,

Uludere olayını yapanlar, açıklamalıydı

  

M. Kemal AYÇİÇEK – 2 Ocak 2012
TRT Haber’de Berlin Filarmoni Orkestrası’nı dinliyorum büyük bir huşu içinde ama eşim yan gözlerle beni kesiyor zaman zaman, “acaba omuzunu silkeyecek mi?”, “delirdi di mi bu adam?”, “hayırdır inşallah, bu cenaze marşını da neden dinliyor ki?” diyordur kim bilir içinden, öyle anlıyorum başka bir şey düşünebileceğini de sanmıyorum. Orkestra’nın içinde bir tek de Türk Fora Baltacigil var, belki de ondan canlı veriyorlardır kim bilir. Yılbaşı gecesi ya, napalım bizde takılıyoruz işte böyle ama hani nağmelerde gidiyorum bir yerlere, uzaklara açılıyorum, Dünya turu gibime de geliyor, öyle ya pek anlamadığımız müzik, başka yolculuklarda çekilir mi ki?
Şırnak’un Uludere’sinde hani o 34 vatandaşımızın yanlış bombalama eyleminde yaşamını yitirdiği yerde biraz kalıyorum, o katırlara yüklenmiş ayakkabı numaralarından daha yaşlarının küçük olduğu belli olan, battaniyelere sarılı cesetler tek tek gözümün önünden geçiyor, sonra onca ambulansın sıra sıra dizilmiş halleri, o yamaçlarda cenazelerin gelmesini bekleyen insanları izliyorum. Ardından Uludere kaymakamı Naif Yavuz’un taziye için gittiği yerde saldırıya uğraması, o kaymakamın dövülmesi ve o yoldan aşağıya kaçarken yuvarlanması, o yaşlı köylünün kaymakama kol kanat germesi tekrar tekrar geliyor gözlerimin önüne, dalıyorum..Alkışlarla yeniden dönüyorum Berlin Filarmoni Orkestrasına.
Uludere olayı kamuoyundan gizlendi ya, gece olmuş olayı biz bir sonraki gün yine internet sitelerinden öğreniyoruz, resmi açıklama veya tv kanallarında bile verilemiyor bir süre. Evet önemli bir olaydı ve tabiî ki kimse yanlış yapmak istemiyor ve riskli bir konuda haber vermek istemiyor. Mesela TSK, kendi sitesinden başsağlığı mesajını yayınladığı gibi, keşke olayı olduğu andan itibaren verebilseydi ama vermedi. Çünkü olaya sebep olan TSK idi. Doğru bilgilendirmeyi de gayet tabi olarak öncelikle yapabilirlerdi, onlar yapmayınca da mağdur tarafta yer alan terör örgütü ve sempatizanları, bu olay üzerinden istedikleri gibi kamuoyu oluşturmaya çalıştılar.
Olay gerçekten çok üzücü, büyük bir olay. Böylesi bir büyük olayın ardından susmak ve gerçekleri toplumdan gizlemek, istenmeyen yorumlara hatta gazetelerden bile “acımasız” olarak nitelenen manşetlere yol açtı. Sebep, olayın kamuoyundan gizlenmesi ve de haber kaynaklarının ilk elden doğru bilgi ile bilgilendirilmemesi.  Hangi çağdayız ve hala sanki internet denen bir iletişim dünyası yokmuş gibi eski alışkanlıkların hala sürdürülüyor olması, Türkiye’ye ne kadar yakışıyor. Ortada bir büyük olay var ve bu olayın nasıl olduğunu yapanlar bilmez mi? Neden yaptıkları gibi bunu açıklamıyorlar? Kimseden 12 saat boyunca haber çıkmayınca tabi yerel kaynaklar, yabancı kaynaklar boş durur mu, diledikleri gibi “katliam” narası attı, tuttular. Bu hakkı onlara kim verdi, bu sorgulanmayacak mı?
Umarız aydınlanır, tüm gerçekler toplumdan gizlenmez ve olay açığa çıkar. O ölen insanlar, kaçakçı da olsa, kendi ülkesinin askerleri tarafından hunharca öldürülmüşler. Türkiye’ye bu tür yanlışlıklar yakışmıyor. Türkiye’nin artık Dünya’da en saygın ülkeler arasında olmalı, hatalar yapmayan bir ülke olabilmeli, artık bunun zamanı gelmedi mi? Bir devlet, kendi insanları ile uğraşır mı? Bir ülke kendi insanlarını hala tanımıyor, tanıyamıyor, anlamıyor veya anlayamıyor olabilir mi? Bence olamaz, olmaz. Türkiye’nin artık kendi ülkesindeki insanları değil tüm Dünya insanlarını kavrayacak, evrensel insan odaklı sevgi ve saygıyı en üstte tutan bir ülke olması gerekir. Medeniyetlere, Dünya insanları için örnek olacak insanca yaşamın ne olduğunu kendi toplumundan başlayarak tüm Dünya’ya gösterecek bir ülke olmalı artık Türkiye. Çünkü Türkiye’ye o yakışır. Yoksa yanlışlıklarla kendi insanlarını vuran ülke olmak hala üçüncü sınıf bir ülke olmak değil midir? Biz ,yanlış atışlar yapıyor diye NATO’yu, ABD’yi gülen ülkenin insanları, şimdi “gülme komşuna gelir başına” Atasözünü yaşıyoruz. 
İyisi mi Uludere olayının dışında hayat devam ediyor, bende soluğu daha iki hafta önce annesini kaybeden, kedi yavrusunun yanında alıyorum. Aslında üç kardeşlerdi ama iki kardeşine talipliler çıkmış komşu köyden, şimdi beyazlı olan yavru tek kalmış. Daha görür görmez geldi, boynundan tutup kaldırdım, sanki bana kardeşlerini sorar gibi oldu, benim de haberim yoktu ki. Annem anlatınca daha dikkatlice izledim kedi yavrusunu. 
Limon ağacına tırmandı, sonra söğüt ağacına, oradan karayemişe, hiç durmuyor ama bende izliyorum. Kınalı’nın yanına gidiyor, onunla oynuyor. Harika bir yavru, hepimiz çok seviyoruz. Çocukluğumuza gidiyorum bir ara, o zaman kedilerle yatardık, o kadar laf dinlerlerdi. Şimdi bu da o çocukluğumun kedilerini anımsatır derecede insan canlısı, o kadar yakınlık gösteriyor. Sempatikliği ile zaten sizi kendine çeken bir canlılığı var.Karanlık çöküyor, harmanda ayaklarıma dolaşıyor, biraz oynuyoruz, kayboluyor. Bir ara feryad ediyor, meğer ayağının üzerine basmışım, canı acıyor. Özür diliyorum, anlıyor da birlikte eve geçiyoruz ve ona süt verip affettiriyorum kendimi. Kalın sağlıcakla.
YORUM EKLE