M. Kemal Ayçiçek – 30 Haziran 2006
Öyleleri varmış ki, internet üzerinden yabancı sitelere girip oradan tatil rezervasyonları yaptırıp, yine kendi ülkesinde yani Türkiye’de yabancılara tanınan yüzde ellilere varan indirimlerden yararlanarak, tatil paketlerinden yararlanıyorlar! Ben onlara hak vermiyor değilim elbette haklılar ve çok da iyi yapıyorlar. Ama ben onları değil bizim kendi bölgemizin insanlarından iki arkadaşı yazacağım.Onlar Erzurum’dan iki genç..
Yunus Mercan ve Muammer Erdoğan, mesai arkadaşları. 20 günlük yıllık izinlerinde birlikte dört günlerini Karadeniz Bölgesine ayırmışlar, Artvin üzerinden Rize’nin Ayder yaylasına gelmişler. Muammer, babasının çadırını almış,çadırda yatarız diye.. Avanak ıslatan yağmur dediğimiz bir çise altında da kurulmuşlar Ayder’de çadır kurmaya.. Uğraşmışlar epeyce..Olmamış becerememişler çadır kurmayı.. Bir ana ve kızı görmüş bunları, koşmuş yardımlarına ve onların çabasıyla kurabilmişler çadırı..Gençler, gururlular ama acemiler tabi.
Sonra uzaktan bir göz, süzmüş bunları o süzen göz de koşmuş yardımlarına.. yatmışlar sabah kalkıp yola girecekken o meraklı gözlerin sahibi bunlara bir kağıt vermiş, “Erzurum dadaşlarına” diye başlığını attığı şiir var bu kağıtta..
“Erzurum dadaşlarına”
Gördüm ki iki genç çadır kuruyor,
Söküyor takıyor, yine olmuyor,
Utancından zahir, yardım almıyor
Haziran ayında, Ayder düzünde.
Tam geliyordu ki yüreğe sızı,
Yardıma geldiler anayla kızı,
Hep birlikte kurduk saray yıldızı,
Haziran ayında Ayder düzünde
Ulu cami, yanda çifte minare
Lala paşa sonra yivli minare
1570 ‘dır Türktür livane,
Yardıma düştüler Ayder düzünde.
Mithat Tatlı’yı Gogılda ara
Ne yazmış, ne söylermiş inceden tara,
Şayet bir daha düşersez dara
Meyil at diyorum Ayder düzünde. Mithat Tahtalı 26.06.2006”
O meraklı göz meğer Artvin'li şairmiş, gençlere bu şiiri yazıp vermiş, o gençler sonra Trabzon’a gelip, Boztepe’yi, Limanı, şehri gezmiş ve bir gece kalıp tamamlamışlar Karadeniz gezilerini..
Sadece onlar mı değil elbette, Turgut bey banka emeklisi, telefonla konuşurken telaşlı görüyorum, arkadaşları çağırıyormuş Zahra dağından..Bilmiyor Turgut bey Zahra dağını ama gidiyor. Bir gün sonra o gidişini anlatıyor, ağarmış saçlarını sıvazlıyor. Sonra “yok” diyor, “biz kendi bölgemizi tanımamışız, tanıyamamışız, ne değerlerimiz varmış da haberimiz yokmuş” diyor, iç çekiyor ve hayran kaldığı ortamı anlatıyor. Zahra dağı Sürmene’de, henüz bilinmiyor. Ama gidenler sadece anlatıyor ama Karadeniz’in güzellikleri anlatılmayla anlaşılmıyor, gitmeden görmeden yaşamadan bu güzellikler anlatılmıyor.
Daha önce de yazdım, bizim insanımız önce kendi memleketimizi bizim gezmemiş lazım, yabancılar tam olarak bu bölgede bize yer bırakmayacak duruma gelmeden bizim kendi değerlerimizi kendimizin keşfetmemize ihtiyacımız var. Bir düşünün siz hangi vadidenseniz bir yandaki vadiye girdiniz mi diye kendinize bir soruverin, sadece sormayın ve komşu vadinizden başlayın gezmeye, önce siz keşfedin. Gençler, geziye önce bu bölgeden başlasın, sonra tatil kültürüne ayak uydurması kolay olur. Ama önce kendi bölgemiz tanınmalı, tanımalıyız.
Elbette Erzurum’lu Trabzona’a, Trabzonlu Erzurum’a belki Köprüköy’üne, Hasankalesine, ılıcasına, İspir’ine ve ya Tortum’a gitmeli, Gümüşhaneli, Bayburtlu, Rizeli, Artvinli, Giresunlu, Ordulu, Samsunlu bölge insanında bir kaynaşma olmalı hem de sıkıca olmalı. Sonra güneşlenmek için gittiğimiz Antalya’da, İzmir’de, Muğla’da gördüğümüz ikinci sınıf vatandaşlık tarifelerine baş kaldırıp, yabancı ülkeden gelen turistle yerli turist arasında ayırımcılık yapan o zihniyetlere burada yer vermemeliyiz. İnsan, her yerde insan ve her yerde saygın olmalı ve aynı hizmeti aynı ücrete görebilmeli, yurdum insanı diye hakir görülmemeli..Ama tüm bunlar, bu bölge insanının kaynaşmasıyla sağlanır diye düşünüyorum.
Kalın sağlıcakla