M. Kemal AYÇİÇEK- 18 Mart 2013
Yeşilce köyünde İstiklal Savaşı Gazi’lerinden Merhum Hacı Ali Özyurt’un oğlu Polat Özyurt’un cenazesindeydim. Hava soğuk, esintili ve öyle Nisan yağmurlarına benzemeyen de inatçı bir yağmur altında, dini vecibemizi yerine getirirken, cenazeye katılan tüm insanların yüzlerine baktım çaktırmadan, süzdüm de bir süre aslında tamamını tanımam gereken insanların bir kaçını tanıyabildim! Mehmet Ali, Aziz, Yakup, Ahmet Erdem..
Babamın dayısının oğlu merhum, dolayısıyla bir akrabalık bağımız var ama dağınılmış Türkiye’nin dört bir yanına, tanıyamıyor olmam ondan, zira onca akrabamın her birini ilk kez bu cenaze vesilesiyle görüyorum, Türkiye böyle bir ülke ne yazık ki! Kimi Mersin’den, kimi Muş’tan, kimi Ankara’dan, çoğu İstanbul’dan, Samsun’dan, Terme’den gelmişlerdi. Cenazeyi defnedeni sırasında bile aklım hep şu “Çözüm süreci”ndeydi.
Kardeşim bir paylaşımda bulunmuş Facebook’tan, diyor ki; “Çanakkale'de Şehit Düşen Askerlerimizin Etnik Kökenini Bilemem, Fakat Bildiğim Tek Şey hepsinin Kanının Kırmızı Olduğudur..” bu paylaşımın altında da, Ahmet Yapındı bir yorum yapmış ve o da diyor ki; “ Sevgili MÜCAHİT, O zaman 'ETNİK KÖKEN' diye birşeyi kimse SORMUYORDU !...Herkes, tehlike'de olan ve göz dikilen 'ANAVATAN' topraklarını, yaşadıkları toprakları... 'KORUMAYA' yabancıların 'KÖLESİ' olmamaya, beraberce GİTTİLER !.. Paylaşımınız İÇİN, sonsuz TEŞEKKÜRLER..” Tüm şehitlerimize Allah’dan rahmet, tüm şehit ailelerine sabırlar dileyerek şimdi gelelim şu benim başlığa..
Nerden çıktı bu “Kamçı” da ne diyenleriniz, “kamçı” ile “Türkiye” de “ne iş” diyenleriniz de olabilir, açacağım tabi ki de ama önce, Türkiye çevresini, bundan on yıl öncesinde hele bir düşünün, çok etraflıca düşünmeye de gerek yok aslında, bakın Doğu’da İran, Güney’de Irak ve Suriye var değil mi? Peki, siz şu Irak’ta Saddam döneminden, Suriye’de de Esed ve babası Hafız Esed zamanından da alın, o ülkeler de “Kürt” varlığından haberdar mıydınız?
Dünya’da Kürt nüfusu rakamlar belki net değildir ama Vikipedi’ ye göre şöyle sıralanıyor; Kürtler, Türkiye’de Zazalar da dahil 15 milyon, İran’da 4 milyon 119 bin, Irak’ta 4 milyon 347 bin, Suriye’de 1 milyon 411 bin, Afganistan’da 200 bin, Azerbaycan’da 6 bin 100,İsrail’de 100 bin, Lübnan’da 75 bin-100 bin arası, Gürcistan’da 40 bin, Ermenistan’da 45 bin, Türkmenistan’da 50 bin, Almanya’da 500-600 bin, Fransa’da 100-120 bin, İsveç’te 25-30 bin, Hollanda’da 70-80 bin, İsviçre’de 60-70 bin, Avusturya’da 50-60 bin, Birleşik Krallık’ta 25-80 bin, Danimarka’da 8-10 bin, Yunanistan’da 20-25 bin, ABD’de 15-20 bin ve Kanada’da da 6 bin kişi.
Şimdi böyle bir tablo ile Türkiye’nin komşularına, yani Türkiye’den sonra en büyük Kürt nüfusunun yaşadığı İran, Irak ve Suriye’ye baktığımız da, kapitalizmin “böl-parçala-yönet” politikasının tipik bir uygulama alanıdır yer yüzün de bu parçalılık hali. Kürtler arasında nüfus orantısına göre, en iyi yetişmiş, yani Dünya’yı okuma anlamında, algı ve gelecek perspektifine sahip Kürtleri haliyle Türkiye’deki Kürtlerdir! Yani Türkiye Kürtleri, Dünya’daki tüm Kürtlerin ağabeyleri, en fazla gücü elinde bulunduran, en yetişmiş, en kabiliyetli, en çok oy sahibi, en etkili sözcüsü ve hak arayıcılarıdır. Bunu tabi ki de nüfus yoğunluğunu dikkate alarak ifade ediyorum, yoksa benim bir araştırmam yok, reeldeki rakamlar üzerinden sadece bir zihin eksersizi sayabilirsiniz!
Peki sizce bu dört ülke Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de bölünmüş Kürtler, bu ülke haritalarını şekillendirenlerce, bu dört ülkede de ayrı ayrı birer “Kamçı” görevi görsün diye bilinçli olarak bölünmüş olmasın!? Hem petrol havzası olan bu ülkeler arasında, ola ki, bu haritaları yapanlara karşı “laf dinlememezlik” ederlerse, ya da bu haritaları çizen ülkelerin rotasından bir sapma eğilimi görülürse, o sapma görülen ülke için o ülkedeki Kürtler, “kamçı” görevi yapıyor olmasın!? Sadece zihninizde sizlerde bir egzersiz yapın ve aynı zaman da bu “kamçı” yı siz de kendinizce hele bir kullanmak isteyin bakalım, bugün ki tablodan daha farklı nasıl kullanabilirsiniz? Var mı buna bir itirazınız?
Şimdi Kürtlerin, “en” lerinin bulunduğu ülke Türkiye olduğuna göre ve bugüne kadar da elinde kamçısı olan ülkeler, hedef olarak hangi ülkeyi görüp te döveceklerdi? Türkiye değil mi? Türkiye, madem tüm Kürtlerin en yoğun olduğu bir ülkedir, o zaman bu Kürtlerin yer yüzündeki tüm sorunlarının ortadan kalkmasının öncülüğünü yapacak ülke de doğal olarak Türkiye değil midir? Türkiye, İran’la, Irak’la, Suriye ile rejimler açısından kıyaslanabilecek bir ülke midir? Türkiye, varsa bir sorun(!) ki Kürtler açısından, bu sorunları aşmaları için Kürtlere yardımcı olabilecek en önde ve sorumluluk alması gereken ülke olmaz mı? İşte, Türkiye, bu bilinç ve sorumluluğunun gereği şimdi, bugüne kadar olmadığı gibi bugün, “Çözüm Süreci” diyerek, bu öncülüğü, tüm Kürtlerin yer yüzündeki en yoğun nüfusunu barındıran bir ülke olarak tarihe karşı görevini yapmaktadır. Bu görevi hakkıyla yerine getirdiği zaman, sırf Kürt kartı ile Kürtlerin yaşadığı tüm ülkeleri hedef almış, o elinde “Kamçı” olan ülkelerin ellerindeki “kamçı”yı Türkiye eline alacak, ve “Kamçı” kınına konacak ve bir daha tehdit, tahdit gibi Kürt nüfusun yaşadığı ülkeler, hiçbir şekilde dövülemeyecek! Bu durum, hem Kürtlerin yaşadığı ülkeler için hem Türkiye için ve hem de Kürtler için daha saygı duyulacak bir sonuç olmaz mı?
Kürtler, bu “Kamçı” ifadesinden alınmasınlar, o sadece bir teşbihtir. Kamçı, direk Kürtler değildir, salt bu insanların yoğunluklarını, kendi Kapital emelleri için kullanan ülkelerin elindeki bir koz, ya da bir “maşa” gibi kullanıyor olmadaki argümandır. İşte Türkiye de, “Çözüm süreci” ile, o bu ülke coğrafyalarını, kendi çıkar ve menfaatleri için çizmiş ülkelerin elindeki “kamçı”yı, onların elinden alma mücadelesi ile, gerçekte halkların kardeşliğinin yeryüzündeki tecellisini tüm Dünya’ya gösterme çabasıdır. Bu “Çözüm süreci” salt, Türkiye’de muhalefetin tüm itirazlarının üzerindeki bir Dünya’ya karşı “Milli” bir duruş, yer yüzündeki tüm ezilen halkların, o ezilmişliklerine itiraz ve o ezilen halkların yeryüzündeki dirilişleri ile tüm halklarla eşitlikte hak ve hürriyetlerden aynı oranda yararlanma ve o güvenle paylaşıma ortak edilme adımdır. Türkiye bunu başardığında, yıllardır ülkemizde kan dökülmesini sağlayan o “kamçı”cı ülkeler, avuçlarını yalamak zorunda kalacaklardır. Bilmem anlatabildim mi? Kalın sağlıcakla.