,

Kitlesel Manipülasyon

Dünyada geçmişten günümüze güç sahibi olmak, hüküm sürmek bütün milletlerin, devletlerin en büyük gayelerinden biri olmuştur. Bu güce sahip olmak topluluğun fertlerinin daha iyi şartlarda daha güvenle varlıklarını sürdürebilmelerinin garantisini sağlar. Bu amaç uğruna en dost görünen ülkelerin bile aslında dost olmadığı, ülkelerin dostluğu değil sadece çıkar ortaklığı olabileceği klişesini hepimiz duymuşuzdur ve esasında yadsınamaz bir gerçektir bu. Peki bu kadar arzu edilen bu gücü sağlayacak olan nedir?

 

Aslında bu sorunun cevabı hemen her asırda yeniden şekillenmiştir. Tarih boyunca uzunca bir süre cebri gücün önemine inanılmıştı. Daha sonra silahların ve teknolojinin önemli olduğu kanaatine sahip oldu insanlık. Ancak 19. Yüzyıldan buyana artık gücün yeni ve çok farklı bir şekil aldığı kanaatindeyim. 

 

Artık insan gücüyle, silahla ve teknolojiyle ortaya bir güç koymaktan ziyade var olan güçleri yönlendirebilmek hükmetmenin yeni modeli oldu. Dünyada din, mezhep, ırk, siyasi görüş gibi birçok sebeple bir araya gelmiş kitlelerin varlığını biliyoruz. Bu kitlelerin birçoğunun gerek kişi sayısı gerek ekonomik gerekse silah yönünden ne kadar büyüyebildiği de görülmektedir. Yeri geldiğinde devletlerin başına önemli sıkıntılar açabilecek derecede büyük güçlere sahip olabiliyorlar. İşte böyle potansiyel güç halinde olan kitlelerin, gerek basın yoluyla gerek liderleri veya kanaat önderleri vasıtasıyla manipüle edilerek istenilen doğrultuda kullanılabilirliği dünyada güç sahibi olmanın günümüzdeki modelidir.

 

Buna en yakın örnek olarak ülkemizdeki PKK terörünü ve geçmişte yaşanmış olan sağ sol çatışmalarını gösterebiliriz. Hem PKK terörü hem sağ sol çatışmaları ülkemize büyük zararlar vermiş, binlerce insanımızı kaybetmemize neden olmuştur. Bu günlerde ülkemizde devletin yaptığı operasyonlar ve açılan davalar neticesinde her ikisinin de toplumumuza enjekte edilmiş fikirlerin mahsulü olduğu anlaşılmış ve bu fikirlerin arkasında kimlerin olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmıştır. Sadece ülkemizde değil dünyada da sistem böyle işlemektedir. Şii Sünni çatışmaları ve tüm mezhep çatışmaları buna örnektir. Birazcık geçmişe gittiğimizde hem bizi ziyadesiyle alakadar eden hem de dünyada sayabileceğimiz en büyük örnek olabilecek olay Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasıdır.

 

Biraz irdelediğimizde görürüz ki Bu büyük imparatorluğu yıkan asıl sebep savaşlar, ekonomi, toprak kayıpları değil, fikirlerdir esasında. Osmanlı Devletine en büyük zararı veren milli İsyanlar, Fransız İhtilalı ile hızla yayılan milliyetçilik akımının sonucudur. Bu fikir akımından yapısı dolayısıyla en büyük zararı Osmanlı Devleti görmüş ve yıkılmasında da büyük rol oynamıştır. “Fransız İhtilalı belli amaçlarla belli güçler tarafından aşılanan fikirlerle yapılmış amaçlı bir yönlendirme midir?” sorusuna konu hakkında çok hatırı sayılır bilgilere vakıf olmadığımdan teoriler üzerinden konuşmuş olmamak için yorum yapmıyorum. Ancak Fransız ihtilalı neticesinde yayılan milliyetçilik akımıyla Osmanlı Devletinde yaşayan milliyetlerin nasıl birileri tarafından kışkırtıldığını az çok hepimiz biliyoruz. Osmanlı bünyesinde olan birçok milliyetten insanların fikirlerinin şekillendirilip yönlendirildiğini ilköğretim ve lise kitaplarında bile okuduk hepimiz. 

 

Bütün bu örneklerde söz ettiğim vakalara sebebiyet veren güç her kimse devletlere bu kadar büyük zararlar verebilmek, bu kadar insanı katledebilmek, Osmanlı Devletinin tarih olmasında bu kadar büyük bir rol oynamak için kaç askerini feda etti acaba? Kaç mermi harcadı? Ne ilginçtir ki ne bir asker feda etti ne de tek bir mermi harcadı. Sadece toplumların içinde barınan ve çeşitli sebeplerle birlikte olup bir güç ifade eden kitleleri manipüle ederek kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeyi başardı.

 

Bazı güçlerin bu yöntemi kullanarak amaçlarına ulaşabiliyor olması çok acı bir gerçek esasında. İnsanların bu kadar kolay yönlendirilebilir olmasının tek sebebi düşünce dünyalarındaki boşluktur. İnsan beyni yapısı gereği fikir üretmek zorundadır. Hiçbir bilgisi olmayan, birçok konudan habersiz insanların bile çok uzak oldukları konularda fikir yürüttüğünü görmüşüzdür. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak” deyimi birçok kez karşımıza çıkmıştır günlük yaşantımızda. Tanıdığınız en umursamaz en boş yaşayan kişilerin dahi elbet bir görüşü vardır. Hiçbir görüşü yoksa bile yeterince özgürlük olmadığını savunuyordur. Yani her ne durumda olursa olsun, ne kadar az bilgiye sahip olursa olsun her beynin bir fikri olmak zorundadır. İşte bu çok tehlikeli bir nokta.

 

Doldurulmak zorunda olan bir fikir dünyası birkaç şekilde oluşur. Ben fikir yapılarını oluşumuna göre üç ayrı grupta inceliyorum. Birincisi sürekli ve doğru bilgilerle sentezlenerek sağlam bir zeminle oluşturulur. Bu şekilde oluşturulmuş bir fikir yapısı kolayca yönlendirilemez. Çünkü doğruyu yanlışı kendi ayırt edebilecek donanıma sahiptir. Her hangi bir fikre ya da gruba aşırı bağlılığı ve dogmatik fikirleri olmadığı için yanlışa yönelme olanağı düşüktür. Başkaları tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda manipüle edilip yönlendirilemez bir akıl yapısına sahiptir. İkincisi ise kimseye bağlı olmadan kendi halinde biraz cehalet içindedir. Bu, yanlış ve eksik bilgilerle yanlışa yönelebilme riski yüksek bir fikir yapısıdır ancak yine de fikirlerini başkaları değil bilgisi yettiğince kendi şekillendirir. Üçüncü ve en büyük tehdit unsuru olan gruptaki insanlar ise ya küçük yaştan beri hiç araştırmadan öğrenmeden bir fikir çerçevesinde yetiştirilmiş kişilerdir. Ya da uzun süre zihnini hiç doldurmamış veya ikinci grupta ele aldığım kişiler gibi zihinlerini eksik, yanlış, tutarsız bilgilerle doldurmuş ve belli bir yaştan sonra birileri tarafından herhangi bir düşünceye veya gruba kolayca dahil edilmiş kişilerdir. Bu insanların fikir yapıları dogmatik bir şekilde bazı kişilere partilere gruplara bağlı olan fikir yapılarıdır. Bu haldeki kişilerin düşünce yapıları, bağlı oldukları grupların veya fikirlerin önde gelenleri, kanaat önderleri aracılığı ile birilerinin istediği gibi yönlendirebilir haldedir. İşte yazımda ele aldığım ve dünyada gücün yeni şekli olan sistem bu üçüncü grupta anlattığım gibi oluşturulmuş fikir yapıları sayesinde işliyor.
 

Sonuç olarak görüyorum ki dünyada gücün kaynağı doldurulmak üzere bekleyen boş zihinlerdir. Eskiden beri eğitimin önemini anlatan bir sürü klişe sözler duyardım. Karşı çıkmazdım hiçbirine ama çok da ciddiye aldığım söylenemezdi. Ancak son yıllarda artık dünyayı bilgi sahibi olanların olmayanları kullanarak yönettiğini apaçık görüyorum. Ülkemizde yaşanan PKK terörü ve Sağ sol çatışmaları diye iki örnek vermiştim. Hadi PKK ne kadar üyelerinin çoğu kandırılmışta olsa zaten devlet düşmanı bir yapılanma. Ancak sağ sol çatışmaları çok acı ve ibretlik geliyor bana. Düşünüyorum da her iki tarafta esasında canı pahasına ülkesi için mücadele ediyordu. Ülke için canı pahasına mücadele eden insanların oluşturduğu ve büyük bir güç ifade eden iki kitlenin zihinleri manipüle edilerek ülke için ülkeye verdiği zarar. Akıl alır gibi değil. 

 

Bizlere düşen zihnimizi başkalarının doldurmasına izin vermemektir. Doğruyu birilerinden olduğu gibi almak yerine doğru bilgiler ışığında mantık çerçevesinde kendimiz şekillendirmeliyiz. Yanlış düşünen, yönlendirilmiş veya kandırılmış olduğunu düşündüğümüz insanlara da kendi doğru bildiğimizi anlatmak değil, onları kendi doğrularına kendilerinin ulaşması için yönlendirmektir bize düşen. Balık vermeyip balık tutmayı öğretmek misali. Böyle olmalı ki bayat ve sabit fikirler yerleşmesin. Fikir zenginliği sayesinde daha sağlam daha eksiksiz doğrulara ulaşılsın. Günümüzde hem birey hem devlet olarak başkaları tarafında yönetilemez olmanın yolu budur.
YORUM EKLE
YORUMLAR
Palmiye yayınları
Palmiye yayınları - 11 yıl Önce

Palmiye yayınları olarak gazeteci, yazar, şair arkadaşlarımıza bir imkân sunuyoruz. Destekli yayıncılık kapsamında yazılarınızı kitaba dönüştürebiliriz. Siz yazın biz basalım yayınlayalım. Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen iletişime geçiniz.
İletişim bilgilerimiz:
bilgi@palmiyeyayinlari.com
https://www.facebook.com/palmiyeyayinlari
Tel: 0555 2915061-0539 3602045