,

AK Parti , kendini kapatmalıdır


M .Kemal AYÇİÇEK – 5 Haziran 2008 
Anayasa Mahkemesi, tıpkı 367 kararında olduğu gibi bu kez de yine çok tartışılacak bir karara daha imza attı. 
CHP ve DSP milletvekillerinin başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin ''iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması'' istemiyle açtığı davada 9’a karşı 2 oy ile aldığı kararı yazılı olarak açıkladı;
''9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun'un 1. ve 2. maddeleri, Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur.''
Her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararları tartışılmazsa da ortaya çıkan durum Türkiye’nin Dünya’ya karşı imaj kaybetmesine yol açacağı gerçeğini değiştirmeyecektir. Kararın siyasi veya hukuki olup olmaması bundan sonra çok da önemli değildir. 
Bu karardan sonra benim anladığım Türkiye’de ne kadar sağcı varsa bunların tümü, diledikleri kadar hukuk fakültelerinden mezun olurlarsa olsunlar onlar hukuktan anlamazlar sınıfına konmuş, ne kadar devletçi solcu varsa bunların tümü de hukuktan anlarlar sınıfına dahil edilmişlerdir.
Anayasa mahkemesi’nin bu kararından sonra CHP ve DSP’ye gönül verenler, haklı olarak gönül rahatlığı ile bu kararı bir bayram ilan edebilir ve sevinip oynayabilirler. Bu sevinç, onların ana sütü gibi onların hakkıdır ve kimse de bunu çok göremez. Dilerlerse zil takıp ta oynayabilirler de, bunu da kimse onlara çok göremez!
MHP’ye gelince onlar da Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına “saygı” duymakla birlikte, AK Parti’ye iyi bir oyun oynamanın keyfini sürebilir ve bunun tadını çıkarabilirler. Onlarda bunda haklıdırlar. Siyaset, elbette rakipleri tasfiye etme sanatıdır da aynı zaman da ama buradaki tasfiye kendilerine de zarar verecektir.
AK Parti’ye gelince, AK Parti artık bu karardan sonra daha fazla kapatılıp-kapatılmamayı bekleme yerine derhal kendi kendini fesh etmelidir.
Bu aşamadan sonra Anayasa Mahkemesi’nin kapatması veya kapatmamasını beklemekle zaman kaybetmek yerine elini çabuk tutarak, genel ve yerel seçimleri birleştirerek yeni bir erken genel ve yerel seçim sandığını milletin önüne koymalıdır.
Hal böyle olunca da CHP ve DSP başta olmak üzere tüm bu sonuçlara Türkiye’yi getiren süreçlerdeki aktör milletvekilleri de dahil tüm milletvekilleri, sorumsuzluklarının bedelini “emeklilik hakkını elde edemeden” millete giderek ödemiş olurlar.
Türkiye, önemli değişim ve gelişim sürecindedir. Demokratikleşme adına atılan tüm adımların yerli yerine oturabilmesi için de tüm bu gelişmelerin yaşanması kaçınılmazdı. Evet, milletçe sürekli büyük bedeller öder olduk ama taşlar yerinden oynamıştır.
Avrupa Birliği üyeliği için 42 yıl bekleyen Türkiye’de bu üyelik sürecinin başlatılması ve müzakerelere başlanılmış olması, o yerinden sallanmayan taşları oynatan en büyük etken olmuştur. O taşların yerli yerine oturması için de yeni anayasa da dahil olmak üzere Türkiye’de hızlı değişim ve gelişimi sağlayacak tüm yasal boşlukların da doldurulması ve gediklerin kapatılması gerekmektedir.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve ekibinin Şanlıurfa ve Diyarbakır gezilerinde CHP’nin “1989 Doğu ve Güneydoğu raporu”na yeniden sahip çıkmış olması da bu yeni sürecin geri dönülmez ufkunu açmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla CHP’nin Doğu ve güneydoğu açılımının aynı güne denk gelmiş olması kesinlikle bir tesadüf de değildir!
Anayasa mahkemesi’nin son kararından sonra görülmüştür ki, 73 milyon’luk Türkiye’de 411 milletvekilinin yapamadığını 9 mahkeme üyesi yapabilmektedir. Böylece, 411 milletvekiline maaş vermenin da anlamı kalmamıştır. Her 8 milyon 111 insanı, bir anayasa mahkemesi üyesi temsil etmektedir ve verilen kararda 2’ye karşı 9 oyla “iptal” edildiğine göre başka söze gerek kalmamıştır!
Demek istediğim şudur; AK Parti, Anayasa Mahkemesi'ndeki davanın sonucunu beklemeden kendini kapatmalıdır.Yani fesh etmelidir. Tıpkı, geçen yıl 367 kararı sonucunda Referandumla Millet nasıl olayı çözdüyse aynı şekilde önce yerel ve genel seçimleri birleştirip sandığı milletin önüne koymalı, ardından da yeni Anayasayı, yeni meclisle ilk iş olarak yapıp, Yeni anayasa içinde bir referandum sandığını milletin iradesine sunmalıdır. Böylece, ortaya çıkmış bu garip durum aşılır kanaatindeyim.
Elbette Türkiye, Demokratik, laik ve sosyal bir Hukuk devletidir. Ve tabiî ki de Anayasa mahkemesi’nin verdiği kararlar kesindir ve bu kararlarda tartışılamazlardır(!). Bende aynen Mahkemenin kararının tartışılamayacağına inanıyor(!) ve hukukun üstünlüğüne gönül veren bir birey olarak, Anaysa mahkemesinin Türk Milleti adına verdiği kararı saygıyla karşılıyorum! Ama adil bulmuyorum!
Not: Bu yazım aynı zamanda www.karadenizolay.com , www.kuzeyhaber.com ve www.gazetehizmet.com da yayınlanmaktadır.
YORUM EKLE