Gelenek haline geldi ya ülkemizde yılları bazı isimler koyarak değerlendirmek. Örneğin geçen yıl, Mevlânâ'nın 800.doğum yılı olan 2007 UNESCO tarafından dünya Mevlânâ yılı ilan edilmiştir. . "Gel, Gel, ne olursan ol, gel! İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!" diyebilen bilge Hz. Mevlana, doğumunun 800.yıldönümünde ona ithaf edilen bir yıl boyunca anılacaktı. Anıldı da!
Anıldı da ama ne kadar etkili anılabildi. “İnsan yaratılmışların en şereflisidir düsturuyla; her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlâna sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür”. Tam da Globalizmin tartışıldığı günümüzde tam da ihtiyaç duyulan bir aşık, derin bir meşuk değil mi? Kültür Bakanlığı, belki de bakanlıklar değişikliğe uğradı diye biz ülkemiz genelinde tam hissedemedik Mevlana yılının önemini, kavrayamadık mana ve ehemmiyetini. Keşke, tüm okullarımızda tüm kahvelerimizde, tüm kalabalık salonlarda O’nu layıkıyla anabilseydik. Ama, gönlümce bir Mevlana yılı ne yazık ki yaşayamadık!
Tam da insanların buhranlı olduğu şu son yıllarda, küresel krizlerin her bir bireyi etkilediği günümüzde, uslanmaz nefsimizin talep ve isteklerine gem vurabilmeyi, O’nun ışığında körleyebilseydik, ne güzel olurdu. Her bir deyişinden ciltlerce kitapların yazılabileceği, insanı, irfanı, aşkı, sevdayı, ve elbette hak’kı, o’nun anladığı gibi anlayabileceğimiz toplantılarda, seminerlerde, konferanslarla tüm salonlarımız doldurulabilseydi. Ama olmadı, olamadı. Yazık edildi koskoca Mevlana yılına, yazık!
Aslında koskoca Mevlana için benim gibi bir fakirin yazı yazması bile bana çok görülebilir, ama isterdim ki her yazı yazanda bir yazısında “Mevlana” dan bir şeyler yazabilse ve yazısının ulaştığı kesimlere, ufacıkta olsa bir mesaj iletebilse. Çünkü, Mevlana’nın mesajlarına toplumumuzun çok ihtiyacı var diye düşünüyorum. Devlet, laikliğimize helal getirmeyecek şekilde bu ruhu yaygınlaştırmak için keşke biraz daha fazla gayret sarfedebilseydi. Sadece bir “vuslat” gecesi ile Mevlana’nın anılıyor ve geçiliyor olmasına yazık dedim. Gerçi, isteyen olduktan sonra şimdi eskisi gibi değil, mesnevileri karıştırmaya gerek yok. İnternet, istenilen tüm bilgiyi özetiyle veriyor.
Vikipedi’de http://tr.wikiquote.org/wiki/Mevlana bölümünde yer alan beyitlerden sadece birkaç örnekten alacağımız o kadar dersler varki, bir de siz bakın istedim.
“Başta dönüp koşan nice bilgiler, nice hünerler vardır ki, insan onunla baş olmak isterse, baş elden gider. Başının gitmesini istemiyorsan ayak ol.
Başkalarına imrenme, çok kimseler var ki senin hayatına imreniyorlar.
Beri gel, beri!
Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik?
Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
Bir adamın camilere alıştığını görürseniz, imanlı olduğuna şahitlik ediniz.
Bir katre olma, kendini deniz haline getir
Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin.
Bir kimseyi tanımak istiyorsan, düşüp kalktığı arkadaşlarına bak.
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez.
Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.
Birşeyi bulunmadığı yerde aramak aramamak demektir.
Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini.
Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil.
Bütün kâinat birbirine sevgi ile bağlanmış.
Sevgini vermesini öğren.
Çünkü gönlün anlasın ki hepsine yer varmış.
Sevgisiz insandan dünya, unutma ki korkarmış.
Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?
Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?
Büyük Allah’tan bizler niye terbiye isteriz? Çünkü terbiyesizler, Allah’ın lütfundan mahrumdurlar. Terbiyesiz, yalnız kendine kötülük etmez, bütün utanç ve erdem ufuklarını ateşler.
Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.
Kadınlarda hayvani sıfat fazladır. Çünkü kadın koku ve renge fazlaca meyleder.
Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
Kargalar gülistanı işgal ettiklerinde bülbüller siner ve susar.
Kendi körlüğünü tedavi etmeye çalış, yoksa alem hep O'dur, fakat O'nu görecek göz olmalıdır.
Kır oğul zinciri; hür gez, hür konuş,
Yok mu altından gümüşten bir kurtuluş?
Kim benliğinden kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmayan herkese dost kesilir. Nakışsız ayna olur, tüm nakışlar onda seyredilir.
Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur. Kıskançlık ateşten meydana gelir.
Kim sabrederse rızkı gelir ona. Aşırı hırsla çalışma ve çabalama sabırsızlıktır.
Kim zahmet çekerse defineyi elde eder.
Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür.
Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.
Kötü zanda bulunan kişi çirkindir. Aslında o kendi içini vurur karşıya.
Kötülerin övülmesi arşı titretir.
Kötülük insana tamahtan gelir. Kanaatten kimse ölmedi, hırsla da kimse padişah olmadı.
Kızgınlıkla gönüllere ateş saldın mı, cehennem ateşinin aslı oldun gitti.
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
Kötü huy kılavuzun oldukça mutlu olacağım sanma! Sen sabaha kadar gaflet uykusundasın, ömür ise kısadır. Korkarım ki,sen bu uykudan uyanınca gündüz olur.
Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Şaşılacak olan odur ki bu kuzu, kurda gönül bağlamış, aşık olmuştur.
Kadın bir Nur’dur sevgili değil, kadın yaratıcıdır yaratılmış değil...”
Elbette bu kadarla sınırlı değil ama benim yerim daha fazlasını buraya taşımama izin vermedi. Hoşgörünüze sığınarak, kalın sağlıcakla.
Not : Bu yazım aynı zamanda www.kuzeyhaber.com , www.hizmetgazete.com, www. haberajans.org ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.(mka)