M. Kemal AYÇİÇEK - 19 Aralık 2016
İstanbul’da eski günleri anma gibi gezmelerdeyim. Sultanahmet, Ayasofya derken Yerebatan sarnıcının önünden Gülhane parkına iniyorum. Oradan saray burnundaki set üstü çay bahçelerinde bir çay molası vereyim diye düşüp, oraya gidiyorum. Ama artık o güzelim çay bahçelerinin kapalı olduğunu görüyor üzülüyorum. Sonra aklıma geliyor, orada Nisan ayında çökme olmuş ve iki kişi yaşamını yitirmişti.
O gün benim doğum günüm, Dünya insan hakları günü aynı zaman da ve yanımda da yeğenim Fatih var. Set üstün de çay içemeyince sahile iniyoruz, seyyar çaycıdan çay alıp boğazı seyrediyoruz. Sahil yolunda içi tıka basa dolu beyaz bir otomobilden tezahürat sesleri geliyor, genç Beşiktaşlı taraftarlar maça gidiyor. Kayalıklar da Balık tutmaya çalışırken dalgaların ıslattığı insanlar var. Oradan Süleymaniye’deki Mimar Sinan Teras cafe’ye gidip, orada uzunca bir süre haliç ve boğaz seyri yapıyoruz.
Oğlum henüz usta asker olmuş ve çarşı iznine çıkabiliyor. Ona iki hafta üst üste ziyaretine gidip sürpriz yapmıştım ama bu hafta için konuştuğumuz da “senin gelmene gerek yok baba ama Fatih’i gönderirsen iyi olur” demişti. Eve geçince feribot biletlerini alırken Fatih’in yanına Hakan Utku’yu da eklemiştim. Tam biletleri aldığım sırada Beşiktaş – Bursaspor maçının ardından Vodafone Arena yakını ve Maçka Parkı'nda patlama oldu, 44 polis ve sivil insanımızı şehit verdik.
Sabahleyin Fatih ve Hakan Utku, feribotla gittiler, oğlumun çarşı iznine eşlik edeceklerdi ama olmadı. İstanbul’daki patlama yüzünden Bursa’daki askerlerin de çarşı izinleri iptal edilmiş meğer. Onlar da cumartesi günü öğlenden sonra ancak nizamiyeye gidip orada kuzenlerini ziyaret edebilmişler.
Çarşı izni, askerlerin diledikleri gibi çay içebildiği bir özgürlüktür. Askeriye de çay yok mu var tabi, otuz dört yıl öncesinden mesela bendeniz on dört ay yemekhanecilik yaparken bilirim, 134 kişilik bölüğümüze karavanalarla getirilen çayı kepçelerle dağıtır, öyle çay içerdik. Ayrıca kantinimiz de de çay vardı ama aklımızda kalan o karavana çaylarıydı. Çay değil de işte öyle bir şey.
Aradan bir hafta geçmiş sadece Kayseri’de sabahın erken saatlerin de saat 08.48’de çarşı iznine çıkan askerlerimizin hedef alındığı saldırı ve 14 Mehmetçiğimiz şehit oldu. Allah, mekanlarını cennet eylesin. Teröre lanet okuyoruz. Biz sadece kendi ülkemiz de değil tüm Dünya’da teröre lanet eden bir milletiz. Dünya’da huzur olsun isteriz. Allah’ın verdiği canları Allah’dan başka hiçbir gücün almasını istemeyiz.
Bizim dönemimiz de askerlerin çarşı iznine çıkarken özel askeri kıyafetleri vardı ama şimdi sivil giymiş ve sivil bir halk otobüsü ile çarşı iznine çıkan Mehmetçiği hedef alan anlayışın, hoşgörü, barış, kardeşlik gibi bir derdi olabilir mi?
Biliyoruz, Türkiye’de terör estirenlerin maalesef en yakın işbirliği ve sözde müttefikimiz olan ülkeler olduğunu biliyoruz. Diledikleri kadar terör estirsinler, polisimize, askerimize, sivillerimize yapılan bu hunharca saldırılar bu ülke de Birlik ve beraberliğin perçinleşmesini sağlar.
Ve yine biliyor ve inanıyoruz ki Devletimiz, o terör odaklarını besleyen sözde müttefikimiz olan ülkelere de onların maşası ve kuklası olan örgütlere de gereken cevabı verecektir. Bu coğrafya da Türkiye ’siz harita oluşturma gayretlerinin boşa çıkacağını er geç dost ve düşmanlar görecek.
Bu arada askerde yakını olanlar oğlu, eşi, dostu, arkadaşı, torunu, ağabeyi, kardeşi üşenmeyin her nerede ise askeriniz, çarşı iznine denk getirip, onlara sürpriz yapıp moral destek olalım. Onlar, eğitimlerine odaklanmışken sizinle çıkacakları çarşı izinleri onlara ayrı bir güç ve enerji kazandıracaktır. Kalın sağlıcakla.