Giresun’un Alucra ilçesindeki Arda mağaraları, araştırılmayı bekliyor
Tülay Dolu/Alucra
Giresun’un Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün internet sitesinde adına rastlayamadığımız ama yerel haberlerin bulunduğu Alucra sitesinde “yeni bir mağara bulundu” denilen Arda Mağarası için çağrı da var. “Arda Mağaralarımıza Uzman Ekiplerin Araştırması Dileklerimizle” bir dilek aslında..
.
Giresun’un Kültür ve Turizm Müdürlüğü web sitesinde “mağara turizmi” adı altında yer alan tek bir mağara var o da Espiye Yeniköy Mağarası, ama Arda Mağarası’nın varlığına ait bir bilgide verilmiyor. Tek Mağara hakkında ise;
“Espiye YENİKÖY MAĞARASI: Espiye İlçesi’nin 33 km güneyinde, avluca ve Yeniköy Köyleri arasındaki Karadona Deresi batı kenarında yer alan ve içinden çıkan suyun yedi adet değirmen çalıştırdığı kaynağın, aslında bir mağara olduğu anlaşılmıştır. Yöre halkınca Patlaksu olarak adlandırılmaktadır. Mağaranın belli kesimlerinde, değişik damlataş oluşumları (makarna sarkıt, sarkıt, dikit, sütun ve duvar damlataşları) gelişmiştir. Mağarada herhangi bir canlıya rastlanmamıştır.” Deniliyor. Fakat, Arda Mağarası ile ilgili bir tek bilgi de yok.
Giresun iline 174 km, Alucra ilçesine 18 km uzaklıktaki Arda köyü’nde Çin seddini andıran Arda dağında yer alan mağara ile ilgili bilimsel bir çalışma henüz yok. Kim bilir hani belki “gözden uzak olan gönülden de ırak olur” özlü sözü gibi mi yoksa ilgisizlikten mi Arda Mağaraları şimdiye kadar gözden kaçırılmış. Gerçi Turizm İl Müdürlüğü ekipleri gitmiş ama henüz tam doküman elde edememiş olmalılar ki, somut bir adımdan söz edilemiyor. Sadece Definecilerin ilgilendiği Arda Mağarasını Tülay Dolu şöyle anlatıyor;
“Alucra Arda mağaraları bu güne kadar definecilerin rüyası oldu.. Define uğruna delik deşik edildi… hiç yılmadılar.. Define bulundu mu bilinmez ama, Arda köylüleri definenin aslında bu mağaralar olduğunu anlamaları gerekir… Mağara denilince birçok insanın aklına korku dolu yerler gelir. Çünkü yer altındaki bu karanlık ortam birçok bilinmeyeni barındırır ve gizemli efsanelere konu olmuştur. Oysa mağaralar uzun yıllar önce insanlar tarafından barınak veya depo olarak kullanılmıştır. Ancak daha sonraları insanların barınma anlayışının gelişmesi ve değişmesiyle birlikte tekrar eski gizemli hallerine geri dönmüşlerdir. Günümüzde ise turizme açılmış bazı mağaralar ve mağaracılar tarafından araştırılmış olanlar hariç bilinmezliklerini halen korumaktadırlar.
Bazen yerin yüzlerce metre altına uzanabilen mağaralar içlerinde sarkıtların, dikitlerin, sütunların ve diğer oluşumların güzelliğiyle mağara meraklılarını kendisine çekmektedir. Birçok kişi turistik mağaralarda bu oluşumları görebilirken bazıları da bu işi profesyonel bir spor olarak yapmaktadır.
Mağaracılık, mağaraların araştırılması ve incelenmesi ile ilgilenilen bilim ve spor dalıdır. Mağara Bilimi(Speleoloji), sporla bilimin iç içe olduğu yegâne doğa sporudur. Bünyesinde yürüyüş, kampçılık ve ip inişi gibi birçok sportif alanı; ölçüm, haritalama gibi uzmanlık alanlarını; jeoloji, hidrojeoloji, biyoloji gibi bilim dallarını barındırır.
Mağaracılık birbiriyle uyumlu ve iyi anlaşan bir ekiple gerçekleştirilebilir. Bireysel yapılabilecek bir spor değildir; tecrübeli, birbirini tanıyan ve sorumluluk bilinci yüksek bir ekiple yapılmalıdır. Mağaracılık keyifli olduğu kadar tehlikeli de bir doğa sporudur. Mağaralara mutlaka gerekli eğitimler alındıktan sonra uygun teknik malzemelerle girilmelidir.
Mağaracılar araştırma bölgelerinde buldukları mağaraları en kuytu köşesine kadar araştırdıktan sonra haritalandırırlar. Bu keşifler mağaranın büyüklüğüne ve derinliğine göre günlerce sürebilir. Bu süre içerisinde mağarada saatlerce hatta bazı durumlarda mağara içi kamplarda uyuyarak günlerce kalmak gerekebilir. Bir mağaracı karanlık, yükseklik ve su gibi insanın doğal korkularıyla mücadele etmek zorunda kalır. Yeri geldiğinde ıslanır, bazen dar ve çamurlu deliklerde sürünür. Zorlu bir spor olsa da bilinmeyenin merakı ve yer altındaki oluşumların güzelliği mağaracıyı ayakta tutar. Mağaradan çıktığında bilinmeyenin keşfinin hazzıyla yeni mağaralara doğru yol alır. Biz Alucra Arda Mağaralarını keşfettik, ama var olduklarını değil.. zaten oldukları biliniyordu... Biz Arda Köyü hazinenin içinde yaşıyor, bunu keşfettik...
Yıllarca define uğrana her tarafı delik deşik edilen arda mağaralarına sahip çıkalım... Arda Köyü mağaraları başlı başına bir hazinedir..
Arda Mağaralarımıza Uzman Ekiplerin Araştırması Dileklerimizle...”.
Yazı ve Fotoğraflar; Tülay Dolu
Bir başka anlatımda Murat Tosun’dan, o da;
“Müze yetkilileri Alucra’da Arda Muhtarı ve mağarayı tanıyan Zekeriya EŞGÜNOĞLU'nuda yanlarına alarak Arda’ya hareket etmiştir. Mağara girişinin dar ve aşağıya doğru eğimli olması üzerine Müze yetkilileri mağaraya girememiş, yanlarında getirdikleri dijital fotoğraf makinesini, daha önce mağaraya girmeyi başarmış olan Zekeriya EŞGÜNOĞLU'na vererek onun mağarayı görüntülemesini istemişlerdir.
Mağaraya tekrar girmeyi başaran Zekeriya EŞGÜNOĞLU içeride 35 kadar fotoğraf çekebilmiştir. Fotoğrafların pek çoğu görüntü kalitesi ve imaj olarak istenilen düzeyde olmadığından, fotoğrafların içerisinden fikir verici olanlar seçilmiştir. Ayrıca Zekeriya EŞGÜNOĞLU‘nun belirttiğine göre Arda dağlarının altı köstebek yuvası gibidir.
Bu bağlantılar Fevzi çakmak (Zıhar) köyü kırsalında bulunan göçük (Obruk) içinde bulunan mağara olmak üzere birbirine bağlı hatta bu uzantı yine tahminine göre Arda dağlarının arka tarafına düşen Çamlıyayla (Meğri) Köyü hudutlarına kadar uzanmaktadır.Söz konusu mağaralar dikit ve sarkıtlarıyla ilgi çekici görüntüler sunmaktadır.
Mağaranın erinliklerindeki galeri ve açıklıklar belki de daha eşsiz özelliklere sahiptir. Bu mağaralar sağlık turizmine ve görsel turizme kazandırılabilirse Alucra için hiç şüphesiz önemli katkıları olacaktır. Bunun için öncelikle mağara girişinin doğal olarak basamaklandırılması ve aydınlatılması gerekmektedir. Ancak öncelikle mağara uzmanlarınca incelenerek haritalandırılması, her şeyden önemlisi de söylenilenlerin gerçekleştirilebilmesi için yetkililerin dikkatinin buraya çekilmesi gerekmektedir.
İmkân olursa önümüzdeki günlerde Zekeriya EŞGÜNOĞLU ile tekrar buraya giderek farklı bakış açısıyla mağaraları tekrar incelemeye ve görüntülenmeye çalışılacaktır. Zira fotoğraflarda tam olarak anlaşılmamakla birlikte sarkıtların uçları kırık gibi görünmektedir. Binlerce yılda oluşan sarkıtların korunması gerekirken bilinçsiz insanlar tarafından kırılması üzüntü vericidir. Böyle bir sorun varsa mağaraların koruma altına alınması da gerekecektir.” Alucra.Com Site Yazarı Murat Tosun
Güncelleme Tarihi: 26 Temmuz 2012, 12:44