M. Kemal AYÇİÇEK – 30 Aralık 2013
Öncelikle bir yazıdan alıntı yapıp, sonra görüşlerimi ifade edeceğim. Öyle ya Türkiye’de gündem öylesine alışılagelmiş sıradan sayılabilecek bir seyirde gitmiyor. Önümüz de 30 Mart’ta yerel seçimler var. Bu süreci yaşarken de kimileri ikbal, kimileri isim, kimileri siyasi rant, kimileri gerçekten mal, mülk, kimileri yağma peşinde olduklarını ele verecek düzeysizlikler içinde ülkenin yararı-zararı gibi kaygılar taşımadan elindeki her türlü materyalle adeta bir mücadele ediyor. Ne din, ne iman, ne ahlak, ne haya, hiç ama hiçbir şeyde sınır gözetmeksizin, patavatsızlıklar peşinde koşuyor! Ben tüm olanlara bakarken aslında eski Türkiye ile Yeni Türkiye’nin bir kuşak çatışması içinde olduğunu görüyorum. Neydi kuşak çatışması;
“Kuşak çatışması dün ve bugünün sorunu. Gençlik bugünü yarını anlamak istedikçe, birileri hep dünü yaşatmaya çalışıyor. Taraflar çoğu zaman birbirlerini anlamak istemiyor, aileler yaşadıkları çağın içinde kendilerini düşünemiyor ve “bizim zamanımızda böyle miydi?” sözünü söylemekten hiç usanmıyorlar. Değişim sürekli yaşandıkça insanoğlu buna ayak uyduramamakta, bu değişimi kabullenmekte zorluk çekmektedir. Gençlere göre ise çocukluklarında her konuda haklı olan anne babaları, ergenlik çağına girdiklerinde, hiç doğruları bulunmayan, yaşamayı bilmeyen onları anlamayan insanlar haline dönüşüyor. Gençler çevreyle bir mücadele, bir kavga içerisinde, atılan ve atmak istedikleri her adım yeni ve bambaşka bir dünya aslında. Yetişkinler ise hep var olan, hiç değişmeyen kendi dünyalarında yaşıyor, bu dünyanın kapılarını açmak yerine aralamayı tercih ediyor ve bu aralanmış kapıdan sadece istediklerini görmeye çalışıyorlar. Tabi ki buda çocuklarını anlamalarında zorlanmalarına neden oluyor. Bu nedenle nesiller boyu var olan kuşak çatışması insanlar var oldukça ve iletişim halinde oldukları sürece devam edecektir.
1. Kuşak Nedir?
Üç bin yıl önce başlayan insanlık tarihinden günümüze kadar olan süreç içerisinde, yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sorumluluklarla yükümlü olmuş kişiler topluluğuna kuşak denilmektedir. Geçmişten günümüze her sonraki nesil daha gelişmiş, daha ilerlemiştir fakat bu ilerleme döneminde yasayan her kuşak kendinden bir önceki nesli “çağ dışı”, “geri kafalı” ve “tutucu” bulurken, bir sonraki kuşağı ise, sorumsuz ve saygısız olarak değerlendirmiştir.
2. Çatışma Nedir?
En geniş anlamda anlaşmazlık, karşıtlık, uzlaşmazlıktır. Dar çerçevede ise kavga anlamına gelir.Çatışmalar düşünce, duygu çıkar ve amaç ayrılıklarından ortaya çıkar. Bu nedenle insan topluluğunun bulunduğu her yerde çatışma vardır. Çünkü insan ilişkilerinde tam uyum ve denge yoktur. Uyumlu bir aile içinde bile anlaşmazlık, karşıtlı birbirini etkileme ve değiştirme çabası vardır. Dostlar ve sevgililer arasında da anlaşma-bozuşma, yakınlaşma-uzaklaşma sürekli yaşanan olgulardır bu nedenle çatışma yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır
3. Kuşak Çatışması Nedir?
Acaba onlar hiç mi büyüklerinin sözünden çıkmadılar? Kendi kararlarını kendileri vermeyi hiç mi istemediler? “Siz asisisiniz, yeni nesil işte. Büyüklerimiz bize bir bakış attığı zaman...”diye uzayıp giden klişeleşmiş sözler. Günümüz gençliğinin en büyük sorunlarından biri şüphesiz ebeveynlerle anlaşamama, diğer bir adıyla kuşak çatışmasıdır. Fikir uyuşmazlığı mı yoksa gerçekten asilik mi? Bunun cevabını istediğiniz gibi veya işinize geldiği gibi verebilirsiniz. Ama bunun doğrusu nedir? Orta bir yol yok mudur? ( A.Yörükoğlu,2000, s.204).
Kuşak çatışmasının illa da insanlar için söyleniyor diye bu aynı çatışma bu ülke de olamaz mı? Öyle ya, bir bakın on bir yıl öncesinin Türkiye’sine, neler görüyorduk, şimdi gelinen nokta da neleri konuşuyoruz. Bu ülke de sırf “Çözüm süreci” ile son bir yılda terör yüzünden çocuklarımızın can kaybı olmuyor ve anneler ağlamıyor diye seviniyoruz. Tüm Dünya, ekonomik krizlerle boğuşurken Türkiye, yüzde dörtler seviyesinde büyüyor, Dünya’da ihracat yapılmayan ülke kalmamış, THY’nin gitmediği ülke kalmamış, Temel insan hakları noktasında artık eski Türkiye’ye dışarıda hazırlanıp adeta hesap soran ve bir ülke karnesi gibi sürekli eleştirildiğimiz raporlar yazılamıyor! Demokrasi alanın da her gün yeni adımlar atılıyor, yüzyıllık hayal olan büyük projeler birer birer hayata geçiriliyor. Marmaray bunların son örneği oldu mesela. Ama bunlarla yetinilmiyor içte ve dışta Türkiye’nin bir adım ileri gitmesini hazmedemeyen güçleri çatlatacak daha da büyük projeler açıklanıyor ama ardından birileri kalkıp, adeta şu mehter marşımızda ki “iki ileri bir geri adım”ı, “bir ileri iki adım geri ” anlayıp, “iki adım geri atmanız lazım” diyor ve bunda ısrar ediyor. Hani başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa’da Müsiad toplantısında dedi ya, “Biz de çok oluyoruz!”diye, gerçekten de öyle değil mi?
Şimdi bakın yukarıdaki Kuşak çatışmasındaki ifadeler, tam da bu ülke de eski Türkiye’nin yeni Türkiye ile bir kuşak çatışmasını yansıtmıyor mu? Yasama, Yürütme ve Yargı’nın birbirleri ile kavgasının anlamı çatışma değilse nedir? Yasama ve Yürütme, gençliği temsil ederken Yargı’nın bu ülke de bunamış yaşlılardan(!) ne farkı var? Ne yani, bu ülke insanı, hak ve hukuk konusun da çok hassas diye, birilerinin kalkıp o hak ve hukukun itibarını zedelemeye ne hakkı var? O yargı mensubu insanlar, bu ülkenin insanlar değil mi? Aynı ülkenin eğitim sisteminden, aynı ülkenin insanlarının okuduğu okullardan mezun olmadılar mı? Onlar bu ülkeye zembille mi indiler ki, kendilerine göre bir Adalet anlayışı belleyip, bu ülke insanlarına dayatmaya kalkıyorlar? Yargı, sadece Türkiye’de, Dünya ölçeğinde görülmemiş bir şekilde, el altından sızdırılan dosyalarla, yetinmeyin ellerindeki dava dosyalarının tam metin halinde birer basın bültenine dönüştürülerek, sokaklarda servis edilmesine Dünya da ki hangi ülkeyi örnek alıyor da yapıyorlar? Öyle saçmalık olur mu? Hem bunları görmek için illa Hukuk Fakültesi okumaya gerek var mı?
Ülkede seçimler olacak, tüm insanlar sandıklara gidecek, oy verecek, yetki verip insan seçecek ama o seçilen insanlar bu ülke vitrinin de sadece birer biblo olarak kalacak ve zaten yine o seçilmiş insanlar tarafından doğru veya yanlış, atanmış insanlar kalkıp bu ülkeye hükmedecek! Ne adına, “Türk milleti Adına” Rahmetli Necmettin Erbakan’ın deyimi ile “hadi oradan”! O Türk Milleti, o sandıklara ne için gidiyor, yetki vereceği insanları seçmek için değil mi? O Türk Milletinin seçtiği insanlar, ülkeyi yönetmeye kalktığında o zaman aynı millet adına o seçilenlerin iş yapmasına takoz koymak da neyin nesi oluyor?
Bu ülke insanları bu Yargı’nın bu ülkenin Beyaz Türklerine farklı, siyah Türklerine farklı çok kararlarına tanık oldu! Yani bu ülke insanları, eski Türkiye’de Yasama, Yürütme konusunda da çok çileler çekti ama artık yeni Türkiye’de Yasama ve Yürütme’ deki çilelerden kurtuldu, şimdi hala eski Türkiye’nin o Yargısı ile cebelleşiyor! Ama nasıl Yasama ve Yürütme konusunda yol aldıysa bu yeni Türkiye, Yargı konusunda da yaşanan kuşak çatışmasını aşıp, müreffeh ülkeler seviyesine yükselecektir. Millet artık eski Türkiye’deki o “haso - memo” değildir! Herkes yaşananların farkındadır. Öyle “Yolsuzluk” iddialarıyla kimlerin kapalı çarşılardan, borsalardan ve faizlerden malı götürdüğünün de bilincindedir. Eski Türkiye’nin ayak oyunlarına Yeni Türkiye’de herkesin karnı tok, yemezler artık! Bu biline. Kalın sağlıcakla.