyadük ve tünellerle geçilecek. Bu viyadük ve tünlerle ekolojik dengeye tahrip verilmesinin önüne geçilecek. İstanbul kendi dinamiğine uygun estetik ve çağdaş bir asma köprü kazanacaktır. 3. Köprü sayesinde İstanbul trafiği nefes alacaktır.
Sadece bölgemizin değil Asya ve Avrupa arasında Türkiye’nin karayolu ve demiryolu trafiğini aynı anda sağlayacak ilk asma köprü olan 3. Köprü boğazın ince narin yapısına uygun olacaktır”
İskurt, projenin ayrıca 4 milyar TL’lik bir maliyetinin olacağı ve yap işlet devret modeli ile yapılacağını kaydetti.
DAHA ÖNCE DÜŞÜNÜLDÜ ANCAK YAPILAMADI
Oturumda son sunumu ise T.C. Karayolları Genel Müdür Yardımcısı Erol Altun, “Karadeniz-Mezepotamya Dostluk Yolu Projesi (OVİT)” başlıklı sunum gerçekleştirdi.
Geçmişte Türkiye’de ulaştırma projelerinde tünellerle ve viyadüklerin yapılmadığını kaydeden Altun, “Gelişmekte olan teknoloji bu yapıları daha kolay yapmamıza imkan sağlamaktadır. Ülkemizde karşımıza kaçınılmaz olarak tüneller çıkmaktadır. Rize ile Doğu Anadolu arasında tarih içerisinde çeşitli yollar vardır. Ovit Dağı Tüneli daha önce tünel olarak geçilmesi düşünülmüş ancak o yılın şartları yeterli olmadığı için gerçekleştirilememiştir.
Rize Erzurum Karayolu güzergahında bulunan İkizdere-İspir karayolu kış aylarında yoğun kar yağışı ve çığ tehlikesi ile karşı karşıyadır. 1990 yılında çığ düşmesi sonucu 18 vatandaşımız hayatını kaybetmiş ayrıca mahsur kalan vatandaşlarımız oldu” dedi.
TÜNELLE BİRLİKTE YOL 12 AY HİZMET VERECEK
Tünelin yapılması ile birlikte yolun 12 hizmete açık kalacağını dikkati çeken Altun, “Geometrik standardı düşük ve yılın 6 ayı kapalı olan bu yolun fonksiyonu yükseltmek için yapılması düşünülen bu yol 2012’de temel atma töreni ile yapım çalışmalarına başlanılmıştır.
Tünel tamamlandığında yol 12 ay hizmete açılacak ayrıca yol 4,5 km kısalacaktır. Ovit Tüneli, çift tüplü geçiş bakımından dünyada büyüklük olarak 2. Sıradadır” dedi.
KARADENİZ VE DOĞU ANADOLU BİR BİRİNE BAĞLANACAK
Ovit Tüneli’nin yapımı ile bir çok avantajında kazanılacağını kaydeden Altun, “Ovit dağı Tüneli ile Karadeniz ve Doğu Anadolu tüneli arasındaki ulaşım kesintisiz ve yüksek standartlarla sağlanacak. Kafkasya ve Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleri arasında bir köprü görevi üstelen güzergah ulaşım sorunun ortadan kaldıracaktır.
Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında üretilen önemli bir kısım ürünün Karadeniz Limanlarının önemini arttıracak.
Özellikle Doğu, Orta Doğu ve Karadeniz arasında ki ulaşım önemli ölçüde kolaylaşacaktır.
Bu ülkelerin ihracatında önemli bir derece arttırılması olacaktır.
bölgenin ulaşım kolaylaşacağı için nüfus dağılımı dengelenecek, turizm faaliyetleri artacaktır. Her yönüyle hem Türkiye hem de bölge ülkeler için önemli faydaları alacak tünel 3,5 yıl gibi bir süre içerisinde bitirilmesi hedeflenmektedir”
Oturumun ardından katılımcılara Mimar Sinan heykelciği hediye edildi
Akşemsettin Oturumu
Türk Dünyası Mimarlık, Mühendislik ve Şehircilik Kurultayı’nın üçüncü gününde Başkanlığını Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu’nun yaptığı Akşemsettin Oturumunda, İstanbul milletvekili Oktay Saral, Of Medreseleri Belgeseli, ERG İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Muzaffer Özdemir, Artvin deriner Barajı, Türkmenistan Aşkabat Mimarlar Birliği Temsilcisi Prof Dr. Jeren Hacıyeva ise Türkmenistan’ın Kalbi Aşkabat’taki Şehircilik konulu sunumlar yaptılar.
Oturumu açılışında konuşan, Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu, kurultayın şehircilik anlayışına bakışta farklı bir bakış açısı katacağını belirterek, Doğal güzelliklerin korunması, kollanması ve gelecek kuşaklara aktarılması için gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerektiğini söyledi.
Of Belediyesi eski Başkanı ve İstanbul Milletvekili Oktay Saral, Of bölgesinde bulunun medreseler hakkında katılımcılara bilgiler sundu. Of ilçesinin alimler diyarı olduğunu belirten Saral, “ Of medreselerinden yetişen alimlerin, Allah dostlarının, tüm dünyaya damgasını vurduğunu belirtti. Mili Mücadele döneminde de Of Medreselerinden yetişen âlimlerin önemli rol oynadıklarını ifade eden Saral “ Halkın birlik, beraberlik ve bütünlüğü için Allah dostlarının halka verdiği manevi güç mili mücadelenin kazanılmasına büyük katkı sağlamıştır.” Dedi. Medreselerin kötünün karşısında iyiyi, batılın karşısında Hakk’ı, yanlışın karşısında doğruyu öğreten yerler olduğunu belirten Saral medrese ruhunu yeniden inşa etmenin gerektiğini ifade etti.
Erg inşaat Yönetim kurlu üyesi Dr. Muzaffer Özdemir Artvin’de yapılan Deriner Barajı ve hidroelektrik santrali hakkında dinleyicilere bilgiler sundu. Barajın 249 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek beton kemer barajı olduğunu belirten Özdemir, yakın bir zamanda barajın elektrik üretimine başlayacağını ifade etti. Deriner Barajının Çoruh Havzası’nda bulunan iki önemli barajdan biri olduğunu belirten Özdemir, Çoruh nehrinin üreteceği elektrik kapasitesinin %35’nin Deriner Barajı’ndan sağlanacağını söyledi. Özdemir, 2 milyar metre küp su tutma kapasitesi bulunan Barajın tamamen Türk mühendislerce üretildiğini ve 8.5 milyar kw/saat elektrik üretim kapasitesi olduğu sözlerine ekledi. Özdemir, Barajın teknik özellikleri ile bölgeye ve ülkeye sağladığı katılar hakkında bilgileri de izleyicilerle paylaştı.
Prof. Dr Hacıyeva Türkmenistan’ın Aşkabat şehrinin şehircilik anlayış üzerine katılımcılara bilgiler sundu. Hacıyeva Aşkabat’ın yerleşim yerinin çok verimli araziler üzerinde olduğunu belirterek eski çağlardan insanların buralarda yerleşip hayat sürdüklerini söyledi. Şehrin modern mimari anlayışıyla planlanıp kurulduğunu belirten Hacıyeva, kentin estetik anlayışıyla dünyaya örnek bir uygulama olduğunu ifade etti. Şehirde birçok anıt eserlerin bulunduğunu belirten Hacıyeva, insanlara tarihlerinin hatırlatılması ve yaşatılması için anıt eserlere önem verildiğini söyledi. Hacıyova, Aşkabat şehrinin mimari yapısı ve şehircilik anlayışıyla 2010 yılında Guinness rekorlar kitabına girdiğini de sözlerine ekledi.
Emir Sultan Oturumu
RUSLAR KIRIM’I RUSLAŞTIRMA ADINA
TÜRK-İSLAM ESERLERİNİ TAHRİP ETTİ
Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları ikinci gününde de B toplantı salonunda son günün ikinci oturumu olan “Emir Sultan Oturumu” gerçekleşti.
Türk Dünyası Mimarlar ve Mühendisler Birliği Şube Başkanı Temel Öztürk’ün başkanlığını yaptığı oturumda ilk olarak T.C. ÇŞB Tapu ve Kadastro Genel Müdürü Davut Güney, “Türkiye’de ki Tapu Kadastro Otomasyonları (TAKBİS)’ adlı bir sunum gerçekleştirdi.
Türkiye’de Tapu Kadastro birimleri halkın devletle yoğun ilişki içinde olduğu noktalar olduğunu kaydeden Güney, “Yılda 7 milyon işlem ile 20 milyon insana hizmet verilmektedir.
Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi, (TAKBİS) tapu ve kadastro çalışmalarının ve bilgilerinin çok amaçlı arazi bilgi sistemine dönüştürülmesinin amaçlandığı, diğer kurum ve kuruluşlarla entegreli olarak çoklu kullanıma amacıyla başlatıldı. TAKBİS ile Tapu Kadastro bilgileri entegre edilerek hizmete sunulması amaçlanmıştır” diye konuştu.
KADASTRO ÇALIŞMALARI YÜZDE 99’A ÇIKTI
TAKBİS’in hayata geçirilmesi ile bir çok kolaylıkların sağlandığını kaydeden Güney, özetle şunları kaydetti:
Mevzuatın değişikliği yorumlanması ile oluşan kişilere bağlı farklı uygulamaların TAKBİS ile tüm müdürlerde standart hale getirilmesi sağlanmıştır. TAKBİS İLE Kimlik sahteciliğini önlemek için işlem anında MERNİS Projesine online bağlantı yapılmakta ve kimlik doğrulaması sağlanmakta.
TAKBİS ile; Üretime katılmamış alanların belirlenmesi, Kamu hazine taşınmazların envanterinin çıkarılması, gecekondu soruna çözüm sağlanması, turizm planlanması kıyı kullanımı gibi konularda kolaylıklar sağlandı.
2003 yılına kadar yüzde 75 olan tapu kadastro çalışmaları, başlanılan çalışma sonrasında Karadeniz gibi zor arazi şartlarının olduğu yerlerde olmak üzere yaklaşık 14,5 milyon parselin kadastro çalışmaları tamamlanarak bu oran yüzde 99’a çıkarılmıştır”
RUSYA, KIRIM’DAKİ TÜRK İZLERİNİ SİLMEYE ÇALIŞTI
Oturumda ikinci olarak ise, Akademisyen Dr. Nicole Ferrari-Kançal ‘Kırım’da ki Türk İslam Eserleri’ konulu bir sunum gerçekleştirdi. Sunumunu, tarihi çerçeve, Kırım Yarımadasında ki Türk-İslam Eserlerine genel bir bakış başlıkları ikiye ayıran Kançal, “Kırım Yarım adasındaki Türk-İslam tarihi ve kültürü yarım adanın Altın Orda’nın hakimiyetinin altına girmesiyle başlamaktadır. Kırım’da ki en erken Türk-İslam eserleri böylece doğal olarak 13. Yüzyıla aittir. Daha sonra Kırım Hanlığı’nın idaresine altın olan yarım adadaki maddi mirasının büyük bir kısmı Kırım hanlığı döneminden kalmadır.
Kırım hanlığı ortadan kalktıktan sonra Kırım’da ki Müslüman nüfusu gittikçe azalmakla birlikte, İslam medeniyeti adanın kültürel ve dini kimliğinin önemli birer parça olarak varlığını göstermeye devam etmiştir. Kırım daha sonra Sovyet İmparatorluğu’na dahil edildi ve bugün Ukrayna Özerk Cumhuriyetine bağlıdır
Rusya’ya ilhakından sonra Kırım’da ki Türk-İslam kültürü Müslüman Tür nüfusundan dolayı varlığını göstermeye devam etmişse de, Rusya’nın bölgede uyguladığı politika yüzünden büyük bir darbe yaşadı. Ruslar, Kırım’ı Ruslaştırma adına bütün şehirleri, bu şehirlerin dokusunu ve mimari yapılarını tahrip ettiler. Kırım Hanlığı’nın başkenti olan Bahçesaray hariç bütün şehirlerin tipik Türk İslam karakteri ortadan kaldırılıp, Rus İmparatorluğu tarafından yeniden inşa edildi. Yeniden inşa faaliyetleri bütün yerlerin isimleri değiştirildi” dedi.
KIRIM TARİHİ MİRASI ENVANTER ÇALIŞMASI
Kançal, Kırım Tarihi ve Kültürel Miras Envanter Çalışmaması çıkarmaya başladıklarını kaydederek, “Bu sene başladığımız bu önemli projenin bulgu ve sonuçlarının birkaç ay içinde kitap halinde yayınlanması planlanmaktadır. Bu araştırma sonuçları doğrultusunda Kırım’da ki Türk-İslam tarihinde şimdiye kadar az, yanlış veya hiç bilinmeyen bir çok nokta aydınlanacak, bazı tarihler tekrar yazılacaktır” dedi.
Oturumda son olarak ise Azerbaycan Mimarlık ve İnşaat Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramiz Abdülrahimov, “Azerbaycan’da ki Milli Saraylar” adlı bir sunum gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Abdülrahimov, “Azerbaycan saray mimarisi özel kompozisyonuyla Azeri mimarisinin ayrılmaz bir parçası olmakla milli mimarlığı kendinde yansıtmaktadır” şeklinde başladığı konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Yapılmış olan saraylar genelde Bakü’de, Nahçıvan’da, Karabağ, Şeki, Zakatala ve Azerbeycan’ın diğer bölgelerinde yer almaktadır.
Bu saraylar mimari özellikleri ve planlaşma şekli ile bulundukları yerin önemli anıtı olarak devrinin mimarisinin simgesi olmaktadır. Bazı bölgelerde günümüze kadar gelmiş, ayakta duran saraylar çok az sayıdadır. Dağılan saraylara bağlı bilgiler arşiv, materyaller ve kalan dağıtımlarla araştırılmakta ve ortaya konulmaktadır.
Bakü’de sarayların yapım tarihi 19 ve 20. yüzyıla denk gelmekte Bakü’de petrol ve kimya sermayesinin gelişi ve dışarıdan gelen sermayenin artımıyla bağlı olmuştur. Bu yükseliş değişik mimariyle renklenen binaların yapımına yol açmıştır. Yerli mimar ve inşaat ustalarının yanı sıra Avrupa ve Rusya’dan Bakü’ye ünlü mimarlar davet edilmiştir.
Onlar kendi aralarında yarışır gibi, Bakü’nün ‘İçeri Şehir’ ve çevresinin mimarisini genellikle milli, İslami ve Türk dilli halklarının mimari mirasını yansıtan ve Avrupa’da uygulanan mimari akımların kompozisyonunu içeren yaşayıp, kamu dini ve saray binaları inşa etmişlerdir. Böylelikle karışık mimari sentez yani tekrarlanması estetik varlığıyla Bakü’ye değişik görünüm vermiştir”
Oturumun ardından katılımcılara Mimar Sinan heykelciği hediye edildi.
Ulubey Oturumu
KARADENİZ SAHİL YOLU 550 MİLYON TL KATKI SAĞLIYOR
Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları ikinci gününde de B toplantı salonunda son günün öğleden önceki son olarak “Ulubey Oturumu” düzenlendi.
Türk Dünyası Mühendisler, Mimarlar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Nurdoğan Ahmet Kuşhanoğlu başkanlığında yapılan oturumda ilk olarak Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi F. Deniz Gündoğdu, “Afetler Sonrası Tarihi Yerleşimlerin Yer Değişimi” başlıklı bir sunum gerçekletirdi.
Sunumunun başında Suriye’de yaşanan olaylara değinen ve burada ki Türk-İslam eserlerinin tahrip olduğuna dikkat çeken Gündoğdu, “Çatışmalar sonucu bir çok yapı hasar gördü veya tahrip oldu. Suriye ve dünyanın hafızasında büyük bir boşluk oluştu. Bu olayların son olmasını diliyoruz ama daha önce de yaşandı. Gelecekte kim bilir hangi kültürel miras aynı yazgı ile paylaşacak?” dedi.
DOĞAL AFETLERLE DÜNYA MİRASLARI TAHRİP OLUYOR
Savaşların haricinde doğal afetler ve yangınlarla da kültürel mirasın hızla yok olduğuna dikkat çeken Gündoğdu, “Doğa olayları biz doğa sınırları aşar asarsak felakete dönüşür. İster doğal isterse insan kaynaklı olsun afetlerin özellikle eski kentlerin tarihi dokularında daha yıkıcı etkileri neden olduğu bir gerçektir.
Geleneksel dokuya sahip Dünya Miras Alanları için afet risklerinin yönetimi, artık gündeme gelmeye ve dünya miras alanlarında alan yönetimi içinde ayrı bir başlık altında ele alınan parametrelerden biri olmayı başlamıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, söz konusu alanların dünya mirasının kaybedilmesi göze alınamayacak temsil niteliği yüksek nadir değerler olması ise diğer bir nedeni de, bulundukları bölgenin gerek sosyal yaşamına gerekse ekonomisine getirdikleri katkıdır. Bu nedenle herhangi bir afet durumunda meydana gelebilecek olası kayıplar çok yönlü olmaktadır.
Özellikle dünya mirası alanlarının oldukça geriye uzanan tarihinin afetler açısından incelenmesi bu nedenle büyük önem taşımaktadır. Bu incelemeler bölgenin afetlere karşı incinebilirliğini anlayabilmemizin ve önleyici tedbir almanın yolunu açmaktadır” dedi.
KARADENİZ SAHİL YOLU AVRUPA ÜLKELERİNİ DE İLGİLENDİRİYOR
Oturumda ikinci olarak ise, T.C. Karayolları Genel Müdür Yardımcısı Uğur Kenan Adiloğlu ‘İpek Yolu’nda Ana Arter Karadeniz Sahil Yolu” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Adiloğlu, “Doğu Karadeniz Sahil Yolu sadece Türkiye Cumhuriyetine değil, Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkeleri ve Avrupa Topluluğu’nu çok yakından ilgilendirdiği yadsınamaz bir gerçektir. Bu bilenen gerçek doğrultusunda ve DOKA P kapsamında geleceğe yönelik hazırlanan uşalım planı çerçevesinde Doğu Karadeniz Sahil Yolu büyük önem arz etmektedir.
Günümüz şartlarına ve sürekli artan trafik hacmine uygun olarak projelendirilen, uluslar arası nitelik taşıyan aradeniz Sahil Yolu yapımı bir lüks değil, aksine inşasında geç kalınmış bir zorunluluktur.
Bu yolun Güney kısmında yerleşmiş olan ilçe merkezleri ve köylere bağlantıları mevcut olup, gerekli durumlarda yeni projelendirmeler veya iyileştirme yapılabilecektir” dedi.
KARADENİZ SAHİL YOLU 55 MİLYON TL KATKI SAĞLIYOR
Yolun tamamlanması ile bölgede ekonomik ve ticari hayatın büyük önem kazandığını kaydeden Adiloğlu, “Samsun-Trabzon-Sarp sınır kapası bir çok il ilçe ve belde bu yoldan yararlanmakta ve ekonomik katkı sağlanmaktadırlar. Ülkemizin Türki Cumhuriyetler ile Kafkasya’ya açılan en önemli karayolu bağlantısı da bu aks’tır. Bu açıdan bakıldığında Doğu Karadeniz Sahil Yolu uluslar arası nitelik kazanmıştır.
Bu yolun faydaları ise, Taşıt işleme giderlerinden tasarruf edilmesi, seyahat sürelerinin kısalması, Trafik kazaları sonucunda ortaya çıkan ölüm, yaralanma ve maddi hasarların azaltılması gibi faydalar sağlamaktadır. Karadeniz Sahil Yolunun bölünmüş yola dönüştürülmesiyle ülke ekonomisine yılda 550 milyon TL katkı sağlanmaktadır. Başta yayla turizmi olmak üzere bölgenin turizm potansiyelinin harekete geçirilmesine önemli katkı yapması beklenmektedir” diye konuştu.
KARADENİZ SAHİL YOLU KIYI TURİZMİNİ ARTTIRDI
Adiloğlu, konuşmasına şu şekilde devam etti:
Karadeniz Sahil Yolu genelde kıyı bölgelerinden geçmektedir. Tüm projelendirme çalışmaları yapılırken; doğal çevrenin ve plaj alanlarının korunması yerleşim birimlerinden kıyı emniyetinin sağlanması, yapılan yolun ileriki yıllarda giderek artan trafik hareketine maksimum düzeyde karşılaması ve yapılacak yatırıma karşılık en büyük faydaların sağlanması gibi prensipler benimsenmiştir. Korunması gereken yerler plaj alanları, doğal güzellikler mümkün mertebe korunmuş, o bölgeler ilk etapta tünel ve viyadük şeklinde geçilmiştir. Ayrıca uygun yerlerde T mahmuzlarla 3-5 yıl içerisinde çakıl ve kumlanma ile yeniden sahil oluşturulması düşünülmüştür.
Böylelikle kıyı turizmi zarar görmemiş, bugünün gelinen noktada Karadeniz Sahil Yolu yapımı ile kıyı turizminin oluşturulmuş bu plaj alanlarında katlanarak arttığı görülmüştür. Ayrıca idaremize bu yerlerin kullanımı ile ilgili pek çok talep gelmektedir”
KORUNAKLI VE GÜVENLİ ŞEHİRLER
İnşaat Yüksek Mühendisi Şerafettin Doğan “Türk Dünyasının Şehirciliğinde Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetlerinin Rolü” adlı bir sunum yaptı.
Doğan, Mimarlık ve Mühendislik mesleğinin dünyanın en eski mesleklerinden biri olduğuna kaydederek, “Dünyanın en eski mesleklerinden olan Mimarlık ve Mühendislik eğitimi olmasa da şehirciliğin ilk yönlendiricileridir. Eski çağlarda bilinen tek meslek olan Mimarlık şehirciliği de kapsadığından bugün modern üniversitelerde şehir ve bölge planlama bölümleri çoğunlukla Mimarlık veya Mimarlık ve Mühendislik Fakültelerine bağlı olarak eğitim vermektedir.
Şehir planları doğa şartlar olan iklim, topografya, su kaynağı, depremsellik gibi hususlar ile birlikte tolumun kültürel değerleri, medeniyet seviyesi, nüfus yapısı ve eğitimi, ulaşım haberleşme, sağlık gibi hizmet sektörlerinin gelişmişlik düzeyi dikkate alınarak yapılır.
Şehir planlamalarında yapılaşma, yaşayan toplumun ihtiyaçları ile doğal şartların zorlanmaları dikkate alınarak belirlenir. Bu ise Mimarlık ve Mühendislik meslekleri iç içe çalışmayı gerektirir.
Bugün ki modern şehircilimizde hedefimiz Güvenli Şehirler ve Kimlikli Binalar olmalıdır. Şehirlerin güvenlikli olması demek doğal afetler olan deprem, su baskını, heyelan kaya düşmesi gibi tabiat olaylarına karşı zarar görmez nitelikte olması demektir. Ayrıca insan yapısı sonucu meydana gelen zararlar olan yangın, patlama, çökme, trafik gibi konulara karşı da korunaklı olması demektir”
Oturumun ardından katılımcılara Mimar Sinan heykelciği hediye edildi.
Mevlana Celaleddin Rumi Oturumu
Türk Dünyası Enstitüsü Uluslararası Türkoloji merkezi Başkanı Prof. Dr. Yerden Kazhybek: MİLLETÇE HAREKET ETMELİYİZ
Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatların ikinci gününde Hamamizade İhsan Bey Kültür Merkezi’nde bilimsel oturumlar yapıldı.
Başkanlığını Recep Şahin’in yaptığı Mevlana Celaleddin Rumi Oturumunda Kırgız Cumhuriyeti restorasyon İdaresi Başkanı Prof. Dr. Cumameled İmankulov Karahanlılar döneminde Türk- İslam Şehirleri adlı bir sunum yaptı. İstanbul Büyükşehir belediyesi BİMTAŞ yöneticisi Doç. Dr. Gürcan Büyüksalih, Sinan’ın Süleymaniye Özelinde 3 boyutlu Katı modellemesi sunumunun ardından Türk Dünyası Enstitüsü Uluslararası Türkoloji merkezi Başkanı Prof. Dr. Yerden Kazhybek, Türkistan’dan Anadolu’ya Manevi Mimarlar konulu sunum yaptı.
Karahanlılar’ın Orta Asya’da 10. ve 13 yüzyıllar arası mimari, şehircilik, kültür ve sanat alanında çarpıcı izler bıraktığını kaydeden Prof. Dr. Cumameled İmankulov, Karahanlı Musa'nın iktidarı döneminde İslami ve farklı milletlerden oluşan devletin tek ideolojisinin bilimsel ideolojinin gelişmesine katkıda bulunulmuştu” dedi. İmankulov, Bu ideolojinin Karahanlı Devleti’nde sanat ve mimarı gelişmelerini etkilediğini ve çok önemli eserlerin ortaya çıkmasını sağladığını da sözlerine ekledi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi BİMTAŞ yöneticisi Doç. Dr. Gürcan Büyüksalih, Sinan’ın Süleymaniye Özelinde 3 boyutlu Katı modellemesi adlı sunum yaptı.Büyüksülih, “ Bu teknoloji doğrudan 3 boyutlu bilgi üretip bize katkı sağlıyor ve BİMTAŞ bu teknolojiyi 6 sene sürekli şekilde kullandı ve bugün bu teknolojiyi patentleme durumuna gelmiştir . Süleymaniye eseri Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1551 ile 1558 yılları arasında yapılan Mimar Sinan'ın kalfalık eseridir. Bu eser BİMTAŞ tarafından üç boyutlu hale getirilmiştir. lazerle tarayarak üç boyutlu bir şekilde kopyaladıkları yapıların alçı benzeri bir maddeden üretilen maketlerini fotoğraftaki cihazla yapıyor Bilgisayar programındaki koordinatlar cihazın içindeki toz ve tutkala uygulanarak birebir maketler üretiliyor Bilgisayardaki Süleymaniye Camii'nin koordinatları tek tuşla Süleymaniye maketine dönüşüyor” dedi.
Türk Dünyası Enstitüsü Uluslararası Türkoloji merkezi Başkanı Prof. Dr. Yerden Kazhybek, Türkistan’dan Anadolu’ya Manevi Mimarlar konulu sunumunda, Tarihi eserlerimizin birçoğu yıkılmış ve yıkılmaya yüz tuttuğunu kaydederek, “Gelecekte güçlü bir millet olmamız ve iler ki kuşaklara bu tarihi aktarabilmemiz için bu konuda milletçe hareket etmeliyiz . Atalarımızdan bize miras kalan tarihi eserler geçmişimizi daha iyi anlamak için bize açılan birer kapıdır. Tarihimizde ruh birdir, bu tarihi yaşatmamız gerekir” diye konuştu.
KAŞGARLI MAHMUT OTURUMU
Baltık Ülkeleri Konsolosu Dr. Fahri Veyehoğlu-Hacılar:
BU KARDEŞLİK İLELEBET SÜRECEK
Kırgız Cumhuriyeti TÜRKSOY Fondu Başkanı Prof. Dr. Kadirali Konkabayev’in başkanlığını yaptığı Karşgarlı Mahmut Oturumu Hamamizade İhsan Bey Kültür Merkezi’nde yapıldı. Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları kapsamında yapılan oturumun açılışında Konkabayev, büyük Türk düşünürü Kaşgarlı Mahmut ve eseri Divanı Divanü Lugati't Türk hakkında bilgiler vererek, “ Tarihimizi bilmek ve sahip çıkmak hepimizin görevidir” dedi.
Oturuma konuşmacı olarak katılan NETCAD iş geliştirme uzmanı Mine Altun, Kent bilgi sistemlerini dönüşüme hazırlamak adlı konuşmasında, yerel yönetimlerin kentsel dönüşüm sürecinde verileri nasıl kullanılacağı ve ihtiyaç duyulan verilerin neler olduğu hakkında bilgiler verdi. Altun, mevcut kent bilgi sitemleri hakkında dinleyicilere bilgiler verirken, Beylikdüzü Belediyesi’nin kent bilgi sistemi örneğini izleyenlere aktardı. Kentsel dönüşüm projelerinde yerel yönetimlerin birçok veriye ihtiyaç duyduğunu belirten Altun, bunların ideal kent bilgi sistemiyle elde edilebileceğini söyledi. Yerel yönetimleri veri toplama yöntemleri hakkında da bilgiler veren Altun, günümüzde veri toplama yöntemlerinin geldiği nokta hakkında dinleyicileri bilgilendirdi.
Baltık Ülkeleri Konsolosu Dr. Fahri Veyehoğlu-Hacılar Kafkasya’da Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliğinin önemine değindiği konuşmasında, Kafkasya’da dostluk ve kardeşlik için yakın zamanda birçok adımın atıldığını belirten Hacılar, “ Bu adımların gelecekte ülkelerin kardeşliği, işbirliği ve birlikteliği için çok önemli adımlardır. Bilim ve kültür merkezlerinin, vakıfların kurulması, sempozyumların yapılması, ticari ve siyasi işbirliklerinin kurulması dostluk ve kardeşliğin geliştirilmesi için büyük önem arz etmektedir dedi. Kafkasya da dostluğun ve kardeşliğin tesisi için bugüne kadar gerçekleştirilen faaliyetler hakkında bilgiler veren Hacılar, bundan sonra da bu kardeşliğin sürdürülmesi için çeşitli etkinliklerin yapılarak devam ettirilmesi gerektiğini söyledi.
ALİ ŞİR NEVAİ OTURUMU
ARAL GÖLÜ:
BALIKLARIN YAŞAMADIĞI, ÇOCUKLARIN
OYNAMADIĞI ÖLÜ BİR DENİZ HALİNE GELDİ
Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları ikinci gününde de B toplantı salonunda son günün öğleden sonraki ilk oturum “Ali Şir Nevai Oturumu” düzenlendi.
Başkanlığını Türk Dünyası Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı Başkanı Prof. Dr. Abdulhaluk Mehmet Çay’ın yaptığı oturumda ilk olarak Türk Ocakları Genel Sekreteri Prof. Dr. Orhan Kavuncu ‘Hazar’ın Öte Yakasındaki Su Problemleri” başlıklı sunum yaptı.
YERYÜZÜNDEKİ SU KAYNAKLARININ BİNDE 8’İ
Devletler arasında sorun olan su problemlerinin çözümünün zor olduğuna dikkat çekerek sunumuna başlayan Prof. Dr. Kavuncu, “Sınır aşan sular ve sınır olan sular, dünyamızın bir çok yerinde ülkelere arasında problem oluşturmaktadır. Dünyanın çeşitli yörelerinde tarım işletmeleri arasında, köyler arasında da ortaya çıkan su anlaşmazlıklarının ülkeler arası boyutu şüphesiz çok daha büyük sonuçları olan çözümü de nispette daha zor olan konulardır.
Yeryüzünde mevcut su kaynaklarının binde 8’ini içme ve sulama için kullanıyoruz.
İnsanlar bu oranı ekolojik düzeni bozmadan arttırmak zorunda ve adil bir biçimde paylaşmalı” dedi.
DÜNYA ÇAPINDA 261 NEHİR ÜLKELER TARAFINDAN PAYLAŞILIYOR
Birden fazla ülke tarafından paylaşılan nehir sayısının dünya çapında 261 olduğuna dikkat çeken Kavuncu, su nedeniyle bir birleri ile sorunlu olan ülkeleri ise şu şekilde saydı:
“İspanya ile Fransa, Uruguay Arjantin, Hindistan Pakistan, Amerika ile Meksika arasında, Nijerya ile Niver kameran, Mısır ile Sudan, Türkiye-Suriye-Irak, Hindistan ile Bangladeş.
Bu uyuşmazlıkların çoğu, ilgili taraftarın iyi niyetli davranışları sonucu siyasal ve hukuksal yollarla çözümlenmiştir”
HAZAR’IN ÖTE YAKASINDA SOVYETLERDEN KALAN SORUNLAR
Hazar’ın öte yakasında kalan problemleri ise Sovyetler Birliği’nin mirası olarak niteleyen Prof. Dr. Kavuncu, “Sovyetler Birliği 1992’de kendini yok ettiği zaman bir çok problemi miras bıraktı. Bunlar arasında; Radyolojik ve kimyevi çevre kirliliği, su kıtlığı ve bana bağlı ekolojik dengesizlik, biyolojik ve kimyevi silah üretme faaliyetlerinin doğurduğu problemler, Enerji ve Su kaynaklarından ihtilaflar, Aral’da balıkçılık ekonomisinin çökmesi, tarım arazinde çoraklaşma, İnsan sağlığında bozulma” şeklinde sıraladı.
ARAL SOVYETLER DÖNEMİNDE ÖLÜ DENİZ HALİNE GELDİ
Prof. Dr. Kavuncu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Sovyetler zamanında Sovyet çıkarlarını maksimize edecek planlamalarla, bölgede pamuk mono kültürü oluşturuldu, bunun gerektirdiği sulama projeleri Aral Faciasını ortaya çıkardı. İnsanları “ak altın” olarak sunulan pamuğun kölesi haline getirdi. Diğer tarafından su azalması ve bu suyun da pamuk ziraatında kullanılan kimyasallarla kirletilmesi sonucu Aral’da balıkların yaşamadığı, çocukların yüzmediği ölü bir deniz haline geldi.
Şimdi kardeşlerimiz bu faciayı engellemek için çaba göstermek durumundadırlar. Bunun için kurdukları Aral’ı Kurtarma Fonu, aralarındaki problemleri de ortadan kaldırmanın bir aracı olmalıdır. Aral’ın katili Sovyetler zamanında Moskova’da yapılan bilinçsiz merkezi planlamadır. Bölgede bugün bile bu planlamanın ve bu planlamayı yapan zihniyetin etkileri hissedilmektedir. Çözüm, Aral’ın çöl olmasına yol açan Sovyet Merkezi Planlamanın öngördüğü projelerden orta kalanları hayat geçirmek değil, yeni bir anlayışla hem Aral’ı kurtarmak, hem de orta faydası esas alan yeni bir yaklaşımdır”
BÜYÜK İPEKYOLU HALKLARIN GELECEĞİNDE BÜYÜK ROL OYNADI
Oturumda ikinci olarak ise, Özbekistan Cumhuriyeti Fen Akademisi Güzel Sanatlar Mimarı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mevluda Yusupova “Özbekistan’da Büyük İpekyolu Antik Kentleri” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Yusupova, İpekyolu’nun Orta Asya halklarında büyük rol oynadığını kaydederek, “Milattan önce 2. yüzyıldan 16. Asra kadar işleyişini sürdüren Büyük İpek Yolu Orta Asya halklarının mukadderatından devasa bir rol oynamıştır. Bu; Çin, Orta Asya, Orta ve Yakın Doğu ülkelerinin önemli ekonomi ve kültür merkezlerini bir birine bağlayan bir yollar sistemiydi. İpekyolu aynı zamanda Doğu ve Batı medeniyetlerini birleştiren bir köprü, Budizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in yayılma güzergahı olarak görev yapıyordu. Bu yol üzerinden de fikir ütemi maharetleri, bilim ve kültür yenilikleri mübadelesi gerekçekleşmiştir. Bu yolun merkezinde yer alan Özbekistan topraklarında yerel temelde yaratıcı bir şekilde fikirler ve kültürel manevi değerler üretilerek aktarılıyordu” dedi.
KITALAR ARASI ÖNEMİN KAYBOLMASI
Özbekistan topraklarında özellikle İslamiyet döneminde bir çok şehrin İpek Yolu ile birlikte önem kazandığını kaydeden Prof. Dr. Yusupova, “Uluslar arası transit ticaret bir dizi Orta Asya kentlerinin gelirinin önemli bir kısmını oluşturuyordu ve buralarda 16. Yüz yılda Büyük İpek Yolu’nun kıtalararası öneminin kaybolmasından sonra bile komşu Asya ülkeleriyle ticaret 20. Yüzyılın başlarına kadar devam ede gelmiştir.
Özbekistan topraklarında 2500 yıldan bile önce bir çok kent oluşmaya başlamıştır ve daha sonraları bunların aktif bir şekilde gelişmesini teşvik eden Büyük İpek Yolu bunların üzerinden geçmiştir. Bunların en önemlileri arasında özellikle İslamiyet döneminde Semerkant, Buhara, Termez, Şehrisabz, Hiva gibi mimarisi kendi bölgesel özelliklerini muhafaza eden kentler yer almıştır” diye konuştu.
Oturumun ardından katılımcılara Mimar Sinen heykelciği verildi.
MEHMET AKİF ERSOY OTURUMU
Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları ikinci gününde de B toplantı salonunda son gününde Kırgızistanlı mimarlar Murat Otunchiev ile Prof. Dr. Akmat Alseıtov sunum yaptılar.
Türk Dünyası Belediyeler Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Bayram Kaplan’ın başkanlığında gerçekleşen “Mehmet Akif Ersoy Oturumun’da Prof. Dr. Alseitov “Kazakistan Mimari Eserleri” ile ilgili sunum yaparken, Otunchiev ise “Kırgızistan’da Tarihi Mirasın Korunması” başlıklı sunum yaptı.
Sunumun ardından katılımcılara programın anasına Mimar Sinan heykelciği hediye edildi. Rusça yapılan oturumu Türk dinleyiciler kulaklıklarla dinledi.
Mehmet Akif Ersoy oturumu ile B toplantı salonunda ki oturumlar son buldu.
Yunus Emre Oturumu
PROF. DR. YÜKSEK:
TÜRK’ÜZ DEMEYE
UTANIR HALE GELDİK
AMA İNADINA TÜRKİYE DİYECEĞİZ
Türk Dünyası Mühendislik, Mimarlık ve Şehircilik Kurultayı Mimar Sinan Uluslararası Proje Olimpiyatları ikinci gününde de B toplantı salonunda öğleden sonra ki son oturum olan “Yunus Emre Oturumu” Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek başkanlığında yapıldı.
Oturumun açılışında bir konuşma yapan Yüksek, Türklerin hep bir sıkıntı içerisinde olduğunu ifade ederek, “Niye Türkler hep sıkıntı içerisindedirler. Niye güç oluşturamazlar bu hepimizin hayali olmuştur. Şükürler olsun bu hayaller fikirlere dönüşmeye başladı. Zaman içerisinde bu fikirleri inşallah projeler haline getiririz. Ve büyüklerimiz bu projelere sahip çıkar.
TÜRK’ÜZ DEMEYE UNATIR HALE GELDİK
Maalesef bu coğrafyada Türk’üz demeye utanır hale geldik. Türk’üz dedikçe kafatasçı olduk. Ancak biz Türk’üz ve bundan utanacak bir şey yok. Bu coğrafyada Türk olmak onur verici bir şey. Ancak Türk’üm demek utanılacak bir şey haline geldik. Biz bu kavrama sahip çıkacağız… Bunu birlik beraberlik içerisinde yapacağız. İnadına kardeşlik, inadına Türkiye diyeceğiz. Bugün Doğu Türkistan’da eziyet içerisinde olan Türkleri bir araya toplayıp onların yardımına koşacağız” dedi.
ÖZ KÜLTÜRÜNE SAHİPLENMEKTEN ÇEKİNİR HALE GELDİ
Oturumda ilk olarak Serbest Mimar Hilmi Şenalp “Türk Dünyasındaki Mimarlık” konulu bir sunum gerçekleştirdi.
Şenalp, Türk insanın klasik dönem sonrasında özgün bir eser geliştiremediğini kaydederek “ 19. Yüzyıldan sonra Tük insanı kendi öz kültürünü sahiplenmekten çekinir hale geldi. Üretim nerdeyse tamamen donmuştur.
1950 sonrası tarihi şehir yapısı soyutlanmış, medeniyetsizleşmiştir. Modern kültürün mahalli renkleri ciddi ve nazarı farkı almadan global kültürün sıradan köyleri haline geldi.
Anadolu’nun her şehri ile birlikte İstanbul’da bundan nasip aldı. Şehri şehir yapan değerler manzumesi bozuk para gibi harcandı” dedi.
2. DÜNYA SAVAŞINDA BOMBALANMADIK AMA…
“Tarihi eserlerin korunması kültürün yeniden üretilmesi hafızanın tazelenerek ortak şuurun oluşturulması kültür noktasında çok önemlidir” şeklinde sözlerine devam eden Şenalp, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“ 2. Dünya savaşında Berlin ve Tokyo’da ki tarihi eserler yeniden aslına uygun inşa edilmesine karşın bizim burada böyle bir bombalamaya maruz kalmayan tarihi yapıların yok olması dikkat çekicidir.
Özellikle 50 sonrası bu perişan halin izah edilmesi mümkün değildir. İstanbul ve Anadolu’nun ahşap yapı stoğu neredeyse yok olmuştur. Mevcut kültürün bu suretle tahribi, vasıfsız binalar üretmemizin ana sebebi olmuştur. Mevcut anlayış devam ettiği takdirde, dini sevil ucube restorasyonların korunma anlayışı gelecektir.
Önce kendi kültür ve sanatımızı kavrayıp yapılan şehircilik müdahaleleri, eski eserleri tahriplerden öteye gitmiyor”
DÜNYADA HİÇ BİR MEDENİYET BÖYLE MİMARİYE SAHİP DEĞİL
Oturumda ikinci olarak Uzman İnşaat Mühendisi Abdulkadir Akpınar ‘Kainatın Sırları - Geometri ve Türk İslam Mimarisi” konulu bir sunum gerçekleştirdi.
Akpınar, Türk İslam Mimarisindeki geometrik şekillere dikkati çekerek, “Dünyada hiçbir mimari hiçbir medeniyet böyle bir mimariye asla sahip değildir.
Bu yapılarımızla ilgili gerçek anlamda üniversitelerimizin hiçbir araştırması olmamıştır. Oysa bir Japon grup Sultan Ahmet Camii’nde bize geldiğinde “bu eserler bizde olsa biz camdan fanus yaparız her gün bunların önünde ibadet yapar tanrımıza şükrederiz” dedi.
Üniversitelerimizden özür diliyorum ancak araştırmıyoruz. NASA araştırıyor. Dünyayı araştırıyor kainatı araştırıyor. Bu şekillere NASA’nın dediği şey şu: 500 yıl önce yapılmış ve bilgisayarda hiçbir hata ve yorumsuz olarak yapıldığı görülüyor.
Bizim medeniyetimiz matematiği, geometriyi temel kabul etmişler, ahşapta alçı üzerinde, zeminde tavanda bütünüyle geometri çalışmışlar.
Türk medeniyetini yeniden inşa etmek için gerçek anlamda bilime sarılmamız gerek. Bilim inancımızın medeniyetimizin tarihimizin tam içerisindedir. Dünyada üçgenleri işleyen başka mimari medeniyet yok” dedi.
TÜRK KÜLTÜRÜ BATI DA Kİ İNSANA DEĞİL İNSANLIĞA ÖNEM VERİR
Oturumda son olarak, Serbest Mimar Ragıp Buluç, “Başkentin Kent Mobilyaları Kuleler” konulu bir sonum gerçekleştirdi. Buluç, “Kültürün elle tutulabilen ve tutulamayan değerleri olduğuna inanın bir insanım” şeklinde başladığı konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Türk kültürü batı kültürü gibi insana değil, insanlığa önem vermektedir. Siz her hangi bir dilde İnsanlık öldü mü diye bir cümle biliyor musunuz?
Kore harbinde bir yaralı askerin 30 kilometre sırtında taşıyan Türk erine “niye bunu yaptın?” diye sorduklarında “İnsanlık Öldü mü?” diye cevap vermiştir.
Batı yaşam biçimi ve tarzı insana önem veriyor. Ancak Türk kültürü insanlığa kıymet veriyoruz. Bu misafirperverlik olarak çıkıyor ortaya”
Mimarlığın taş taş üstüne koyma sanatından önce bir yaşam biçimi olduğunu kaydeden Buluç, “Bir mimar tarafından böyle oturulacaksınız dendiği için ben buradayım. Bu yaşam biçimi içinde insanlığı kapsadığı zaman Türk kültürünün doğru noktalarına gideceğimize inanıyorum.
Bugün yaptıklarımız gelecekte bizim kimlik bilgisi olacak. Mimarlık ölçülebilir değerlerden, ölçülemeyen değerler üretmektir. Türk kültürünün içinde ki özne insanlığa verilen kıymet ve değerdir. Orta Asya’da ki Türk devletlerinden inanılmaz bir arabesk yaklaşım görüyorum. Altın yalızlı boyanmış heykeller bunlar Türk kültüründe var mı?. İnanıyorum ki Türk kültürü özüne dönecektir” ifadelerine yer verdi.
Oturumun ardından, katılımcılara Mimar Sinan Heykeli verildi.
Güncelleme Tarihi: 21 Kasım 2012, 15:16