M.Kemal AYÇİÇEK – 11 Haziran 2012
Uzun yıllardır bilirim, tanırım “hizmet erleri”ni..Ama biz onları tanıdığımız zamanlar, onların “sözcü” ve “yazıcı” diye adlandırılan iki gurubu vardı, ben onlardan “sözcü” lerden daha çok “yazıcı” diye nitelenen gurubu severdim, bana onlar daha ihlaslı, daha hakiki ve içten ve daha fazla “hizmet” edenler olarak algılamıştım. Ama yine uzun yıllar oldu, onlara pek rastlamaz oldum. Son yıllarda hep bu “Sözcü” kanadına rastlar oldum. Bundan nahoşluğum da yok, netice de inanan insanlar, ve “Hizmet” telerdir diye düşünürüm, saygı da duyarım elbette.
12 Eylül Darbesi’nden bir yıl öncesiydi, Ankara’nın Demetevler semti daha yeni kuruluyor, İvedik Caddesii’nde 12. cadde vardı, o 12. Caddenin ilk yerlilerinden sayılırdık. Elif sitesi henüz yapılmamışken o çevredeki bir çok apartman da üniversite öğrencileri kalıyordu, yeşil apartman’da da biz kalırdık. Bizim bir alt katımız da o bahsettiğim “yazıcı” diye adlandırılan “Hizmet”ten ağabeyler kalırdı, ama o zamanlar bu “Hizmet” ifadesi yoktu, “Nurcu” denirdi. Daha genciz o zamanlar, ama o yazıcı “ağabeyler” bizim ağabeylere benzemezlerdi, çok konuşmaz, çok tanımadıklarına selam da vermez, kendi hallerinde yaşarlardı. Sadece bizim “ağabeyler”le öylesine selamlaşırlardı, ben biraz çocuğum diye belki de “muhatap” almazlardı diye düşünür, onlara hayıflanırdım, hani “bende adam olunca size selam vermem” gibilerden işte.
Onları kendimce kimseye sormadan anlamaya, çözmeye çalışırdım ama yok, bir türlü ne yaptıklarını anlayamazdım. Sonra öz ağabeyimin de aralarında bulunduğu ağabeyler, “İbrahim”, “Mücahit”, “Mustafa”, “Hasan”a sordum, onların verdiği cevaptan da tam tatmin olmadım ki sonradan Hasan Hüseyin Ceylan abiye sordum, o anlatmıştı bana, o zaman bir kanaat sahibi olmuştum. Hasan Hüseyin abi, “Sözcü” denilen grubun, İslam’i tebliği Bediüzzaman Said Nursî’nin “Risale-i Nur Külliyatı” ndaki eserleri ile , “yazıcı” olan gurup ise Kur’an-ı Kerim’in bir harfinin değiştirilememesi için kendilerini el yazıları ile Kur’an-ı Kerim’i yazmaya adadıklarını ve bu şekilde “tebliğ” görevlerini yerine getirdiklerini anlatmıştı. Bu benim de çok hoşuma gitmişti. Öyle ya matbaaların yaygınlaştığı bir dönemde büyük bir sabır ve gayretle Kur’an-ı Kerim’i, baştan sona el yazıları ile yazmak ne büyük bir hizmet, ne saygı değer bir gayretti. O zaman bu zamandır, onlar, kalbimin bir kenarında o vazifelerini yaptıkları için gizliden gizliye hep mutlu olmuşumdur.
Yıllar sonra Samsun’da o “sözcü” denilen grubun bir davetine katılmıştım, oraya herkes alınmıyor ve referanslar aracılığı ile gidilebiliyordu. Ben sadece izledim, tecrübeli birisi o Sözler kitabını açıyor, oradan bir süre okuyor, sonra da o davete katılanlardan gözüne kestirdiğine o okuduğu konu ile ilgili sorular soruyor, cevap alıyor, usulünce tartışılıyor, eğer eksik bir anlama varsa o düzeltiliyor, konunun ne kadar ve gerçekten yazıldığı manada anlaşılması sağlanıyordu. Orada Devlet kurup kaldırmıyorlar, günümüzde yaşamımızla ilgili konularda karşılaşılan sorunlara Saidi Nursi’nin ne dediği, nasıl baktığı, nasıl bakılması gerektiği gibi şeyler konuşuluyordu. O referansla davet edilmesi olayı da kanımca oradaki muhabbetin sabote edilmemesi, kaynatılmaması veya istismar edilmemesi için bir tedbir olarak bir prensip edinmişlerdi. Orada tartışılan konulara zaten yabancı olmadığımdan ben de yadırganacak bir duygu yaşamadım.
Epey zamandır ziyaretime gelip, gündemle ilgili bazı sorular sorup, cevabımı alarak giden ama zaman zaman da kısa aralıklarla sohbet ettiğimiz bir arkadaş, bu defa biraz daha ciddi bir şekilde sohbet etti, azcık daha mesafeli yani. Bu arkadaş da “Hizmet erleri”nden biri tabi. Cemaat ile Ak Parti arasında şu CMK’nın 250. Maddesi üzerindeki tartışmalardan etkilenmiş ki, baktım “Tayyip iyi has, güzel ama , kimse de vazgeçilmez değil” gibi ifadeler kullanıyor. “Hizmeti”n gayesi, “ilahi Kelimetullahdır” diyor. Zaten Zaman Gazetesi’nde de çıkan haber ve köşe yazılarının doğrultusunda ifadeler kullanınca uyanabildim ne demek istediğine, demek ki dedim kendi kendime “Hizmet”in suflör”lüğünü yapıyor. “Bak hala kasetler çıkıyor, dinledin mi bugün ki ses kaydını, ne diyor adamlar ,’Çocuklarına varıncaya kadar’ kelle alacaklarmış, biz şimdi o adamları sokağa mı salıvereceğiz?. Ne yaptılar, ne ettiler de şimdi bu 250. Maddeden vazgeçiliyor, anlayamıyorum” diyor ve kalkıp gidiyor.
Bu “Hizmet erleri” gibi kaç kişi var Türkiye’de, düşünsenize herkesin birkaç kişi ziyaret edip, aynı “kaygı”ları dillendirdiğini? Düşünsenize, sıradan bir insana adeta bir “suflör” edasıyla söylenen güya üstü kapalı “uyarı”lar, kim bilir , Hükümet ve AK Parti’nin tüm organlarındaki insanlara kaç kez söylenmiştir öyle değil mi? Yoksa var mı aranızda tıpkı benim gibi “Hizmet erleri”nin ziyaretlerine mazhar olan?
Onun için zaten Taraf başta olmak üzere bir çok yayın organında aynı konulara dikkat çekiliyor. Türkiye’de Milli İstihbarat Teşkilatı vardır bilirim, ayrıca Cemaat istihbaratını da naçizane bilirim ama Mehmet Baransu kadar bilemem tabi !. İyi de Bugüne kadar “ortak akıl”ı dikkate almış bir AK Parti, tüm o istihbaratlardan daha mı görev bilincinden yoksundur? Koskoca ülkeyi on yıldan beri idare ediyorlar ama salt bir CMK’nın 250. Maddesini, çok bilenlerden daha az biliyor ve yanlışa imza atıyorlar öyle mi? Hesap üstüne hesapların yapıldığı bir koca ülkede öyle kıytırık bir madde için böylesi bir “İstemezük” mantığının arkasında bizim bilemediğimiz kim bilir ne hesaplar yatıyor, öyle değil mi? Kalın sağlıcakla.
Not: Bu yazım aynı zaman da www.kuzeyhaber.com , www.hizmetgazete.com ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmıştır. (mka)