M. Kemal AYÇİÇEK – 22 Ocak 2017
Gidiyorsun öyle mi Baba?
Konuşmalarımız hep senli-benliydi baba, karşım da babamla konuşuyor gibi değildim hiçbir zaman biliyor musun?
Bana kızıp, bağırdığın zamanlar da bile bu böyle olmuştu. Seni baba değil dost bellemiştim yıllarca, öyleydin de gerçekten, Bayburt’ta öyleydin, Rize’de öyleydin, Trabzon’da öyleydin hep!
Ne zaman ki ayrıldık, hani biraz büyüdük, okul için biz yollara düştük işte ondan sonra birbirimizin huyunu suyunu da unutuverdik! Yalan mı?
Gözden uzak olununca gönülden de uzaklaşılırmış olduğunu gurbet dönüşlerin de sezer olduk.
Zaman, geçmişteki dostluğumuzun derinliğini giderek törpüledi, sığlaştırdı belki ama sadece sözler de değil gözlerde de zamanla bu etkileşim sertleşti.
Senin yükünün ağırlığına hiç bakmadım, hep senle olan dostluğumuzun derinliğine aldandım. Kırılmayan, küsmeyen, darılmayan, her zaman affeden taraflarına çok güvendim, haddinden fazla güvenin verdiği sarhoşluğa aldandım.
Yanaklarından makas alan oğlunken, mesafe konulan oğul haline geldim.
Biliyorum, birçok kez “dilim lal olaydı” dövünüşlerim fayda etmiyordu. Kendime, senden gizli cezalar vermiyor değildim ama yaradılış mı desem, huy mu desem, tabiat mı desem yoksa şeytan mı desem, işte ona söz geçiremiyordum!
Bana aşırı özgüveni verirken fazla mı iyimserdin bilmiyorum ama hatırlıyor musun ortaokul pazarlığımızı, yaşım küçüktü belki ama arkama senin cemaatini almıştım!
“Baba benim” dediğin de sana itiraz etmemiştim aslın da sana hak vermiştim ama baba, ben senin istediğin gibi biri olamazdım! Tabiatıma tersti, ben rol yapamazdım! Neyse, eski defterleri kapatalım şimdi demek gidiyorsun öyle mi baba?
Baba, telefondaki son konuşmamız da bana “iyi” olduğunu sen söylemiştin, peki şimdi ne oldu da gidiyorsun? Hiç dönülmeyecek yere bilet almışsın da bunu bizden neden saklamışsın ki baba?
Tamam, beni bırak ama anneme de bir şey söylememişsin baba, oysa sen annemle sırdaştın hani?
Biz bile zaman zaman sana bir şeyler anlatmak için annemi elçi yapardık biliyor musun?
Senin duanı almak için annemden taktik alırdık, güya yine bunu yapıp, yanına gelmeye kalktık ama yoldan gerisin geriye döndük baba!
Baba, biliyor musun bizi çok kardeşli yaptığın için çaktırmadan seni nasıl severdik?
Bana o yaptırdığın araba vardı ya hani bilyalı, en büyük tekerlekli olan hem de sıfır, senin camdan bana bakıp, o arkadaşlarım arasındaki havamın mutluluğunu yaşadığın, o araba hiçbir zaman aklımdan çıkmadı.
Adımı değiştirtip, iki sınıfı bir yılda bitirdiğim o yılı da hiçbir zaman unutmadım baba, bunları dedeme de anlatmıştım belki bilmiyorsun.
Kondolot (Dağçatı) aldığın sipayı, o sipa ile yaptığım yolculuğu da unutmadım. Baba, seni babana şikayet etmemiştim ki hiç, yine de etmeyecektim sana “şikayet ederim” diye şakadan söylemiştim bilesin!
Baba, senin büyük adam olduğunu ben ta ne zaman biliyordum biliyor musun? Hani Ermene de 1972 yılında sığır vebası salgınından sonra çok sayıda insanın hacca uğurlanması duasını yaptığın gün baba! O gün nasıl muhteşemdiysen son konuşmamıza kadar bende hep öyleydin sen baba.
Şimdi, sen gidiyorsun öylemi baba!
Yıllar yılı hep o geri dönülmeyen yere giden insanlara refakat edip, telkinler vermiştin ya baba, o insanların suskunluklarına derman oluyorsun diye gizli gizli övünürdük seninle baba!
Başkalarıyla konuşurken onca sözlere hep katlanırken sende kırgınlık görmezdik ya baba, biz de bazen o başkaları gibi oluverirdik senle, yine kırılmaz, yine katlanır sanırdık ya hani orada yanılırmışız meğer, bunu geç fark ediyor insan be baba!
Babalar affeder ya, kültürümüz de vardır hani, o söze de güvenir, sapla samanı karıştırırdık baba!
Ama baba, tüm iyi melekler şahidimdir ki senin kalbini kırmak, seni üzmek, senin rızana gayri bir kastım hiçbir zaman olmamıştır bilesin!
Dünya meşakkatinden fırsat bulup, adam akıllı bir sohbet edip meramımızı tam anlatamamak bizim eksikliğimiz oldu, affet baba!
Mana âlemin de senin kadar içten olamadık, fani olanı bırakıp, baki olana yönelememiştik bu bizim suçumuzdu!
Baba, dünyevi değil seninle çatışmışlığımız mana dünyası ile ilgili idi. O Dünya’yı ben anlayamadım, sen anlatmak istedin ben seni dinlemedim, biliyorum bana da en büyük kızgınlığın buradan gelir. Ama sen şimdi o mana alemin de umarım beni anlarsın!
Hani kör insana renk anlatılır ya bizimkisi öyle bir şeydi, kör olan bendim, biliyorum ama bu gözün körlüğü değil kör olan gönüldü baba!
Hasta değildin, ben öyle bilirdim!
Bu Dünya’nın uyanık insanları, güya hastalıklara deva diye ilaç ürettiler ve o ilaçları satmak için kendilerine bağımlı insanlar istediler.
Buna alet olmayasın istedim sadece, tüm itirazlarım sana çantalar dolusu ilaçlar yazan doktorlara karşı dikkatli olman içindi, itiraz etmeni istedim, ilaç yazan doktorlarla kavga et istedim!
Bir hastaya günde 15 tane ilacı içiren sistem, sömürgecidir, sömürülme istedim. Bu alem, senin kadar dürüst değil bunu bilesin istedim, tüm itirazlarım bunun içindi.
Evet, Allah’ın verdiği ömrü Allah’dan başka alacak yoktur amenna ama ilaçların yararı kadar zararı var, bir değil beş değil her gün on beş ilaç içilmez baba, ben bunları anlatmak istedim sadece, ne olur kızma bana baba, yalvarmıştım sana ama ses tonum belki farklıydı anlayamadın beni baba!
Baba şimdi sen öldün, ben kime baba diyeceğim baba?
Ben belki ömrümce sana biraz daha fazla baba diyebilmek için senle kavga ettim baba, ölmeyesin biraz daha yaşayabilesin diye yaptım ama ses tonumu ayarlayamadım, bunu azarmış gibi algıladın baba!
Senle kavgamız baba ne benim nefsimle alakalıydı ne de senin nefsinle alakalı bu sadece sistemle alakalıydı.
Baba, gitme dediğim hasta hanelerde mide ameliyatından sonra bunlar gazlı bez bırakmadılar mı?
Baba tabi ki , “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” (Biz Allah’tan geldik ve ona döneceğiz) buna itiraz etmiyorum ama sen en az 25 yıl daha yaşardın baba, belki ben senden evvel ölür de babasız kalmazdım baba!
Baba, sana kızmıyorum yine beni yanlış anlama ama gözlerim dolu dolu klavyede harfleri göremiyorum, yazamıyorum anlasana baba! Neden?
Baba, bizim tabiatımızdaki insanlar var ya biz bu alem de en fazla yanlış anlaşılan insanlarız biliyor muydun? Yanlış anlaşılmaktan daha beter ne olabilir biliyor musun baba, senin yaptığın işte sadece ölmek.
Güle güle baba, gözün sakın arkada kalmasın, merak etme! Senin hilafına bir çalıya dokunmayacağım ama o Trabzon hurması hariç, onu kırık haliyle yine de o çaya diktim, belki boy verir de dirilir de hatıramız olur baba!
Demek, şimdi sen geliyorsun bize öyle mi baba? Biz senin için yola çıkıp, sana gelirken sen bize de değil Rabba dönmek için baba ocağına geliyorsun öyle mi?
Gel baba, girmişsin geri dönülmez yolculuğa tek başına, buna artık kimse mani olamaz biliyorum, Allah mekanını cennet eylesin, Peygamber efendimizin şefaatine mazhar olasın baba, cümle alem ile seni Hakk’a, hak ettiğin gibi uğurlayacağız baba!
Ha baba az kalsın unutuyordum, Annem mi? Onu merak etme ona sana bakamadığımızdan daha iyi bakacağız baba, affet bizi, hakkını helal et baba! Bir de dedene, dedeme, neneme ve geçmişlerimize usulü erkânınca selamımızı götürürsen memnun oluruz baba!