M. kemal AYÇİÇEK – 4 Mart 2013
Kimle konuşuyorsam, bu illa siyaset anlamın da değil elbette, her hangi bir sohbet sırasında da melesa “Türkiye’nin durumu nasıl?” diye girdiğiniz bir sohbet de, adamlar ağzını açıyor, kafaların da ne var ne yok tümünü bir çırpıda ortaya döküyorlar, dinliyorum sadece, ardından bir tek soru soruyorum, “Bu ülke de bugün başbakan olmak ister miydiniz?” diye, o an sanki az önce o kunuşmaları yapan insan o değilmiş gibi, “yoo, hayır, neden başbakan olayım, olmam” cevabını alıyorum. Madem, sen başbakan olacak yüreği kendin de göremiyorsun, o zaman ne diye iki saattir atıp tutuyorsun be adam?
Hangi siyasi görüşten olursanız olun, farketmez her hangi bir yerde sohbet ederken, mesela sizlerde yanınızda o sohbet ettiğiniz insanlara hele bir sorsanıza, “Bu ülkede başbakan olmak ister misin?” diye size ne cevap veriyorlar? Bu empatinin bir benzerini, hani bu ülkede sırf gece evine gelen silahlı kişilere, evinden erzak veriyor diye “teröriste yardım ve yataklık” ediyor gerekçesi ile , tutuklanan, yargılanan ve hüküm giyen insanların var olduğu 1996 yılındaki bir gezim sırasında Süphandağı’nın oradan geçerken, Ağrı-Bitlis karayolu’nda, Patnos’tan çıkarken dikiz aynasında gördüğüm bir kadın ve 3 çocuğun durumunu o anda düşünürken yapmıştım.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di, Genel Kurmay Başkanı da Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı. Tuttum o kadının yerine tek tek bu iki ismi koydum, hangisi o kadının yerinde olsaydı ve gece kapısına gelen silahlı insanların talep ettiği un, şeker, yağ, ekmek, ya da zeytini o silahlı insanlara vermezdi, kendimi de koydum o kadının yerine tabi, 3 çocukla o şehrin tam kenarındaki evde, değil Cumhurbaşkanı, değil Genel Kurmay Başkanı, mezardan tarihin en anlı ve şanlı kahramanlarını çıkarıp, o kadının yerine koyun, hangisi vermezdi istenenleri? Ama o 3 çocuklu kadın, o istenenleri verdi diye maalesef bu ülkede yargılanabildi, yetmedi, hükümlü oldu, cezaevlerine atıldı. Bunlar, yapıldı bu ülkede ve bunu yapanlar, elbette “görev bilinci” içinde yaptı bunları. Şimdi bir insan olarak, hangi biriniz, böylesi bir durumda o kadının yerinde olup, yargılanmayı bir Hukuk Devletine yakıştırabilirsiniz? Ben yakıştıramazdım mesela.
Şimdi sanki çok normal bir Demokratik bir ülkedeymişiz gibi, normal olmayan durumlarla karşılaşılınca hemen mangalda kül bırakmayan bir yapımız var, hele de siyasetçilerimiz de ama her şey an be an değişip, dönüşürken, onca bilişim ve teknolojinin nimetleri hayatı daha şeffaf hale getirirken, değişmeyen siyaset anlayışımız ne yazık ki hala sürebiliyor. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun koltuğunda oturan Mustafa Destici, “çözüm süreci”ne muhalif, twitter’da şöyle diyor, “Ne garip bir medyamız ve kamuoyumuz var tutanakların içini değil de kimin sızdırdığını tartışıyor.” Ardından da ekliyor, “Adına İmralı Görüşmeleri dedikleri apo ile müzakere süreci Türk Milleti'ne tuzak hükümete komplodur.” Olay bu mudur yani? Şimdi Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu hayatta olsaydı, olaya böyle mi bakardı? Sanmıyorum. Demek ki hakikaten bizdeki siyasetçiler bile Türkiye’nin gündemini izlemekte veya takip etmekte bizar olabiliyor ve günü kurtarma güdüsü ile siyaset yapıyorlar. Oysa siyaset, günü kurtarma mıdır yani?
Görebildiğim şu, siyasi ikballerinin “Çözüm süreci” ile birlikte, tüm varlık nedenleri ile birlikte ortadan kalkacağı korku ve kaygısını taşıyan tüm siyasetçiler, panik halindeler. Destici de onlardan biri haline mi gelmiş acaba? Şunu aklım almıyor, “Çözüm süreci” denilen olay, eğer gerçekleşirse, bu ülke de “ savaş” değil de “barış” galip gelirse, bundan bu ülkede siyaset yapan insanlar neden gocunsun ki, bundan mutluluk duymaları gerekmez mi? Hem böyle bir süreçte, negatif algılara yol açacak bir konumda siyaset yapmakla pozitif bir algıya sebep olacak bir tarafta yer almak, siyaseten de daha akılcı ve daha mantıklı bir yol değil midir? Yani siyasetçiler, hep kavganın, hep kargaşanın devamı olacak bir tarafta nasıl yer alabilir? Bu siyasetçiler için, milletin huzuru ve sükunundan o oturdukları koltuklar çok daha mı önemlidir? Bu koltuklar, bulunmaz hint kumaşı mıdır? Bu nasıl bir dünyevi haz ve zevktir, buna anlam verebileniniz var mı?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Balıkesir gezisi sırasın da sivil toplum temsilcileriyle kahvaltı yaparken bir konuşma yapıyor, bu konuşmayı Cafer ağanın İssiyinun Nevzat yapmıyor, bu ülkenin 10 yıllık Başbakanı Erdoğan yapıyor, bakın neler söylüyor;
''TERÖR MESELESİNİ ÇÖZMEK İÇİN HER ADIM ATTIĞIMIZDA KARŞIMIZA ENGELLER ÇIKTI''
''On yıl içinde terör meselesini çözmek için her adım attığımızda karşımıza engeller çıktı, ne zaman adım atsak karşımızda duvarları bulduk, ne zaman bir girişimde bulunsak karşımızda hendekler bulduk, ne zaman harekete geçsek karşımızda provokasyonları, tahrikler, sabotajlar bulduk. Bunların hiçbiri bizi yıldırmadı. Ne önümüze örülen duvarlar, ne kazılan hendekler, ne provokasyonlar, sabotajlar bizi yolumuzdan çevirmedi”
Bu ülkede terör bitsin, annelerin göz yaşları dinsin diye bir başbakan kalkıp “baldıran zehiri içerim” diyebilecek kararlılıktaysa, o başbakana sadece “yeter ki başar, yeter ki terörü bitir, yeter ki bu ülkeye huzur gelsin, yeter ki artık anneler ağlamasın” demek gerekirken, hala, halasında neden bıyık olmadığını sorgulayanlar varsa buna ne buyuracaksınız? Böyle siyasetçilere ne diyeceksiniz?
Eskiden vardı, ağabeyim de yengemin o çocuklukta bize anlattığı “div” (dev) hikayelerinin etkisi ile sürekli bahsettiği “vampir”leri hatırlattı. O vampirler, kan içmeye doymadıkları için, en yakınlarına, en sevdiklerine bile normal bir insan gibi yaklaşıp, fırsatını bulduğunda da boynuna sarılıp, tüm kanını emiyor ve öldürüyor, öylece kendine yaşamı reva görürken o tüm sevdiklerini öldürüyordu. Şimdi “Çözüm süreci”ni sabote etmeye kalkanlar veya “çözüm süreci”ni çeşitli bahanelerle, destekliyormuş gibi yapıp, aslında çözümden yana bir adım atmayanlar, bu ülkeye barışın gelmesini samimiyetle isteyen insanlar mıdır? Bu ülke, bu çağda bu tür insanların hala siyaset yapabilecekleri bir ülke midir? Bu ülkede Barıştan yana olmayan hangi insan, kalkıp bu ülke de “ben başbakan olurum” deme hakkını kendin de görebilir? Var mı aranız da bu ülkeye başbakan olmak isteyen insan hala? Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet bahçeli hariç tabi! Kalın sağlıcakla..