,

Gürcistan'ın Tiflis Rustavi Cezaevi'nden gelen mektup

 Gürcistan’ın Tiflis Rustavi Cezaevi’nden gelen mektup
 
 “09.03.2009 tarihinde turist olarak geldiğim Gürcistan’ın Batum şehrinde hayatımı mahveden ve bir insanın ölmesine neden olan planlanmış, ayarlanmış ve organize edilerek, sadece Türkleri tuzağa düşürerek, Gürci makamlarına para kazandırmak için yapılan Asimilasyon oyunlarını sırasıyla özet olarak yazacağım. Yalnız bu olayların ayrıntılarını tek tek nasip olup da ülkeme gidersem gerekli makamlara anlatacağım.

 Trabzon’dan tanıdığım Mustafa Tongut Pekcan, Azerbaycan bankasına para götürüyordu. Bana bunu söyledi. Benim de o sıralar, Tiflis’in Ortaca’larda işletip devrettiğim lokantamdan bir takım hesaplarım kalmıştı.hem o hesaplarımı toplarım hem gezerim diye Gürcistan’a geldim. Pekcan, bir iki günde işini halledip Tiflis’e gidecektik. Ben bu para olayıyla doğrudan ne ilgili ne de bilgiliyim. İki akşam bir otel odasında kaldıktan sonra üçüncü gündü. Rahatsızdım, ben odamda yatıyordum. Pekcan, “soyulurum, yaşlıyım” diyerek paraların bir kısmını bana vermişti. Bir ara bana telefon edip, “ Paraları getir, Kahve içmek için misafirlerim geldi”diyince ,bende bir poşete sarılı olarak Cankut’un bana verdiği paraları, onun odasına indirip yatağının üzerine koydum.
 
 Odada Cankut hariç, üç kişi daha vardı. Bana kahve içip, içmeyeceğimi sordular. “içmem, kardioloji ve tansiyon problemlerim var, rahatsızım, içemem” dedim. Oturanlardan ikisi Türkçe konuşuyordu. Yatağın üstündeki paraları sayıyorlardı. Tam bu sırada kapı tekmelenerek, yüzleri kapalı, elleri silahlı adamlar odayı bastılar. Ben “mafya adamları” geldi zannettim, can korkusuyla tuvaletin kapısının arkasına girdim. Çok sıkıştım, nefesim daraldı, tansiyonum fırladı ve düştüm. Düştüğüm yerde, tekmeleriyle kafama vurdular. Ve ben yarı baygın halde yerimden kalkamadım. Durumumu fark ettiler ve panik yaşamaya başladılar. Neticede ilaç tablet verdiler. Nezarethaneye götürdüler. Tercüman ve konsolosluktan Türk görevli istedim. Maalesef polis olarak görev yapan birisini “tercüman” olarak getirdiler. Ben onların dillerini bilmiyorum dedim ki, “Türk görevli olmadan ifade vermem” dedim ama tınlamadılar bile. Aynen dedikleri şu idi, “sen ne dersen onu yazarlar” ama hiçbir şekilde öyle olmadı.”Ben kağıt imzalamam” dedim. “imzala, problem yok burada, para verip hemen çıkarsın”.. “ben niye para vereyim, ne yaptım” diye sordum. “sen, Gürcistan’a sahte para getirdin” dediler ve paraların orada sahte olduklarını öğrenmiş oldum.
 
 Gerekli üst aramaları olduktan sonra ahırdan beter, leş gibi kokan karanlık bir odaya attılar. Gece fenalaştım ve  ambulans getirip  doktorlar bir süre iğne yapıp, ilaçlar verdiler. Sabah konsolosluktan bir görevli geldi, durumumu bile anlatmama izin verilmedi. Sadece aileme haber vermek için bir telefon numarası verebildim. Ve bu görevli gitti. Benim ifademi almaya başladılar. “ben o kağıtları imzalamam, Gürcüce bilmiyorum. Türk tercüman istiyorum” dedim. “imzala, kemiklerini kırarız” diyip tehdit ettiler. Zaten çok hastaydım. Çaresizdim, dayak korkusuyla kağıtları imzaladım.

 Adliyeye gidip, tutuklandık. 3. nolu Batum cezaevine girdik. Oraya cezaevi demek için bin türlü şahit lazım. Esir kampından farksız bir yer. Koğuşlarının içinde akrep,fare sürülerce böcek, ne ararsan mevcut. 5 numaralı koğuşta bizle, yani Cankut ve benimle birlikte 17 kişi olduk. Koğuş en fazla 15 metrekare, 6 yatak var. İnsanlar koyun gibi üst üste yatıyordu. Bu sayı 23 bile oldu. Her yerden insan var. Tuvaletinin üstü açık, kapısı yok. Bir çuval parçası asılı. İki günde yarım saat su geliyor. Tüberkilozlu insanlar var. Ve bir Türk arkadaşımız o hastalardan hastalık kaptı. Sekiz aydır tedavi görüyor. 5. koğuşu Batum cezaevini anlatmak çok zor. Öz olarak yazıyorum.
 
 Koğuştaki  Gürcü mahkumlar, durmadan küfürler ve tehditler yağdırıyordu. Hele de bir tanesi var ki M.Cankut Pekcan’a aylarca işkence yapan, döven, tuvalette zorla mastürbasyon yaptıran, domino taşlarının kutusunu kafasına vurup, kafasını kıran, sağ eliyle 67 yaşındaki insanın sol kulağını çekerek adeta bir lahana yaprağı gibi yapan, çenesine, testislerine vurup, mosmor yapan, “nefesi kokuyor” diye haftalarca diş macunu yediren, doğru düzgün yemek yedirmeyen, sigara içirtmeyen, her gün  sabahtan akşama kadar 67 yaşındaki insana yüzlerce kere şinav çektiren, ellerini ensesine kenetleyerek, otur-kalk yaptıran, arka tarafından kola şişesini yere koyup, adamı oturtup, şişenin üzerine oturtan, daha yüzlerce işkence yapan o zaman ki cezaevi müdürünün arkadaşı olduğu, hatta çocukluk arkadaşı ve aynı binada oturan canavar ruhlu Gürcü mahkum Gürgenize Şavlego adında, uyuştucu suçundan yatan biriydi.
 
 Yazarken bile hala o olayların psikolojisini yaşıyorum. Bu anlattıklarım devede kulak sayılır. Hele bize yapılan tehditler, küfürler anlatılır gibi değil. Bu sıralarda Şavlego’nun da çocukluk  arkadaşı olan cezaevi müdürü ve bazı arkadaşları “mahkumlardan rüşvet almışlar” gerekçesi ile  görevlerinden alındılar. Yeni yönetim geldi. Çok kötü sıkıştırdılar. Sayımlara ellerimiz ensemize kenetlenmiş şekilde koşturularak, sırtımızdan joplanarak koğuşlara koşuyorduk. Ben bu olayları tam olarak anlatamam zira buna günler, haftalar lazım. Paramız geliyor, paramızı yiyorlardı. Yemeğimizi, eşyalarımızı alıyorlardı. Biz bir şeyler yapamıyorduk. Çünkü, dil bilmiyorduk. Kimseyi tanımıyorduk zaman zaman kafa kaldırıp, kavga ediyorduk. Özellikle Cankut dayak yediği zamanlarda yumruklaştığımız zamanlarda oluyordu. Ama bu olayların hiç biri idareye aksettirilmiyordu. Şavlego adındaki canavar, bütün sigaralarımızı gardiyanlara dağıtıyordu. İtiraz ettiğimiz de  tehdit edip, eğer vermezsek yatağımıza, eşyalarımıza uyuşturucu ve kesici şeyler sokarlar. Vereceksin, çok fazla seçeneğimiz yoktu. Çünkü herkes kendi akıbetinin ne olacağından korkuyordu. Cankut, Rusça konuştuğu halde can korkusuyla kafasına yediği domino taşlarının kutusundan aldığı yara nedeniyle doktora çıktı. Ancak, söyleyemedi. “düştüm, tansiyonum var” dedi. Daha çok uzun şeyler var.
 
 Bir keresinde yine Cankut’tan dolayı kavga oldu. Ve bir Türk arkadaşımız şavlego’nun yumruklarından ağzı burnu kan revan oldu. Gardiyanlar gördü, Şavlego’yu hücreye attılar. Tam pisilikten kurtulduk derken yarım saat sonra koğuşa geri verdiler. Günler bu şekilde geçerken Cankut çok hastalandı. Sürekli doktora gidip geliyordu. 85 kiloluk adam 5 ayda 52 kiloya düşmüştü. Daha sonra ben başka koğuşa gittim. Ve o zaman 7 ay geçmişti. Ailemizle irtibat kuramıyorduk. Gelenleri geri çeviriyorlardı. O cezaevinde eğer tabiri caizse resmen can pazarı yaşadık. Sonunda 7 ay sonra mahkeme çağırdılar. Bu arada ailem dışarıdan bir avukat tutmuştu. Avukatla ilk görüşmemde hemen şunu söyledi; “burada en kolay yol, para anlaşmasıdır. Para ver çık” dedi. Bende “yapmadığım bir suç için para vermeyeceğimi, paramın olmadığını” söyledim. “yok” dedi, “Burada suçu kabul etmezsen çıkamazsın, buradaki kanunlar böyledir “dedi. Doğru söyledi. Yalnız  Avukatım bana gelmeden önce paraları ekspertize yapan bir polis komiseri geldi. Kağıtlar getirip, imzalamamı istedi. Bende “imzalamam,  o paralar benim değil” dedim. , “imzalamazsan çok kötü olur”dedi. Bende dedim ki , “bu kağıtların altında Türkçe yazı yazmama izin verirseniz imzalarım” dedim. Kabul etti ve o kağıdın altına aynen şunları yazdım, Türkçe olarak dedim ki, “Ben Gürcüce bilmiyorum. Bu kağıtta ne yazıyor onu da bilmiyorum. Ayrıca KPZ de bana imzalattırılan yazıların hiç birini kabul etmiyorum” yazarak imzaladım. Neticede 7 ay sonra mahkemem başladı.
 
 Batum şehri mahkemelerinde olayı aynen anlattım. Dedim ki , “ben Batum’da kimseyi tanımam. Kimseyle irtibatım yok, kimseyle konuşmadım, para verip almadım.” Bu arada mahkemeye değişik bir tercüman gelmişti. Adı Tariel’di. Hiçbir zaman doğru tercüme yapmayan, doğrudan polisin isteklerini yerine getirerek konuşan, bizim söylediklerimizin değil de işine geldikleri gibi tercüme yapan işin doğrusu Türklerin çoğunun resmen kanını emdiren, yalan yorumcu Tariel’di. Ailemi kandırmış, “ben savcının arkadaşıyım, işlerinizi hallederim” diyerek 300 dolar almış, ayrıca 600 dolar bir avukata verdirmiş. Ben bu avukatın kim olduğunu hala bilmiyorum. Bir Avukatı ailem tutmuş Ramaz  Bolkvadze, bir Avukat da ben devletten aldım, Soloman. O öbür avukat kimdir, bilmiyorum. Belli ki oda soygunun bir parçası. Nezarethaneden para istemeye başlıyorlar. Tercüman para, avukat para, mahkeme de savcı para, Türklerin Türkiye’de para fabrikası mı var?

 1,5 yıl Batum cezaevinde yattım. Bu zaman zarfında “Zaprasos” dedikleri  “para anlaşması” ile Türklerden 700 bin lari’den fazla para aldılar. Haricinde kiminin Tır’ını, kiminin otomobilini, kiminin minübüsünü, kiminin işyerlerini aldılar. Emin olsun ki bu olayların neresinden başlayıp, neresinde duracağını bilmiyorum. Bir sürü insanın ceplerine, arabalarına, evlerine uyuşturucu atıp, içeri tıkıyorlar. Tek amaç, para almak. Kanunları para ile çözüldüğü için rahatlıkla yapıyorlar. Tabi bunlar, söylenenler gözümle görmedim. Bu para olayında Cankut’a kandırarak, tuzağa düşüren Gürcü vatandaşı evraklardan adını öğrendiğim Mişel Takitze adında polis ajanı birisiymiş. Bu adam hiçbir mahkemeye gelmedi. İtiraz ettim, “nerede” dedim. “kalp hastası, Türkiye’de tedavi görüyor” dediler. “raporu var mı?” dedim, “var” dediler. O raporun incelenmesi lazım. Gerçek mi ve heyet raporu mu? Bütün mahkemelerimde ben doğruları konuştum. Yani iki akşam o paraların bir kısmını otel odasından yanımda tutmaktan başka bir bilgim olmadığını söyledim. O suçun bana değil, Cankut’a ve Mişel Takidze’ye ait olduğunu söyledim. Dinlemediler. “Elimizde audi video görüntüleri var” dediler. Dedikleri şudur, baskın sırasında odada polis kamerasına aldıkları görüntülerdir. Bir de benim aynı anda orada olmamdır. Başka türlü bir şey yoktur. Çünkü, yapmış değilim. Telefon görüşmeleri varsa, incelenmesini, birileri ile konuşmam, pazarlığım varsa gösterilmesini istedim. Hiçbir şekilde dinleyen olmadı. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ne, Uluslar arası adalet Divanı’na gideceğimi söyledim, aldırmadılar.  7 ay boyunca mahkemeye çağırmadılar. Uzun süre beklentileri şu idi. Ailemden birileri gelip, “ne kadar istiyorsunuz, verelim desinler” diye beklediler. Tabiî ki bu olmazdı. Çünkü çok uçuk rakamlar istiyorlardı. 40-50 bin dolar gibi, böyle bir para yoktu. Olsa da verdirmezdim. Çünkü ben bir şey yapmadım.

 Cezaevinde yaklaşık 1,5 yıl yattım. Bu zaman zarfında Gürcistan’daki Hukuki sürecim bitmişti. Ve bütün mahkemeler, yani Batum Kutaisi istinad ve Tiflis Büyük Mahkeme dedikleri, “suçu kabul etmediğim” için, her şey aleyhimde sonuçlandı. Sadece Tiflis Mahkemesi’ne itiraz dilekçemi devlet’ten aldığım Avukatım Solaman, bir ara anlaşması dilekçesi yazıp, getirdi. “suçu kabul ettiğimi, para anlaşması yapmak istediğimi ve 1 yıl ceza, 15 bin lari para”, tabi çok büyük paralar hedeflendiği için bu rakam kabul görmedi. Bunu mecbur kaldığım için yaptım. Çünkü 13 yıl ceza vermişlerdi. Ve bu şekilde Hukuki sürecim bitmişti. Batum cezaevinde haftalarca konsolosumuzla görüşmek için Hayatı Naldemirci arkadaşımla dilekçeler yazdık. Bir türlü ulaşamadık. Cezaevinin sosyal işlerden sorumlu müdürü olan Ramaz adında birisi hep salladı bizi. Aylar sonra konsolosluktan Osman adında görevli geldi. “Neden hiçbir mahkememizde, hiçbir yerde bir Türk görevli yok” dedim. Aynen şunu söyledi; “Kemal bey, burada 500 tane Türk var. Bunu tartışmayalım”. Yani mahkemelerde tamamen kaderimizle baş başa ve tamamen tercümanların ve tuzakcıların oyunlarıyla savaşmak zorunda kalıyoruz. Hele de Batum’da “Türklere yardım yapıyorum” süsü veren Tercüman  Tariel, her türlü oyunu yapıp, Türklerin paralarını alıyor. Ve mahkemelerde doğru tercümanlık yapmıyor. Sonuçta Batum cezaevi’nden Rustavi 1 Zona cezaevi’ne nakil yaptılar. Türk arkadaşların Serkan  Turhan, Hasan Avcı ile beraber tavuk kümesi gibi yolculuktan sonra bizde sevindik.
 
 O esir kampından kurtulduk diye ancak Rustavi 1 Zona Cezaevi’nde bizi süpriz bir “hoş geldin” bekliyordu. Araba Cezaevi’ne girdikten sonra isim ve suç yoklamasıyla teker teker aldılar. Bizim önümüzden inen mahkumlarda dahil olmak üzere feci şekilde tekme- tokat dövdüler. Bana arkamdan sol ciğerimin üstünden öyle bir vurdular ki kelimenin tam anlamıyla öküz gibi böğürdüm. Kalbin duruyordu nerdeyse. Hemen bir koğuşa verdiler. Herkes korkusundan konuşmuyordu. Ben kısa süreli bir tansiyon düşüklüğü gibi baygınlık geçirdim. Arkadaşım Serkan Turhan yardım etti, sırtımdan doğrudan tık tık kırık sesleri geliyordu. Şiddetli ağrılar yaşadım.Sabah doktora çıktım. Durumumu anlattım yalnız yine döverler diye “arabada düştüm” dedim. Doktor ağrı kesici ve krem verdi. 3 ay boyunca yandan yana dönemedim.yatıp, kalkamadım. Tuvalete bile oturamıyordum. Ben bu durumumu Tiflis Büyükelçiliği’nden gelen görevlilere de söyledim. Ancak, “bir şey yapmayın” dedim. Başka şeyler yapacaklarından korktum.

 Şimdi bu yazdıklarım doğrultusunda bu olayları yapanlardan hesap sorulmasını istiyorum. Özellikle Mişel Takidze adındaki polis ajanı olan tezgahcıdan, Cankut’un ölümünün sorumlusu birinci ayakta Takidze, ikinci mahkum Gürgenize Şavlego, üçüncü Tercüman Tariel’dir. Bu olayların doğruluğu çok net olarak bulunabilir. Bir Mişel Takidze, bir ifadesinde demiş ki; “Bana bir hafta önceden geldiler konuştuk, yanlarında bayan vardı. Anlaştık”. Oysa benim orada olmak gibi bir ihtimalim yok. Pasaportumdan bellidir. Cankut’la anlaşmışlar. İkinci Mişel Takidze, Cankut’la paraları değiştirmiş ve ben yoktum. Bu da Mişel’in kendi ifadesidir. Ayrıca evraklarımda “organize gruplar tarafından” yazıyor, Eğer Organize ise gruplar varsa bu gruplar kimlerdir, açıklasınlar. Ben de öğreneyim. Organize değilse organize kaç kişi ile olur, onuda desinler ve yine organize ise bu ortaklardan biri Mişel Takidze ve yanındaki beyaz saçlı Murat dedikleri Gürcü değil midir? 

 Özet olarak yazmaya çalıştım.Çok daha geniş boyutları vardır. Burada karşı dava açmak yasal bir hakmış, kullanmak istiyorum. Mişel Takidze, Gürgenize Şavlego, tercüman Tariel olmak üzere davacıyım. Mahkemelr önünde hesap sorulmasını istiyorum. Özellikle Mişel Takidze, yalanlarıyla kurduğu tezgahla Cankut’un ölümüne sebep olmuştur. Hesabının sorulması Gürgenize Şavlego’nun Cankut’a yaptığı işkencelerden dolayı hasta olmasına sebep olmuştur. Hesap sorulmasını istiyorum. Tercüman Tariel’den ise bütün Türkleri olduğu gibi benimde ailemi kandırıp, “savcı benim arkadaşım, ben onu kurtarırım” diyerek, para alıp ve mahkemeler de doğru tercüme yapmadığı, daha sonra gelen evraklardan anlaşılmıştır. Hiç söylemediğim şeyler yazılmış, asla doğru değildir. Cankut’a yapılanlar, onun kaldığı 5.koğuşta yatan herkes tarafından biliniyor. Yerlisi de yabancısı da biliyor. Cankut, rastgele hastalanmadı. Her türlü hukuksal haklarımın yerinde kullanılarak, temize çıkmak istiyorum. Bir an önce Türkiye’ye naklimin yapılmasını istiyorum. Çünkü bir Hukuk savaşı başlatacağım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne durumumuzun bildirilmesini istiyorum. Türklere karşı çeşitli oyunlar oynanarak çifte standart uygulanmaktadır. Sayın başbakanımızdan, sayın adalet bakanımızdan, sayın Diş işleri bakanımızdan artık bu haksızlıkların durdurulması için yardım bekliyoruz.
 
 Daha önce Tüberkiloz oldu dediğim arkadaşım İsmail Akbulut’tur. Şavlego dediğim canavarın yumruklayıp, kan revan içinde bıraktığı ise şuan başka bir Cezaevi’nde yatan Murat Tacoğlu’dur. Bu olayların tamamını buralarda yatan dışarıda ve şimdi cezaevinde olan Türklerin tamamı yaşamıştır.son olarak Mişel Takidze,  Gürgenize Şalvego ve Tercüman Tareil Gatenadze’den davacıyım. Ayrıca bütün olaylardan davacıyım. Gereğinin yapılmasını arz ve talep ederim.
 
 Yapılacak incelemeler buradaki Manevi ve fiziksel durumumuz dikkate alınarak yapılmalıdır. Manevi ve fiziksel tahribatlar olabilir. Aynı zaman da sağlık sorunlarım olduğunu, acilen ülkemde tedavi olmak istediğimi de bildirerek saygılar sunarım.4 Mayıs 2011
 
 Rustavi 16 Cezaevi /Tiflis/ Gürcistan  Kemal AYGÜN"
 

Türkiyem

duste gor kafkasta zından dıbıne
olum gelır alır gunun bırınde
musalla tasına uzandıgında
bılkı yanlız kalır gıdersın dostum
 
onume cekmısler demırden perde
ayagıma baglı uzun pranga
koluma taktılar zıncır kelepce
yıllar geldı gectı soran olmadı
 
bu yıl bu dagların karı erımez
dumanı coktumu yollar gorunmez
suları soguktur bır tas ıcılmez
omrum bosuna gectı tutunamadım
 
sarp dagından esen turkun ruzgarı
bagrımı delıyor suskun hallerı
omrumu bıtırdı esır kampları
yıllar geldı gectı gelen olmadı
 
ne guzeller gordum hep hayalımde
turkıyem yolların gonul gozumde
kahpe tuzakları batum sehrınde
dunya cennetısın canım turkıyem
 
zerre mıskel kadar tozuna kurban
ak guvercın olup dalına konsam
topragına basıp canımı versem
dunya cennetısın canım turkıyem
 
hasretın ıcımde olum uykusu
asırlarca bıtmez turkun turkusu
sensızlık ıcımde kanser bıtkısı
dunya cennetısın canım turkıyem
 
dagına tasına suyuna kurban
kafkası verseler sanıye durmam
senın hasretınle ben ıflah olmam
dunya cennetısın canım tırkıyem
 
RUSTAVİ ZONA 16. CEZA EVINDE YAZDIGIM SIIRIMDIR (Kemal Aygün)

 Not: Yazıyı bize gönderen Türk vatandaşı, mektubunun yayınlanmasından 3 gün sora tahliye edilerek Türkiye'ye geldi.

YORUM EKLE
YORUMLAR
ROZA ABDULAYEVA
ROZA ABDULAYEVA - 12 yıl Önce

cok uzuldum allah sizi kurtardigi icin...insallah allah benim kardesimin yuzunede guler.....allah herkesi kurtarsin

roza abdulayeva
roza abdulayeva - 12 yıl Önce

teşekkür ederim kardeşinize geçmiş olsun allah en kısa sürede kavuşturur inşallah...bilgi almak isterseniz ulaşabileceğiniz numara...05350393239....türkiye trabzon

roza abdulayeva
roza abdulayeva - 11 yıl Önce

çok merak ediyorum kardeşiniz kurtuldumu cevap yazarsanız sevinirim

Aysuhan Durna
Aysuhan Durna - 10 yıl Önce

benim canımın yarısı da orada suçsuz tere yatıyor.o orda ben burda mahkumuz.bu mektubu okurken çok ağladım aynı işkenceyi eminim diğer türk vatandaşları gibi o da görüyordur...düşünmek bile istemiyor ölmeden önce onu görmek en azından sesini duymak istiyorum.ahh gönlümün tek sahibi dilerim allah tan seni görmeden canımı almasın..her nerde olursan ol kalbim seninle..seni seviyorum..lüften yetkililerden rica ediyorum ordaki türk vatandaşlarımızı kurtarsınlar ordan lütfen yaaa

aysuhan demir
aysuhan demir - 10 yıl Önce

hanım efendi eşinizi niye almışlar bi anlatabilseydik memnun olurduk

roza abduldyeva
roza abduldyeva - 10 yıl Önce

kardeşiniz kurtuldumu

Ozlem
Ozlem - 9 yıl Önce

merhabalr bizimde yakınımızda tifliste ceza evinde haber alamıyoruz lütfen yardımcı olunan

burak çakır
burak çakır - 8 yıl Önce

bende gidip geldim bi kaç sefer gürcüye evet orda bu tür vakaları dinledim...haksız yere yatamların sayısını binlerle ifade ediyolar..buna bi son verilmesi gerek.