Doktorum Çatak!
Artık Ankara suyolu oluyor onlar için, filmler, tahliller ve ciğerlere operasyon. Akciğerinden o sözü edilen kitleden bir kavanoz dolusu alınıyor, patolojik tahliller için ardından Dr. Kavukçu buna, “Şimdi git, sigara, kahve ve egzoz dumanından uzak dur, temiz hava da ol, ciğerlerin de hala lekeler var unutma” diyor. Dikleniyor Dr.Kavukçu’ya, “Sigara, kahve tamam da ben egzoz dumanından nasıl uzak duracağım, nereye gideceğim, temiz hava nerde var?” diyerek, hani biraz olsun Doktordan taviz koparmak istiyor ama olmuyor. Dr. Kavukçu ona, “Git yaylalara, bilirim ben Karadeniz’i, yaylalar hep temiz hava” diyerek Ali Asım’a taviz vermiyor! “Bir ay sonra da kontrole gel” diye de arkasından tembihliyor.
M. Kemal AYÇİÇEK
Yıllar yılı aynı yolları her gün üşenmeden gidip dönüyor. Sabahın erken saatlerinde tek başına yola giriyor, ikindi vakti de hiç aksatmadan tekrar evine geri dönüyor. Ondaki zor kimseler de yok! Sanırsınız ki “otomobil sürme manyağı” ama değil, onun zoru daha başka. Bir iki derken arkası gelmeyen gitmeler ve gittiği yerden geri gelmeler. Tam yedi yıl sürdürdü bu alışkanlığını(!) sonra o gidişleri her günden artık hafta da bir güne indirdi, malum hayat şartları…
Sıradan arkadaş sohbetlerinde rastlamışsınızdır mutlaka, tanıdıklarınızın veya onların çok yakınlarından birinin çok aniden, kimsenin anlamlandıramadığı çok kısa bir sürede Kanser hastalığı yüzünden vefat ettiği konuşmalarına. Kimse başına çağın vebası olarak nitelenen böylesi illet bir hastalığın insanlara neler yaşattığının farkına bile varamıyor. Hele o hasta denilen insan biraz da kendini gizliyor, o hastalıkla cebelleşirken, sağına, soluna, en yakınlarına bile söylemekten çekinip, kendine bir Dünya kuruyor! İşte yazıya girerken söz ettiğim Ali Asım, onlardan biriydi. Biriydi diyorum çünkü o Hasta haneler de eşinin arasından sekerek, kimi zaman eşine yetişemediğin de kollarını iki yana açıp hiddetle “azman” diye bağırıp, merdivenlere çökerek, eşini protesto ettiği çok anıları olmuştur. Ter, kan için de kalarak hem de, yıllarca Hasta hane kapılarından medet ummuşlardı.
Aslında ayaklarındaki ağrılar yüzünden önce ortopedi kliniklerinden başlamışlardı işe sonra ortopedi de yapılan tahlillerin sonunda verilen tedavinin işe yaramaması, ardından kana karışan bir iltihabın iç hastalıklarının alanı olarak oraya yönlendirilmesi ile sürüyor. Çekilen filmler, yapılan tahliller il sınırlarını aşıp Ankara’ya kadar uzatıyor işi. Film sonuçları ona “ciğerinde kitle” var denilerek, adını bile anmak istemediği “Kanser’in edeplicesi”nin söylendiğini anlatıyor Ali Asım. Trabzon’dan Ankara’ya gidip, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. Şevket KAVUKÇU’ dan allem edip, kellem edip randevu alıyor. Tabi, önün de “azman” dediği eşiyle birlikte.
Artık Ankara suyolu oluyor onlar için, filmler, tahliller ve ciğerlere operasyon. Akciğerinden o sözü edilen kitleden bir kavanoz dolusu alınıyor, patolojik tahliller için ardından Dr. Kavukçu buna, “Şimdi git, sigara, kahve ve egzoz dumanından uzak dur, temiz hava da ol, ciğerlerin de hala lekeler var unutma” diyor. Dikleniyor Dr.Kavukçu’ya, “Sigara, kahve tamam da ben egzoz dumanından nasıl uzak duracağım, nereye gideceğim, temiz hava nerde var?” diyerek, hani biraz olsun Doktordan taviz koparmak istiyor ama olmuyor. Dr. Kavukçu ona, “Git yaylalara, bilirim ben Karadeniz’i, yaylalar hep temiz hava” diyerek Ali Asım’a taviz vermiyor! “Bir ay sonra da kontrole gel” diye de arkasından tembihliyor.
İşte Ali Asım, Trabzon’a döndüğü günün sonrasında başlıyor Araklı’nın Çatak diye bilinen yerleşime gitmeye. Her gün bıkıp usanmadan gidiyor bir ay boyunca Çatak’a ve otuz kadar aynı doktorun hastası ile bu kez kontrol için gidiyor Ankara’ya, Azman da yanında tabi. Yine filmler çekiliyor, sıra buna geliyor, Dr. Kavukçu bir filme bakıyor bir Ali Asım’a bakıyor, sonra da “sen ne yaptın bir ay boyunca neredeydin?” diye soruyor. Ali Asım, buradan sonrasını şöyle anlatıyor;
“Bana öyle sorunca eyvah hapı yuttum sandım, titremeye başladım, dizlerimin bağı çözüldü. Bir anda odadan kaçmak geldi içimden ama doktorun suratı çok ciddi, ben durumun çok vahim olduğunu sanıyorum. Meğer, o benle kontrole gelen herkesin filmleri bozuk çıkarken benim filmim temiz çıkmış, doktor onun için bana ne yaptığımı soruyor. Rahatladım, anlattım. Benim doktorum Çatak dedim ona, çünkü kimselere söylemeden her gün gittiğim yer bizim Çatak’tı işte. Oranın havası ciğerlerime bayram ettirdi. Oradan dönünce de 2002 yılından itibaren tam yedi yıl boyunca her gün hiç aksatmadan çıktım 45 kilometrelik yoldan Çatağa. Çatak’tan taş çatlasın Tilkibeli’ne kadar çıkıyorum, Tilkibeli’ni üste atınca nefesim darlanıyor, geri dönüyorum. Bizim kitle iyi huylusundanmış tabi. Ama bana “erken yakaladık” dediler. O yedi yıldan sonra artık hafta da bir gün çıkabiliyorum Çatak’a. İki-üç saat kalıyorum, Mollamahmudun suyu yani diğer bir deyimle Cevizin suyunda abdest alıp, namazımı kılıyorum, yemeğimi yiyorum, çayımı içiyorum geri dönüyorum. Ama şimdi ki sağlığımı kesinlikle Çatak ve havasına borçluyum. Kendimi şanslı hissediyorum, keşke tüm hastaların da aynı imkanı ve fırsatı olabilse. Çekmeyen bilmez, bu hastalık moral, sağlıklı bünye ve temiz hava bir de çevrende insanların konuşmalarına kulak tıkamayı gerektiriyor. Allah, tüm hastalarımıza şifalar versin” 
Bir Çatak gezisine ben de eşlik ediyorum Ali Asım’ın, yol boyunca tanımadığı insan yok neredeyse, kimine kendisi selam veriyor, kimi yerler de ona el sallıyorlar. Çatak, Trabzon’un araklı ilçesinden Pazarcık Turizm Merkezi’nin hemen altında bir dere çatması olan yer. Tarihi İpek yolu güzergâhında bulunan ve eskilerde yaylacılık yapılırken hanları ile de bilinen bir konaklama yeri. Buradaki hanlarda bir gece de ben kalmıştım, kaldığımız hanın her iki yakasından akan derelerin sesini hiç unutamıyorum. Müthiş bir duyguydu ve yol yürümüşlüğün verdiği yorgunluğuma ilaç gibi gelmişti. Hanlar, şimdi otel odalarına dönüşmüş olsa da eski nostaljisini koruyor hala Çatak.
Güncelleme Tarihi: 02 Mayıs 2020, 06:53
YORUM EKLE
YORUMLAR
SIRADAKİ HABER
dani̇el rei̇d alfa yayinlarinda çikan detoks isimli ki̇tabinda der ki̇=kan ki̇rleni̇r ki̇rleni̇r önce yorgunluk sonra kalp kri̇zi̇ en sonunda kanser oluruz der kanini temi̇zle kanserden kurtul. ali̇ ci̇n
yukaridaki̇ yazi da bi̇ze kanimizi temi̇zleyi̇nce kanserden kurtulabi̇leceği̇mi̇zi̇ söylüyor sağ olasın dani̇el reid sağolasın m.kemsl ayçiçek sağolasın sayın editörüm okuyanlara dinleyenlere de selamlar olsun