,

Müphemlik, her dinde vardır


Bir önceki yazının devamı olarak

Müphem mefhumlar (3/15)

Burada çeşitli uydurma hadislerden  ve halk arasında çok yaygın her tür hürafeden söz etmeyeceğiz. Bu konuda yazılmış bir çok eser mevcuttur.

Yurdumuzun çeşitli yörelerindeki gözlemlerim, yaptığım anketler sonucu aldığı din eğitimine orantılı olarak toplumdan soğuyan insanlar gördüm. Bu insanlar yüzde 94’ünün Müslüman olduğu bir ülkede kendilerini garip düşünüyor ve (Bozulmuş, dejenere olmuş günahkar) toplumdan soyutluyorlar. Bunda kıyametle ilgili müphem mefhumların hafızalardaki etkisinin rolü küçümsenemez. Zaten kıyamet koptu, kopacak , “bütün alametleri zuhur etti”, hatta “falanca adam mehdi olabilir” veya “şimdi isa mesihin gelme vaktidir” inancıyla kıyameti bekleyen insanlardan eğer bir de dini tam anlamamışsa  bundan fazlasını beklemek çok yanlış olur. Burada şunuda belirtmek gerekir ki:
 
Din eğitiminin ruh sağlığında olumlu etkiler yapması gerekirken daha çok taassuba meyyal insanlarda bu tür teşevvüş vakalarına rastlanması çok gariptir. İstanbul İlahıyat Fakültesi Psikoloji hocası Ömer Çam beye “Dini teşevvüş” nedenlerini sormuştum. Bunları bana dört madde halinde sıraladı;
a-      Bilgisizlik
b-      Yanlış telkinler; Batıl inançlar ve bazı tarikatların aşırı yönlendirmeleri.
c-      Dünyevi ihtirasların sonsuzluğu; Tatmin edilemeyen arzu ve taleplerin verdiği huzursuzluktan rahatsız olan (insanın) süblimasyon iştiyakı.
d-     Bazı alışkanlıkların müzminleşmesi ; çocuklukta ve göreneğe bağlı olarak yerleşen adetler, batıl itikatlar, hikayeler.      

İnsan, doğası gereği meraklı bir varlıktır. Dini mefhumlarında soyut olması bu mefhumları merak konusu yapar. Dininde daha samimi olan ergenlik öncesi çocukta (Din psikolojisi, Neda Armaner) bu merak daha samimi ve suistimale de o kadar müsaittir. Ayrıca biliyoruz ki, “oyun çağında çocuğun kazanacağı ya da yitireceği değerler ömür boyunca etkisini gösterecek kadar önemli kabul edilmektedir”.(İnsan ve eğitim, Sabahattin Erdener)

Bunun yanında “Bilimsel araştırmalar, insan zekasının üçte ikisinin okulöncesi çocukluk çağında geliştiğini ortaya koymuştur”(A.g.e) ki, cami eğitiminin ebcet gibi esrarlı eski Arap putlarının isimlerinden oluşan tekerlemelerle  başlatıldığı düşünülürse, halkın Din denince: Sihir, büyü, cifir, tütsü kokusu ve mezarlıkları hatırlaması elbette yadırganamaz.
 
Her şeye rağmen Türkiye büyük bir değişmenin eşiğindedir. Ülkemizde kağnı yanında hasat makinesinin, ananevi elbiseli gelinin bir Avrupa markalı araba içinde damat evine gitmesini, ilacın yanısıra muskanın kullanılması hallerinin içinde  bulunduğu değişmenin en belirgin işaretleri sayabiliriz. Daha bir çok örnek şunu göstermektedir ki; Modern ve rasyonel inkılaplar karşısında eski adetlerin ağırlığı kaybolmaktadır.(Sosyal Adet ve Gelenekler.sh.17, Nermin Erdentuğ)

İnsanoğlu, ani değişimlere yapısı itibariyle karşıdır. Bu nedenle statik bir din anlayışı, insana daha sağlam ve rizikosuz gelmektedir. Harutla- Marut, Dabbetül’az, Ye’cüc-Me’cüc gibi dinde temel bulabilen her mefhum, denize düşmüş birer çakıl taşı gibi etrafını saran yosunlar dolayısıyla görünemez olmuşlar,  İsrailiyat pervaneler gibi İslam ışığını sarmış ve onu ancak garip hareler halinde aydınlatabilen bir ampule çavirmiş.
 
Din adamlarımızın eskiye ve eski alimlere hürmetinden de kaynaklanan bir anlayışla yeni yorumlardan kaçınmaları, onun saflaştırılmasında bir büyük engel oluşturuyor. Burada şunuda belirtmemiz gerekir ki, müphem mefhumların eğitimde oynayacakları rol çok büyüktür. 1982 Anayasasıyla artık her Türk vatandaşının din eğitimi görme durumunda olması sevindiricidir. Ancak, gönül isterdi ki her müphemi hurafe sayma anlayışından vazgeçip, Din eğitimin de müphem mefhumlardan da merakları giderecek ölçüde söz edilsin. Müphemlik, her dinde vardır. İslam’ın en son ve en mükemmel din olması durumu da düşünülürse, Müphemlere de  o derece açık olduğu yadırganamaz. Vahiye dayalı bir dinin pozitif bilime uyma zorunluluğu düşünülemez. Aksine, pozitif  bilim geliştikçe vahiler, yeni yorumlar kazanacak ve bilim daha gerçeğe yaklaşacaktır. Yeterki biz vahyi, çağın bilimsel avantajlarıyla yanlışsız ve samimi yorumlayabilelim. İlahi kanun, madem ki kainata egemendir, o halde her  bilimsel gerçek ilahi iradeye uygun düşecektir.
 
 yazının devamı için tıklayın

YORUM EKLE