,

Trabzon ve düşündürdükleri..

 M.Kemal AYÇİÇEK - 6 Şubat 2007 Salı 
Avrupa’nın bazı ülkeleri nasıl Türkiye’nin  Avrupa Birliğine girebilmesini, Avrupa’nın “hazmetme kapasitesi”ne gönderme  yaparak dillendiriyorsa  ben de aynı şeyi, Trabzon için söylüyorum. Trabzon’da, Dünya’daki gelişim sürecini hazmetme sorunu yaşıyor! Yöneticileriyle, yaşayanıyla, yazanıyla, çizeniyle maalesef bu böyle! Ama Trabzon’daki olay, bilelim ki Trabzonla sınırlı olmayan, ABD’nin POP planının da bir parçasıdır.
Nerden çıkardın bunu  denebilir, Trabzon’un il dışındaki beyinlerinin Trabzon’da “hasbihal” edişi, kimi çevrelerce eleştirildi. Yadırgandı hatta öylesine ki bu yazarlar, politikacılar ve sanatçılara, “diplomatlarımız öldürülürken neredeydiniz?” bile denebildi. Ne alaka nasıl bir bakış açısı, bunu anlamak elbette mümkün değil. Trabzon’un ülke gündemine  çirkin bir cinayetle taşınmış olmasından vazife çıkarıp, “asker, Trabzon’a el koysun”a varan saldırılarla hedef seçilmişliğine adeta kucak açarcasına bir telaşla savunma içgüdüsüne sarılıp, bu yarayı onarma çabalarının abartıldığını düşünüyorum. Aydınlar, “Trabzon’u köyden gelenler bozdu” havasından ve kompleksinden kurtulmalı.Trabzonlu ise, hiçbir tuzağa düşmeden sabırla,ferasetle oynanan oyunlara gelmemeli.
Kamplara bölünmüş bakış açıları yerine aynı havayı soluduğumuz insanımız, ister içerden isterse dışarıda olmuş olsun şehrin sorunları üzerinde görüş belirtirken illa bir yerlerden izin mi almalılar? Siyaset yapılacak diye illa bir takım olayların baz alınıyor olması ne kadar eksiklik değil mi? Bir cinayet üzerinden siyaset yapma gereği duyabilen sözde partiler var! Bu ülkenin ülküdaşlığını sahiplenip, öz evlatmış gibi sahiplenici ve üvey evlat gibi bakış atıcı çevreler var. Oysa, Trabzon, Türkiye’nin ulusal yapısının aynı zamanda çimentosudur.Bu bile bizim,ilimiz insanımızla övünmemize yeterli sebeptir.
Kurtlar Vadisi’nin müdavimleri olduklarını verdikleri demeçlerle ortaya koyanlar’dan tutun, Üniversite öğrencilerini Trabzonlunun aleyhine çalıştıran kurumlara kadar her yerde bir pişkinlik var. Otelleri haraca bağlayanlarla mücadele adı altında haraçcılarla işbirliği yapan ve yapmayanlarda var. Her yerde burnunda kıl aldırmayıp, TV ekranlarından dışardan gelen Trabzonlulara meydan okuyan kara cahillerde var!.Kısaca ne yazık ki,  Beyaz Trabzonlular var! Ama o beyaz Trabzonluluk ruhu, asilliği, mütevaziliği, mertliği ile nüksedebilmelidir!
Adliyeye intikal etmiş bir olayda senaryo yazanından şimdiden bir kitap yazıp da adından söz ettirme gayretinde olanlar da var, tıpkı yakaladıkları katil zanlısının eline Türk Bayrağını verip, ardından “bir de şöyle , saçını düzelt” diyerek fotoğraf  çektiren kamu görevlileri gibi. Tüm bunların altında şüphesiz ki bireysel  egoizmin tatminsizliği var! Bir farklılığı anlama yerine o farklılığı hazmetme yerine sindirememe var, tahammülsüzlük var,çekememezlik ve hatta bencillik var!En büyük zaafımız maalesef bunlar, bir araya gelememe, birlikten kuvvet doğar ruhunu yakalayamama gibi..Çimento fabrikasından tutun liman özelleştirilmesine değin her alanda karşılaştığımız sorundur bunlar. 
Şimdilerde cep telefonları, kameralar var ve geçmişte de bu tür cinayetler vardı. Tetiği birinin çekiyor olması, o işi bir kişinin yaptığı anlamına gelmiyor demek ki. Bu muhbircilik oyunu da yeni bir oyun olmasa gerek, işin kolaycılık yanı öğrenciden “al haberi” tutkusuyla bu ilde geçmişte de görev yapanlar, bu ülkenin bir tarafında hala görevdeler ne yazık ki! Kizirbey, komplo derken  oralı olmayanlar, kılını kıpırdatmayanlar bugün başrollerde ahkam keser olmuşlar. 
Geçmişte sokak ortasından doktor kaçırılırken, Üniversiteli bir filistinli öğrenci ortadan kaybolurken   suspus olanlar bakıyorsunuz bugün “insan hakları”ndan dem vuruyorlar. Trabzon’da pis işler yeni mi sahneleniyor yani,hı? Onları görmeyen gözler bugünün kirliliğini nasıl  fark edebiliyorlar? 
Anlatmak istediğim şu; Ticaret Odası’ndan Esnaf  Odasına, Şoförler odasından İnşaat Mühendisleri odasına, Trabzon Barosu’ndan Bakkallar ve Sebzeciler odasına değin nerde bir başkanlık nerde bir yetkili sorumluluk makamı varsa bunların tümü, makam ağırlığını ve sorumluluğunu yerine getiren inanların siyaset üstü konumlarını korumalarıdır. Tüm olaylara bakarken, değerlendirme yaparken kesinlikle makam sahibi olduklarını unutmadan görev yapsınlar. Onlar, siyasetin üzerinde olanlardır. Siyasete yaranma   adına  görev yapmasınlar. Siyasetçiler, kendi alanlarında hizmet üretirken, fikir üretirken birbirleriyle yarışsınlar ama herhangi bir başkanlık veya müdürlük makamında olanlar kendilerini siyasetçilerin tartışma alanlarında boğmasınlar.
Görülen odur ki, Trabzonlu, tüm olayları hazmedemezken Türkiye’de Trabzon’u hazmedememektedir. Trabzon’un gelişmesi, büyümesi, çağdaş bir düzeye ulaşması şüphesiz ki birlik ve beraberlikten, sen-benci anlayışın ortadan kaldırılması ve asgari müşterekte birbirini hazmedebilme kültürünü içselleştirmekten geçiyor. Bunu öncelikle ortaya koyması gereken her hangi bir dernek, sendika, oda veya kurumlardır. Halka öncülük yapma misyonlarının gereği budur.
Son olaydan sonra ülke gündemine haklı haksız yere taşınmış olmak, hiçbir Trabzonlunun rahatsızlık duyacağı bir olay olarak görülmemeli, moraller bozulmamalı ve kesinlikle dayanışma duygusunun gelişmesi desteklenmelidir. Her birey, kendinden başlayarak çevresine daha bir sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmayı denemelidir ve bunu yaygınlaştırmaya çalışmalıdır. Kalın sağlıcakla.
YORUM EKLE