,

Trabzon'dan Tiflis'e

Ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin 17. Yüzyılda (1647) ziyaret ettiği ve “Camileri ve ulemalarıyla Müslüman bir şehir” diye anlattığı Gürcistan’ın (Georgia) Başkenti Tiflis (Tbilisi)’e ilk kez gidiyordum. Akşam saat 20.00’de Trabzon’dan hareket etmiştik, otobüs tam anlamıyla doluydu. Genellikle Gürcü, Azeri, Ermeni yolcular ağırlıklı bir güzergah olunca otobüsün hostesleri de Türkçe de bilen bayandı. Gece yarısı vardığımız Sarp sınır kapısından beklemeden sorunsuz geçtik, sadece bavul ticareti yapan bir Gürcü bayanın

Trabzon'dan Tiflis'e

Trabzon'dan Tiflis'e -  (1)


 M. Kemal AYÇİÇEK – 10-11 Mayıs 2015

Tao’culardan değilim ama Lao Tau’nun “İyi bir gezgin rotasını önceden çizmez ve varmayı amaçlamaz” sözünü bilmeden de benim karakterim zaten böyle emrediyordu! Tiflis yolculuğu için teklif aldığımda önce “yok” dediydim nazikçe, misafirlerimiz vardı zira, geç kalırım, onları uğurlayamam sandım ama sonra ben açtım telefonu, “tamam, tamam geliyorum, saat kaçta geleyim” dedim ve gerisi zaten geliverdi. Trabzon’dan kalkan çok tanınan bir firmanın otobüsü ile ikinci kaptan olarak yol boyunca  en öndeki hostes koltuğunda oturdum. Böylesi ikinci kaptanlığı ilk kez yaptığım için meğer otobüs şoförlerinin uyuduğu merdiven arasındaki yatak kısmına birinci kaptan “git, istirahat et” dediyse de hiç gitmedim. Uyuyamazdım zaten hem gezginin uykuyla işi mi olur?

kura nehri ve tiflis

Ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin 17. Yüzyılda (1647) ziyaret ettiği ve “Camileri ve ulemalarıyla Müslüman bir şehir” diye anlattığı Gürcistan’ın (Georgia) Başkenti Tiflis (Tbilisi)’e ilk kez gidiyordum. Akşam saat 20.00’de Trabzon’dan hareket etmiştik, otobüs tam anlamıyla doluydu. Genellikle Gürcü, Azeri, Ermeni yolcular ağırlıklı bir güzergah olunca otobüsün hostesleri de Türkçe de bilen bayandı. Gece yarısı vardığımız Sarp sınır kapısından beklemeden sorunsuz geçtik, sadece bavul ticareti yapan bir Gürcü bayanın eşyalarının gümrük işlemleri uzun sürdü, burada zaman kaybımız oldu! İlk molamızı Batum’da Metro Turizmin sahibi Galip Öztürk’ün yaptırdığı yeni Otogar ‘da veriyoruz. Henüz tam faaliyete geçmemiş ama modern bir tesis ama henüz hizmetlerde bir standart yok. Batum’a daha önce birkaç kez gitmiştim, Kobuleti de dahil ama oradan ileriye geçmemiştim.

sioni katedrali

Eee otobüste ikinci kaptan olarak Sarp sınırını geçip, Acara Özerk bölgesi Batum’u, Kobuleti’yi geçtikten sonra asıl Gürcistan başlıyordu. Tabi sık sık kahvelerimiz geliyor keyifle yol alıyoruz. Özürgeti – Chokhatauri arasında ilk olarak yol kenarlarında her yüz metrede ışıklı ışıksız haç işaretleri dikkatimi çekiyor. Samtredia – Zestafoni – Khashuri – Agara güzergahındayız. Otobüste Kutaisi yolcusu olmayınca kaptan Muammer’in “Çevre yolu” dediği ama tabelalardaki yeşil yön tabelalarıyla otoban sayılan yoldan, yani Kutaisi’ye 20 km uzaklıktan geçiyoruz. Borjami ve Gori iç kesimde kalıyor. Dönüşte Khajalia- Supsa - Ureki – Natanebi güzergahını kullanıyoruz.

Tiflis/ Gurcistan başkenti

 Gece boyu, Dvabzu , Nagomari ve Chokhatauri arasında seyrederken kurbağaların vıraklamaları o bölgelerin sulak alanlar olduğunu anlatıyor. Bir ara bizim gürcü hostese dönüp, “Aaa bak buradaki kurbağalar da bizim ülkemizin kurbağaları gibi vıraklıyor” diyorum, Türkçeyi çok iyi bilmediğinden olacak bana bakıp, gözlerini biraz daha açıyor ve ne demek istediğimi anlamaya çalışıyor. Sonra başını iki yana sallayıp anlayamadığını ve tekrar etmemi istiyor. Tekrarlıyorum, vıraklama seslerini işaret ediyorum, “evet” diyor, gülüyor. Sabahın ilk ışıkları ile bu kez kuş sesleri geliyor çevreden, yine hostese bu kez de kuş seslerinin de tıpkı Türkiye’deki kuşların sesine benzediğini söylüyorum. Ona da “Evet” diyor. Yine hostese ‘Dünya’da insanlardan başka farklı dil kullanan canlı yok. Hayvanlar, tüm insanlardan daha akıllı varlıklar öyle değil mi?’ diyorum, bana bakıyor, önüne dönüp tekrar bana bakıp, “Ben hiç böyle düşünmemiştim, gerçekten öyle” diyerek uzunca bir süre gülüyor. 

Ubisa dolaylarında kaptan bir mola veriyor, ‘tam iyi oldu bir çay molası’ diyorum ama kaptan sinirleniyor, mola yeri yolun hemen kenarında ama çamurlu bir yol, yeni yağmur yağmış ve su birikintileri var ama bir köy yolu gibi olunca “Araba kirlenecek” diye söyleniyor. Garipsiyorum tabi çamurlu yol 50 metre kadar bir yer ama demek ki kaptanı rahatsız ediyor. Khashuri’den  Tiflis’e kadar yol beton asfalt. “Güzel yollarmış” diyorum bir ara ama birinci kaptan hemen itiraz ediyor, “ne güzel abi, bizim gahura yolu gibi” diyor gülerek. Yani bizde köy yolları beton asfalt burada ülkenin başkentinin yolu demek istiyor! Çok güzel manzaralı yerlerden geçiyoruz ama fotoğraf alabilmek için özel otomobille gelmek gerekiyor ancak öylesine sık polis araçları ile karşılaşıyoruz ki, insan ürküyor adeta. Tam bir “Polis devleti” görüntüsü ikinci izlenimim oluyor. O zaman da özel otomobille gelsek acaba fotoğraf çekebilir miyiz diye de düşünmeden edemiyorum. 

tiflis ve kura nehri

Şafak sökerken Kutaisi’yi çevreleyen İmereti dağlarının karla kaplı tepeleri cezbedici güzellikte görülüyor. “Yeşile saygılı bir toplum Gürcistan” kanaatime yol açan Tiflis’e varıncaya kadar yol boyunca gördüğüm çiçek açmış akasyalar, ulu çınarlar ve diğer ağaçlara dokunulmamış olmasının yanında bizdeki yapılaşma anlayışının olmaması. Yani beton ev çirkinliği yok ve taş evler, genellikle ağaçların gölgesinde kalmış ve bakıldığında doğa ile iç içe ve uyumlu çok katlı olmayan evler. İnsan “acaba yeni konut gereksinimleri mi yok” demeden edemiyor ama yeni yapılıyor da olsa binalar, ağaçların boyunu aşmıyor! Dikkatimi çeken bir başka konuda yol boyunca Can, Hatay ve Piri petrol gibi Türklere ait olduğunu isimlerinden anladığım petrol istasyonlarının kapanmış olmalarıydı.

 Tiflis’te bir buçuk milyonu aşkın nüfusun yaşadığı Gürcistan’ın Başkentinde kuru bir araç trafiğinden başka hareketlilik gözükmüyor. Bir ekonomik krizin olduğu belli oluyor. Caddeler, bir başkentteymişsiniz gibi gözükmüyor. Akşam saatlerinde sokaklar da insanlar daha fazla görünür oluyor! Ortaçala Vagzal dedikleri Tiflis otogarına varıyoruz sabahın erken saatlerinde ve daha önce tanıştığımız bir Koreli ile otogardan çıkarken şehir merkezine gitmek için bir taksiye binmeye karar veriyoruz. Daha önce internette şehir içi taksi ücreti4- 5 gel diye görmüştüm ama taksici bizden 10 gel istiyor. Anında bir pazarlık ve 5 gel’e şehir merkezine geçiyoruz. Old Town’da  Koreli ile vedalaşıp ayrıldıktan sonra  Nari Kalesi, Gürcistan’ın Anası Heykeli, Barış Köprüsü ve Kura nehri(Mtkvari) kıyısındaki siyoni katedraline gidiyorum. Çünkü Evliya Çelebi’nin “Müslüman şehir”diye anlattığı Tiflis’te görünürde Müslümanlık diye bir şey yok! Tamam Hristiyanlık bir ülkenin başkentindeyim ama Ortodoks ve muhafazakarlığın gözün içine batırılır halini burada halkın ritüellerinden bile gözlemliyorsunuz. 

yön tabelaları

 Baratashvili Köprüsü’nde istavroz

Kilise hiyerarşisi içinde idari bir organ olan Dan Sioni Katedrali açık, içeri de bir hazırlık var. Aslında burada fotoğraf çekilmesi yasakmış belki de turistlere izin veriyorlardır. Birkaç fotoğraf çekip çıkıyorum. Çünkü duvarlarındaki resimler, bin bir çeşit şekil ve yazılar, heykel ve ritüellerin tümü bize yabancı. Orada bu Hristiyanlığın öğrenilmesi ve anlaşılmasının da ne kadar zor olduğuna kanaat getirip, “İyi ki böyle bir dinimiz yok, bizim dinimiz İslam, babadan kalma da olsa hem iyi hem de çok rahat anlaşılabilir bir dinin mensubuyuz” diye şükrediyorum. Yaşlı bir kadın bir mektup yazar gibi belki de sıkıntısını aktardığı bir kağıda bir şeyler karalıyor, din adamları siyah, beyaz kıyafetlerle bir odadan bir diğerine gidip geliyor. Anlayamadığım yerde fazla kalmıyorum. Burada bir genç bana Martvilis Manastırı’nın 12 adet fotoğrafının bulunduğu kartpostal setini ücretsiz veriyor.

Doğruca Metekhi Köprüsünü karşıya geçiyorum. Sonra da Baratashvili Köprüsü’nün tam ortasında oturup seyre koyuluyorum. Köprüden gelenlere bakıyorum, köprü girişinde durup metekhi köprüsüne doğru dönüyor istavroz İşareti (o tarafta katedral ve kiliseler var)ve o haç ritüelini yapıyor, tam ortasına geliyor yine duruyor aynı hareketi yapıyor, köprünün sonuna varınca yine aynı şeyi yani elini yukarıdan aşağıya, sağdan sola yapıp haç işareti çiziyor. Tüm bunların anlamı da ‘Köprüye geldim şükür, köprüyü ortaladım şükür, köprüyü bitirdim şükür’  Taksiye biniyorsunuz sürücü karşısında bir kilise görünce hemen aynı ritüeli yapınca yine içimden “yahu ne zor bu adamların dini” diye üzülüyorum tabi. Bana büyük bir çile gibi geliyor, araç sürerken el hareketleri, köprü geçerken aynı şeyler sanki birileri onları gözetliyormuş gibi ve yapılması zorunlu hareketler olarak algılıyorsunuz. Bazılarına bakıyorum onlarda öyle hareketler yok, demek ki onlar ya Müslümanlar veya pek takmıyorlar! Bir süre bana Tiflis’i gezdirmek için Giorgi Loculashvili adlı gürcü genci rehberlik ediyor ve tepede gözüken Mother of Georgia heykeli gösterip, “Tiflis’in anasıdır o” diyor.

tiflis başkanlık sarayı

Tiflis’i bilen Gürcü mihmandarımla teleferiğe doğru yöneliyoruz. Teleferik kısa mesafe hem ucuz da. Metekhi köprüsü yanından Narikala Hisarı ve Mother Kartli Teleferik Hattı ile Mother Of Georgia heykelinin bulunduğu tepeye çıkıyoruz. Narikala’nın arka taraflarında güzel bir vadi var ve manzarası da gayet iyi, yapılaşma olmayan yeşillikler içinde bir yer. Daha yukarılara doğru gidilebiliyor. Hoşça vakit geçirilebilecek Tiflis’e ve Kura nehrine hakim, seyranlı bir tepe. Tiflis’e gelen hemen herkesin mutlaka çıktığı ve buna değer bir yer haliyle. Biz yine teleferikle aşağıya iniyoruz.

Rustavelli caddesi önemli bizim Ankara’nın Çankaya’sı gibi. Özgürlük Meydanı, Gürcistan Parlamentosu, Tiflis Opera ve Bale Tiyatrosu, Gürcistan Milli Müzesi'nin bir parçası olan The Simon Janashia Müzesi, Rustaveli Devlet Akademik Tiyatrosu, Rustaveli Müzesi ve Gürcistan Bilim Akademisi, Kaşveti Kilisesi ile hemen hemen bütün sokaklarda bulunan kiliseler de ilgi çekici. Nariqala Kalesi'nin kalıntıları, "Gürcülerin Anası" olarak bilinen ve Tiflis'in simgesi olan Kartlis Deda Heykeli, Sioni Katedrali, Ançiskati Bazilikası, Metechi Kilisesi ve Abanotubani adı verilen hamam bölgesi yürünerek gezilebilecek yerler. Gürcülere saygı duyuran Merab Kostava caddesi mesela. Çoğunluğu resmi binalarla dolu ama cadde boyunca var olan ağaçlara hiç dokunulmamış olması, bir kenarda asırlık çınar ağaçları, öbür tarafta da dut ağaçları ama ‘Yapılara gölge ediyor’ mantığı ile kesilmemiş olmaları çok hoşuma gidiyor. Tiflis’te genellikle ağaçlara büyük saygı var sadece şehirde değil bu gözlemim köylerinde de aynı hassasiyet zaten görülebiliyor. 

Yazının devamı içinTiflis'te sokaklarda içki yasak” başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.

Güncelleme Tarihi: 04 Ocak 2019, 00:42
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER