M. Kemal AYÇİÇEK- 2 Nisan 2012
Yazı günüme denk gelince çaresiz bugün istemesem de spor yazmak zorundayım gibime geliyor. Öyle ya koskoca Trabzonspor ile Fenerbahçe’nin Trabzon Avni Aker stadında maçı olurda yazı gününe denk gelirse yazılmaz mı? Yazılır, yoksa bana spor yazısı yazmadığımı bildikleri halde yinede okurlarım kızar biliyorum. Yani sahada ter döken insanlar bilmez belki ama bizim Öner kalp hastası, oğlu Rafet, maçın yarıdan çoğunu babasını gözlemekle geçirdi. Sanki sahada onikinci oyuncu o, nasıl bağırıp, nasıl zıplıyor bir görseniz. Oğlu kalpden gidecek korkusu yaşıyor, iliklerine varıncaya kadar. Ben de zaman zaman Rafet’i izliyorum tabi..
Maça mı gittin? Diye soranlara, yok yıllar oldu maçlara gitmiyorum, zaten çok fanatik bir taraftar değilim, biz eski Trabzonspor taraftarlarındanız. Öyle sahaya bıçak, su şişesi veya meşaleler atma modası yoktu bizim taraftarlık zamanlarımızda..maç öncesi sohbet ettiğimiz arkadaşlardan biri, “nerde eski Trabzonspor taraftarı, yeni nesil taraftarların Fenerbahçe, Galatasaraf veya Beşiktaş taraftarından farkı kalmamış, özentimidir nedir bilmiyorum ama sanki taraftar olmak için taraftar olmuşlar, gol atarsak tezahürat var, gol yoksa su şişesi filan işte” diyor. Bir diğeri de ona hak veriyor. “ Eski Taraftar, maç başladı mı, maç sonuna kadar susmaz, oyuna eşlik ederdi ama edeplice” diyor. Maçı unutmuşum, yaktığım ateşin başındaydım telefonum çaldığında, sonra da, “çay taze, geliymisun, gelmey mi sun” denince, “gelmem mi yav, hemen” diyip gidiyorum. Kestirme, bizim hacıemicenin fındıklığından kestirme çıkıyorum maç seyretmeye.
Taraftarlar Gara ayşe, Enver, öner, Hüseyin, Mehmet, Rafet sonradan da bize çay yapan ziynet geliyor, maçı birlikte izliyoruz. Enver, Öner’le boğuşuyor nerdeyse, öner küfrediyor, Enver onu teselli etmeye çalışıyor. Bir ara Enver, maçı bıraktı döndü öner’e, “senin yüzünde maçı seyredeceğim” dedi. O kadar ki öner, kalp ameliyatı geçirmiş, oğlu Rafet’ın sık sık uyarmasına rağmen her pozisyonda hop oturup hop kalkıyor,tam o sırada da maç yayınını yapan televizyonda “bu maça kalp dayanmaz sigortalı olun” reklamı geçiyor. Bu reklamcılar da tam yerinde yakalıyor insanları yani. Maç tam 34.dakikasına geliyor, sahaya atletler atılıyor, su şişeleri, bu arada Fenerbahçe’nin kalecisi volkan elinde bıçakla ve yakın plandan bir çekimle ekrana yansıyor. Enver, “ben bunu duymuştum, maçta atletleri sahaya atacaklardı ama bıçak dememişlerdi” diyor, Öner, küfrediyor ama akşam namazını da kılmamış, “abdestim kaçmasın, ağzımı bozmayım” diyor bu görüntülere.. sonra Rafet, “ooo küfrediyorlar” diyor ardından da zaten canlı yayından da staddan gelen sesler kısılıyor. Enver, “ne küfretmesi” diyor, Rafet, “Aziz Yıldırım’a küfrediyorlardı” diyor, ne diye küfrettiklerini söylemiyor. Öner de bende ısrar ediyoruz, “ne küfrü, biz duymadık, anlamadık” diyoruz, Rafet, “diyeyim mi yav, küfür işte, demiyorum,… çocukları” diyor. O sıra Enver devreye giriyor, “hemi orospu çocukları” diyor. Rafet 12 yaşında, küfrün içeriğini söylemekten imtina ediyor ama yaşı 52 olan Enver, küfrü açık ediyor. Tabi orada Enver’in, oradakilerin en büyüğü olarak söylemi yadırganıyor.
Biz bunları yaşarken bir yandan da maç devam ediyor ve öner, abdest kaçırmayacak küfürlerini saydırıyor ama bu küfürler rakip Fenerbahçeli futbolculara değil tabi, Trabzonspor’un pas hatası yapan ve gol pozisyonlarını değerlendiremeyen futbolculara yönelik..tabi bu anlarda Rafet’in gözleri babasında ve onların o gözlerle anlaşan şifreli bakışları dikkatimizi çekiyor. Herkes maç seyrediyor, Rafet ve ben hariç. Rafet babasını, bende Rafet’i izliyorum. Tam o sıra Mehmet dışarı çıkıyor, annesi onun durumuna açıklık getiriyor. “memet, Galatasaraylı dur, maçlan arası yoktur”. Hüseyin, “vay hayin, bizim ekmeğimizi, suyumuzu içip, gidip Galatasarayı mı tutuyor memet” diye annesine takılıyor, annesi gara Ayşe, oğlunun Galatasaraylı olmasının suçunu yeğeni İlker’e atıyor, “onlar Galatasaraylı diye o da öyle olmuş, önceden Trabzonsporluydu” diyor. İlker, İstanbul’da oturuyor ama Trabzonlu. Maçın ikinci yarısında Mehmet tekrar geliyor yanımıza, bu sefer ben Mehmet’le özel konuşuyoruz, Enver’de kulak misafiri oluyor ama aramızdaki konuşmadan sonra Mehmet tekrar Trabzonsporlu oluyor, o da benim hatırıma. 1-0 yenik durumdayız ona rağmen Mehmet, ezilen taraf olunca Trabzonspor’a destek olmak adına veriyor bu zor kararını ama az dil dökmüyoruz tabi. Bu bizim züğürt tesellimiz oluyor, Trabzonspor , Fenerbahçe karşısında 1-0 mağlup ama biz bir taraftar daha kazanıp, onun morali ile maç seyretmeye devam ediyoruz.
Fenerbahçeli alex sakatlanıyor, bizim Enver, “ Bu alex var ya, bakmayın Fenerbahçe’de olmasına, aslında tam bir Trabzonsporlu olması gereken bir futbolcu, öyle Müslüman, öyle iyi bir insan ki da la öner, biraz da sen de da la” diyor. Bırakıyoruz artık maçı, hemen herkes aslında Alex’in Trabzonspor’a yakışan bir futbolcu olduğunu, Fenerlilerin Alex’i anlamadığını ve onu bağırlarına tam basamadıklarını, oysa Alex Trabzonspor’da olsa ne kadar iyi olacağını, hem iyi bir insan hem de bu Trabzonspor’la Fenerbahçe rekabetinin de neden kaynaklandığını anlayamadığını konuşuyoruz. “Alex, Trabzonspor ruhunun futbolcusu” diyor Rafet, Enver, “Evet, çok iyi bir insan, hiç Fenerbahçeliye de benzemiyor, sanki Trabzon uşağı, öyle efendi, öyle saygılı biri, tam bir Trabzonsporlu” diye ekliyor.
Öner, kimseyi dinlemiyor, bir yandan bizim Trabzonsporlu oyunculara, “ver topu sağa, koş alsana topu yav, oy eldurdun beni Burak, la oyununa bak sen olum kolman, niye adama vuriysun hemi acemi” diye kendi kendine teknik direktörlük yapıyor, bir bakıyorsunuz, “oy senun bobanun ağzına” diye bir küfür patlatıyor, ama devre arasında namazını kıldığı için artık abdestinin bozulmasından da korkmuyor. Mehmet artık eski Gs’li ve yeni Trabzonspor taraftarı olarak pür dikkat kesilip maçı izlemeye koyuluyor ama Trabzonsporlu olduktan hemen sonra “2-1 yeniliriz” diyor. Annesi, “Mehmet bugüne kadar ne dediyse çıkmıştır ha, yabana atmayın”diyor, tam o sıra Hüseyin, “yok biz 2-1 aluruk maçı” diye araya giriyor. Babası Enver, “la olum sen sus, konuşma sen”diye Hüseyin’i bastırıyor. O da Öner’in gazında, Trabzonsporlulukta Öner’le yarışıyor. Zaman zaman Şenol Güneş’in yerine kendini koyuyor, oyuncuları değiştiriyor, yine de o televizyon ekranındaki 0-1 rakamlarını değiştiremiyor.
Rafet Gara Ayşe’nin koltuğunda, teyzesine rahat vermiyor, ışıklar tv ekranına vurunca Rafet Teyzesinin yanına çıkmıştı. Akil bir taraftar Rafet, mantıklı ve öyle hoppala zıpla bir taraftar da değil, olgun, sanki büyükken küçülmüş bir insan edasında ve aklı selim bir taraftar. Bir yandan babasını kontrol etmeye çalışırken, öbür yandan Enver amcasının saçma sapan yorumlarına itiraz edip, Hakemin kararlarını irdeliyor. “hah şimdi göster sarı kart, ardından da versene kırmızı kart” diyor fenerli bir oyuncuya, ama olmuyor. Ben çıkıyorum, telefonum ikide bir çalıp duruyor, çağrılıyorum. Ama gitmemle dönmem bir oluyor, o sırada Trabzonspor gol atıyor, beraberlik yakalanıyor işte. Öner ve Enver, mağlup durumda oluşumuzu, benim maç seyretmeme yorumluyor, “sen gidince attık bak, sen ne anlarsın da maç seyrediyorsun, hem zaten senin Trabzonsporluluğun bile hak getire” diye bana takılıyorlar. Oysa bilmiyorlar ki ben ne Trabzonspor maçlarını yazmışım yıllarca, ben de anlamamazlığa veriyorum kendimi. Tam o sırada, maçın uzatma dakikalarına girildiğinde, 91.dakikada top yenide direkten dönüyor ve Rafet, “Allah direklerden razı olsun” diyor işte. Maç boyunca direkler, Trabzonspor’u tam 3 golden kurtarıyor, yoksa maç 4-1 bitecekti, direkler sayeside Trabzonspor-Fenerbahçe ile 1-1 berabere kalıyor. Bu derbi maçtı, yenmemiz gereken bir maçtan berabere ayrılmış olmaktan bile mutluluk duyuyoruz. Ama maç, bizim seyrettiğimiz ortamdaki gibi Avni Aker’de böylesine bir heyecan vermemiştir. Nasılsa bir Galatasaraylıyı Trabzonspor taraftarı yapıyoruz, ardından maçı da 1-1 berabere bitiriyoruz. Beraberliğin yanında kazandığımız bir taraftar bizim artımız oluyor, bu keyifle ayrılıyoruz. O güzel çaylar için Zinnet’e teşekkürler ediyoruz tabi. Ha Fenerbahçe’nin attığı gol ofsayt mıydı değil miydi, ona pek kafa yormuyoruz ama Trabzonspor taraftarının hadi atletlerini sahaya attılar ona tamam diyoruz ama o bıçak, su ve diğerlerini de zaten kabul etmiyoruz. Ama Fenerbahçe’li futbolculardan bazılarının maçı seyrinden çıkarmak için sanki özel bir çaba sarfettiklerini de not ediyoruz. Taraftar olarak, tüm Fenerbahçelileri de, Galatasaraylıları da, Bursasporluları da, kısaca tüm takım taraftarlarını bizim gardaşlarımız sayıyoruz ve bu maçların birer “oyun” olduğunu unutmamamız gerektiğinde hem fikir oluyoruz. Kalın sağlıcakla.