,

Bayburt, Doktor yılanlarından utanıyor mu?

M. Kemal AYÇİÇEK- 16 Mayıs 2011 
Kimileri bu başlığa bile kızabilir, öyle ya “Bayburt-Yılan” yan yana getirilir mi? Ya da, yılanların ürkütücü bir hayvan olması, tüm kızgınlıklarımız da ve nefret ifadelerinde “yılan”ı olumsuz cümlelerimiz de kullanıyor olmamız, ister istemez Bayburt ile Yılan’ın yan yana getirilmesine de tepkili olunmayı gerektirebilir. Fakat, tüm olumsuz bakışların aksine Bayburt ile Yılanları bağdaştırmanın çok da kötü algılara yol açacağını düşünmüyorum.
Sivas’ın Kangal ilçesindeki balıklı kaplıca da “Doktor balıklar” a inanılıp, onlarla şifa dağıtıldığının tüm resmi kaynaklarda yer almasına karşın, Bayburt’un Kırkpınar (çıphınıs) köyünde her yıl Mayıs ayının ortasından  (20 Mayıs ile 5 Haziran) Haziran ayının ilk haftası sona eren “Yılanlı tedavi” son 20 yıldır sürüyordu. Şimdi buna  Bayburt valiliğince “Yasak” konmuş. o yasağı ben ne o köye ne de Bayburt’a yakıştıramadım açıkçası. Saçma, anlamsız ve gereksiz bir yasak yani.
“Bayburt Valisi Kerem Al, AA muhabirine yaptığı açıklamada, "Yılanlardan şifanın tıbbi olarak mümkün olmadığının belirlenmesi üzerine valilik olarak bu konuyu yasakladık. Yılanla tedavi yapanları tespit edersek haklarında yasal işlem başlatacağız. Her yıl mayıs ayında basında yer alan yılanla tedavi edilen insan görüntüleri, hem Sağlık Bakanlığımızı, hem de valiliğimizi rahatsız etmekteydi. Bunun için tıbben mümkün olmayan böyle bir şifa arayışını yasakladık. Bu işin turistlik bir yanı da yok. Eğer olsaydı yasaklamazdık" demiş..
 Gerekçeleri arasında “yılanlardan şifanın tıbbı olarak mümkün olmadığının belirlenmesi” ve “basında yer alan yılanla tedavi edilen insan görüntüleri, hem sağlık bakanlığımızı ve hem de valiliğimizi rahatsız etmekteydi” gibi ifadeler var.
 Şimdi sayın Vali Al’a sormak lazım, o yılanların tedavi edici olup olmadıkları konusunda valilikçe bilimsel bir çalışma yapılmış mı? (üstün körü ve de günümüz doktor mantalitesi dışındaki bir anlayışla, hani şifalı bitkiler karşıtı bir dayatma ve mantık ürünü). Doğaya ve de insana saygılı olunan bir çalışmadan söz ediyorum.
İkinci olarak ta o görüntüler, ürkütücü ve çağdışı görüntü verebilir. Bu görüntülerden sağlık bakanlığı ve valilik neden rahatsız oluyormuş? Yoksa, batılı ve de medeni(!) ülke veya insanlara karşı yılanlardan mı utanıyorlarmış? 
 Bu işin Turistik yanının olup olmadığı konusundaki kanaatleri nasıl oluşmuş? o köye yani Kırkpınar’a o yılanlı tedavi sırasında kaç kez gidilmiş? ve o köydeki yılanı sahiplenen ve daha sonra bunlarla hastalara müdahale eden çoğunluğunu oluşturan o, kadınlarla mı konuşulmuş, köye kaç kişinin gittiği ve o köye bıraktığı katkı kimi rahatsız etmiş ki?
 Evet, ben çok yazdım, o yılanlı tedavi sırasında alınan ücretler de iş biraz abartılmış olabilir ama bunu köyün muhtarlığı veya derneği, bir düzene sokabilir ve yılanlardan şifa arayan insanlar da mağdur olmayabilirdi. Yani istismar var diye, o istismarı hemen “YASAK” koyarak kaldırmanın mantığı nedir?
Yani Sivas’ın Kangal’ındaki balıklar insanlara bir nevi tedavi hizmeti verebiliyor ama Bayburt’un Kırkpınar’ındaki Yılanlar, tedavi de rol oynamıyor öyle mi? Balıklar şifa dağıtabilir ama yılanlar asla şifa dağıtamaz öyle mi? Bu çifte standart değil de nedir?
 Kırkpınar’da yılanların her hangi bir rahatsızlığa deva olup olmadığını oraya, halkın inançlarıyla dalga geçen, kendini halkın üstünde gören, halkın deneyimlerine ve tecrübesine saygısız, burnu havada bir takım insanlar gönderilmiş ve “bilimsel” adı altında bir çalışma yaptırılmışsa, ben o çalışmanın da bir “saygısızlık ürünü” olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bilim adamı değilim ama o yılanlardan şifa bulmuş bir çok insanın rahatsızlıklarından kurtulmuş olduklarını da her gittiğimde gözlemleyenlerdenim. 
Bayburt Valisi sayın AL’a bu açıklamayı yaptıranlar, yine o Kırkpınar köylülerinden Alperen Aziz Batmaz’ın , gördüğü yılan tedavisi fotoğrafına yaptığı yorumdaki “ ya aman allahım nerde yasanıyor bu .. hangı cağdayız bız turkıye bu yuzden gelısemıyor kardesım :)” ifadesine karşı Burak Aktaş’ın Facebook’taki ifadesiyle, “ “vayyyy gıllıgom heeeee sen nerde yaşırsan la mayamıdemı:) çığdugu gabuğu begenmırsen heeeee:)” gibi, halktan kendini soyutlamış insanlar olmalı. Kaldı ki Kırkpınar (Çıphınıs) Bayburt’un öyle sıradan bir köyü değildir.
Kırkpınar’ın (Çıphınıs) Bayburt’taki geçmişinde bakın Bahattin Odabaşı’nın çalışmasını sunduğu yazısında;
“1845 yılı geliri içinde en büyük pay tarım faaliyetinden sağlanan hasılattı. Köylünün tarlasına ektiği hububat ve yonca, korunga türü otlardan elde ettiği yıllık geliri 560.416 kuruştu. Tarımdan elde edilen hasılat, toplam gelirin % 68’i kadardı. Ziraî geliri en fazla olan köy sıralamasında, Everek köyü 46.491 kuruşla ilk sırada yer alırken, Pulur köyü 31.434 kuruşla ikinci ve Çıphınıs köyü 31.230 kuruşla üçüncü durumdaydı. Tarımsal faaliyeti en az olan köyler ise, Yukarı Çimağıl (240 kuruş), Erginis80 (420 kuruş) ve Horsu81 (672 kuruş) köyleriydi. Köylerin ortalama tarım geliri 7.784 kuruş olup, köylerin 48’i bu değerin altında bir değere sahipti” 
Yazının bir başka yerinde ; 
 “Değirmenlerin senelik toplam geliri 6.570 kuruş olup, en düşük gelir 100 kuruşla Hakiğ köyündeki değirmene, en yüksek gelir ise 750’şer kuruşla  Çıphınıs köyünde bulunan iki değirmene aittir.( Yılanlar da bu değirmenlerin olduğu yerdedir)Yukarı Kırzı köyündeki değirmenin sahibi 1844 yılında başka bir yere göç ettiğinden bu tarihte herhangi bir geliri yoktur. Tahrirlere göre, değirmenlerden bir kısmı, öğütülen un karşılığında nakit para usulü ile çalışırken, bir kısmı da öğütülen hububattan belirli bir ölçeği ücret mukabili almaktaydı..” 
Diğer bir bölümde; “Köylerde evlerin aydınlatılmasında ve sair alanlarda bezir yağı kullanılmaktaydı. Köylünün ektiği zeyrek adı verilen bitki, değirmen taşı gibi büyük ve yuvarlak bir taşın öküz ya da camuşlar tarafından döndürülmesi ile bezirhanelerde bezir yağı elde edilmekteydi. 1844 yılında mevcut 72 köyden sadece üçünde bezirhane bulunmaktaydı. Cenci ve Çıphınıs köylerindeki bezirhanelerin bu tarihte faaliyette olduğu, ancak Yukarı Kırzı köyündeki bezirhanenin, sahibinin başka bir yere göçü nedeniyle faal olmadığı anlaşılmaktadır. Günümüzde kalıntıları devam eden Cenci köyündeki bezirhanenin senelik geliri 200 kuruş, Çıphınıs köyündeki bezirhanenin ise 350 kuruştu”.( http://ankaraili.blogcu.com/bayburt-ekonomi-devami/9964796)
Sayın Vali Kerem AL, yasaklama kararını geçen yıl aldıklarını ifade ediyor ama Bayburt’un Turizmi’nin gelişmesinde Kırkpınar köyü öne çıkıyor, bakın;
“Kırkpınarköyü Şifalı Yılanları: Merkez ilçeye 20 km. uzaklıkta Kırkpınar köyündedir. Yılanlar köyün girişinde bulunan dağın eteklerinde çıkan çayda, mayıs ayının son haftasından itibaren 15 gün müddetle görülürler. Halk tarafından şifalı olduğu söylenen yılanlar; yılancık, bel, sırt, baş ve ayak ağrıları olanlar tarafından söz konusu tarihler arasında köye ziyaretçi akını olmaktadır.” Bu ifadeler de  durup dururken birilerince uydurulmuyor yani.
Netice de Yasaklama yerine, mesela Kırkpınar köyü, o yılanların çıktığı kayalar ve Kırkpınar’a adını veren yer altı sularının yer yüzüne çıktığı o alan, bir mesire alanı veya şenlik alanına çevrilerek,  “doktor yılanlar” salt bir geleneksel eğlence bahanesi de yapılabilir. Köyün Bayburt’tan girişindeki Akşar’da bulunan  “Oslu Hoca Türbesi: Bayburt’a 25 km. mesafedeki Akşar kasabasındadır. Ailesi, Sürmeneye bağlı Os köyünden Bayburt’a göç etmiştir. Oslu Hoca, 1882-1906 yılları arasında yaşamış bir çok öğrenci yetiştirmiş, çevrede ün salmış ilim sahibi bir zattır. Türbe kare tabanlı bir alana sarı yontma taştan yapılmış olup, Osmanlı mimarisi tarzındadır.”  İle Kırkpınar’ın Erzincan- Bayburt yolunun hemen kenarındaki Oruçbeyli (siptoros) köyünde bulunan Bayburt’un manevi önderlerinden Ağlar Baba türbeleri arasında oluşturulacak güzergah ile kültür turizmi geliştirilebilir.
“AĞLAR BABA -(KÜÇÜK İRŞADİ) -(1881 – 1958) - Ağlar Baba 1880 yılında Bayburt’un Oruçbeyli (Siptoros) köyünde dünyaya gelmiştir. Asıl adı İrşadi’dir. Babası Ahmet’tir. Nesepleri Hazret-i Muhammed (S.A.V) Efendimize dayanmaktadır. Dedesi Büyük İrşadi Baba Hazretlerinin mensubu olduğu, Erzincalı Vehbi Hayyat (Terzi Baba) Hazretlerinin Nakşi Üveysi kolunda irşad vazifesi almış, günün onaltı saatini ibadetle geçirmiştir. Ağlar Baba, “Mutu kable en temutu” sırrını aşmış, söylediklerini yaşamış olan Anadolu erenlerindendir. Ağlar Baba’ya devrinin “Gavsü’l-a’zam’ı” da denmektedir. Ayrıca dedesi İrşadi Baba’nın yaşarken yarıda bıraktığı Kasasü’l-Enbiya isimli eseri de tamamlamıştır. Miftahu’l-Kulub isimli eseri, İnna enzelna suresinin tefsiri gibi risaleleri mevcut olup, beyitleri iki eserde ayrı ayrı yayınlanmıştır. Birisi muhterem hemşehrimiz Fahri Yılmaztürk, diğeri de İlhan Yardımcı ve Ağlar Baba’nın oğlu Ahmet Battal tarafından yayınlanmıştır.
          Ağlar Baba’nın beyitleri tasavvufi olup, çok derin manalarla yüklüdür. Beyitlerinde bazen İrşadi, bazen Ağlar Baba, bazen de Bakı mahlasını kullanmıştır.  Ağlar Baba 1958 yılında her fani gibi dar-ı beka’ya göçmüştür. Mezarı Oruçlu Köyü’nde, dedesi İrşadi ile yanyanadır. Allah (c.c) feyizlerini üzerimizden eksik etmeye. (Amin)”(http://www.bayburt69.com/arsiv_site2002/aglarbaba.htm )
Bayburt’un Turizm etkinliklerinde bile artık “Yapmadan dönme” başlığı altında da,
“- 20 Mayıs 5 Haziran tarihlerinde Kırkpınar köyünde Doktor yılanları görmeden,” denilerek, gerçekten tıbben bilimsel bir “tedavi edici özelliği” yoksa (!) bile bir değer oluşturulmuşken, bunu toptan yok saymak ve yasaklamak  yerine hem o köyün doğal güzelliklerini ve hem de hiçbir köyde olmayan “yılan”larla cazibesini neden görmezden gelelim ki? Tüm Dünya’da marka yaratmak için milyarlarca dolar harcanırken, hazır marka haline gelmiş Kırkpınar’ın “Yılan doktor”ları kimi rahatsız etmiş ki? Yoksa yukarda da belirttiğim gibi Bayburt, Yılanlardan utanıyor mu? O yılanlar, doktorların şifa bulamadığı hastaların doktoruydu. Hadi bu yılanlar “şifa vermedi” diyelim, peki ya kime ne zarar verdi de yasaklandı? Onu da söyleyin bari .Öyle değil mi ama? Kalın sağlıcakla.
YORUM EKLE