M. Kemal AYÇİÇEK – 10 Haziran 2013
Ülkemiz de “Çevre” duyarlılığı olan samimi birkaç insan, kalktı İstanbul’un göbeği, yani Taksim’deki Gezi Parkı’nda, sayısı önemli değil ama “ağaçlar kesilmesin, buraya AVM yapılmasın” diye eylem yaptı. Çadır kurdu, nöbet tuttular, sonra da bir gece sabaha karşı Polis, aldığı emirle olacak ki gitti o çevreci eylemcilere tazyikli su ile müdahale etti, bu yetmedi kalktı gaz bombası attı, o da yetmedi kalktı çadırları ateşe verdi. Böylece çok masum eylemler, o marjinal denen grup ve kitleleri sokaklara döktü ve ülkenin bir çok yerinde de bu kez, yön değiştirmiş şiddete dönüşmüş gösteriler ve protestolarla, tencere tava edebiyatı yapılır oldu.
Bir masum eylemden başlayarak şiddet görüntülerine varan protestolar, en nihayetin de döndü, dolaştı ve “Tencere dibin kara, senin ki benden kara”ya dönüştü. Yani, “"Kötülükte, kusur yönünde sen benden daha betersin" halini aldı. Hani sosyal Medya’da asılsız bir yığın haberlerle, kitleler yönlendirilmeye çalışıldı ya, aslı astarı olmayan fotoğraflar yayınlanarak şiddet boyutları abartılarak tüm Dünya’ya karşı Türkiye’yi rezil etme, şikayet etme yarışı yaşandı ya, olaylara güya temkinli bakan haber kanallarında sanki farklı bir dil kullanıldı. Ankara’daki bir gösteri sırasında bir kartona Türk Bayrağı çizilmiş, göstericiler de o kartonu yaktıkları ateş üzerine atıyorlar, Henüz o Türk Bayrağı renklerindeki kartonu bir başka gösterici (kırmızılı montlu) ateşten alıyor, kenara koyuyor, yanmasın diye ama bakıyorsunuz Devlet kanalı TRT Haber’de bu olay, “Ankara’da bayrak yaktılar” şeklinde haberleştiriliyor ve bunun video görüntüleri de yayılıyor. O videoyu seyredenler de sanki gerçekten Türk Bayrağı yakılıyormuşçasına o videonun altına yorumlar yapıyor, göstericilere buğz ediyorlar.
Bu konuda Twitter’da birisi ile atıştık, aynı videoyu bende izledim, o bana Twitter’dan karşılık veren ve kendisini “Ben gazeteciyim” diyerek tanıtan tip, o video’dan “Bayrak yaktılar” sonucunu çıkarmış ve bunda da ısrar ediyor! Düşünsenize, daha herkesin izlediği bir kamuya açık bir video görüntülerini bile, olduğundan farklı algılayıp, kendi kafasına göre yorumlayıp, bunda ısrar eden bir gazeteci tipinin olduğu böyle bir ülkede siz, hangi habere ne kadar inanıp, sağlıklı bir fikir sahibi olabileceksiniz?
Bir başka olay, İstanbul’da yine Dolma Bahçe Bezmialem Valide Sultan Camii’ne sığınan göstericilerin orada bira içtikleri ve boş bira şişelerinin caminin için de bulunması olayı. Yani,sanki o haberi yapan insanlar, yaptıkları haberin ses getirmesini sağlamak adına gidip caminin dışında atılmış boş bir bira kutusunu alıp, caminin içine götürüp, onun fotoğrafını ve videosunu çekemezmiş gibi, hemen o boş bira kutusunu, sırf göstericileri bu ülkenin dini bütün insanlarının gözün de itibarsızlaştırmak için kullanması ne kadar doğru bir haberciliktir? İnsanlar aşırı bir şiddetten kaçarken, gidip Allah’ın mabedine sığınmışlar. Yani camiye sığınabileceklerini belki düşünmemişler ve ellerin de de bira kutuları olabilir ve belki adam, girdiği yerin bir ibadethane olup olmadığının da farkında değildir, boş bir bira kutusu var diye, hemen kalkıp, “vay, şerefsizler, bak camide bira da içmişler” mi demek gerekiyor? Bu nasıl inanmışlık böyle? Bu nasıl bir insanlık anlayışı? Ne diye, sırf tahrik ve bir karşıtlık oluşturulsun diye bu tarz abartılara insanlar hemen inanıyor ve galeyana gelebiliyorlar? Haber öyle sunuluyor ki, sanki göstericiler, kalkıp, işi gücü bırakmış, gidip Dolmabahçe’deki Bezmialem camiinde, “alem yapmışlar” öyle mi?
Bu neye benziyor, tamam Gözcü gazetesi, Halk Gazetesi, Aydınlık Gazetesi, Yeniçağ Gazetesi, sağduyu sahibi insanlara değil de bu ülkenin marjinal gruplarına hitap ediyorlar da Yeni Akit gibi gazeteler de aynı marjinal kurnazlığa oynamıyor mu? Ne farkları var olaylara bakış açıları ve okurlarını daha fazla ajite etme yönündeki gayret ve çabalarında ne fark var? Yani aynı sövgü ve küfür dilini kullanmıyorlar mı? Onlar o küfür dilini kullanıyorlar diye bizim de onları örnek alıp, onların dili ile kendi aramızda konuşmalarımıza bir nizam mı vermemiz gerekiyor? Bu ne gayri insanı bir algıdır, bu ne salak bir ruh halidir böyle?
Her ne kadar şu sosyal medya denen Facebook ve Twitter, insanların reşit sayılan yaş sınırını kontrol ediyor olsalar da çok iyi biliyoruz ki yaşı on sekizin altında olan bir çok insan, yaşını büyük göstererek oralarda hesap açabiliyor ve oradan yönlenen mesajların etkisinde kalabiliyorlar. Nitekim, üniversite öğrencisi olmakla birlikte bugüne değin pek bir siyasi olaylarla ilgili olmayan tipler, Gezi parkı eylemlerinin ardından gelişen olumsuz şiddet gösterilerinden sonra baya bir bilenmiş olarak kendi memleketlerinde, o gösteri ve eylemden yana tavır koyanlara karşı birer “Alparslan” edasına bürünmüşler, sanki savaşa gider gibi bir takım naralarla o göstericilere karşı hazırlanıyorlar. Söylemlerinden onu anlıyorum. Nedir anladıkları, neye ve niçin karşılar, aslında ne söyleniyor da onlar ne anlıyor veya söylenen sözlerden ne çıkarıyor da gösteri yapanlara karşı bir hiddete kapılıyorlar, anlamakta zorlanıyorum!
“Abi sen hangi taraftasın?” diye soruyor Emrullah bana, ne tarafı? “Halledeceğiz” de diyor kendin den emin bir şekilde hem de, Fatsa’da, Gezi parkı Eylemlerine destek veren grupların gösterilerine karşı bunlar da karşılık vermeye hazırlanıyorlarmış. Bak sen, daha dünün çocukları dediğimiz tipler, kendi aralarında bu ülkenin sokaklarında birer fidan olmuş, boy atıyorlar, sosyal medyanın etkisiyle, sanki neyin ne olduğunun farkındalar mış gibi, kendilerine bir rol biçiyor ve bunu oynamaya kalkıyorlar, ne garip! Onlar, bu ülke gündemini de birer sanal oyuncak sanıyor olmalılar, kendilerinden başkasının bu ülkenin çocukları olduğuna inanmak istemiyorlar, bu ülkenin gerçek sahiplerinin sadece kendilerini olduğu vehmine kapılmışlar! Bir başkası kalkıp Ankara’da , “Hacıyatmaza denk geldiniz üzgünüz” diyor, o tencere ve tavacılar için, yine , “Yahu şu tencereleri , tavaları her akşam aynı makamda çalmayın , az makam değiştirin arada bir uşşak makamı , nihavent , rast makamında falan da çalın keyiflenelim” diye dalga geçiyorlar. Bu ülkenin gençlerinin kimileri bir şeylerin farkında ama ekseri bir çoğunluğu ise olup bitenlere birer sanal olaylar olarak bakıyor. Bir başkası “Nazi propaganda bakanı Goebbels“Eğer bir yalan uzun bir süre tekrarlanırsa sonunda o yalan bir gerçekmiş gibi algılanır” 1 günde 6.miting!”
Masum bir eylemin çok farklı algılama ve anlamalarla ülkemiz de geldiği nokta artık bayağılaştı ve sıradan bir hal aldı. Haklı bir eylem, amacına ulaşmış oldu, Gezi parkı anlamında ama o haklı ve mağrur eylemi, kendi emelleri için kullanmaya kalkan marjinal gruplar da faş oldu. Yeter artık, her şeyin azı karar çoğu zarar noktasındayız. Herkes, tüm yaşananlardan gerekli dersi almış ve geleceğe yönelik düşüncelerini de kemikleştirmiştir ama yeter, tencere ve tavaların sesi de duyulmuş, masum gösteri diye baktığımız Gezi parkı için de net ifadeler kullanılmıştır. Artık bundan sonrası, bizim ülkemiz ve insanımız için değil, ülkemizin parlaklığından gözü kamaşmış, gözü dönmüş, kapitalizmin işine gelir, bizim İMF’yi defetmiş halimizi hazmedemeyen odakların ekmeğine daha fazla yağ sürmenin alemi de yok. Özgürlük, elbette bir haktır ama o özgürlüğü, başkalarına yamamak da bir yiğitlik değil bir teslimiyettir. Kalın sağlıcakla.