,

Aydın MENDERES: AYDIN MENDERES'İN ARDINDAN!...

Aydın Menderes'le dobra dobra... 

17.04.2007, 11:59

"Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasında ben hiçbir mahsur görmüyorum. Ancak hem 2007 Mayısı’nda Tayip Erdoğan Cumhurbaşkanı olur, hem de 2007 genel seçimlerinde AK Parti tek başına iktidar olursa bunu Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’da, AK Parti ‘de, Türkiye’de taşımakta zorluk çekebilir. Çekerse ne olur? Demokrasiye hiçbir şey olmaz. Demokrasi yerinde kalır. Ama Demokrasinin içinde yeni siyasal gelişimlere kapılar açılmış olur."

______________________________________

AYDIN MENDERES & HÜLYA OKUR RÖPORTAJI 

Konuşurken, ağzını kapamaya hep yakın tuttuğu elleriyle Descartes, dünyayı tekerleklerine indirmiş bir gezgin, babası gibi güneşin arkasında düşmeden kalabilen bir bulut, gövdesine kurulu bir iktidarı bacakları olmadan sürüyebilen bir dev, gözüne bir ada gibi kurulup kıyısında tuttuğu tek kayığı eşi ve yaşaran göz çevresinde gezinen parmaklarımla harika bir sohbetti……………. 

Babanızın elemli yıllarına yakalandığınızda Robert Kolejinde öğrenciydiniz. Bundan önceki çocukluğunuz nelere şahitlik etti? Hafızanızın kaçıp saklandığınız gözlem kulesinden neler görünüyordu? 

AYDIN MENDERES -Tabi memnuniyetle. Ben açıkça ifade edilmiş veyahut dolaylı bir şekilde bana bir şekilde iletilmiş, genel bir varsayımla çok sık karşılaştım. Oda yani protokol resmiyet gibi sıkıcı sayılabilecek durumlardan hareket ederek, bir başbakan, başvekil oğlu olmanın özellikle çocuk yaşta insanları, gençlik çağında insanları çok zorlayabileceği düşüncesiydi. Genellikle böyle bir kabulle açıkça ifade edilmesi fazlalaştı. Onun için giderek söyleşilerde çocukluğumun altını daha fazla çizmek lüzumu hissettim. Onunda sebebi bana soru soran veya ilgilenen insanlara o dönemdeki ruh halimi, düşüncelerimi daha kestirme bir ifade ile beni daha iyi tanımalarına yardımcı olmak içindir. Siyaset başbakanına, devlet adamına, adına ne dersek diyelim babamın yaptığı iş beni çok ilgilendirdi. Çok merak ettim. Kendisini çok önemsedim. O yaşlarda, o günün şartları içinde söylüyorum, resimli bir masal kahramanı, belki bir sporcu belki erken gençlik yıllarında bir şarkıcı, bir film artisti merak konusu olabilir. Hani onunla yatar kalkar o yaşta insanlar. O dönemde bu benim için rahmetli babamdı. 

Kahramanınızdı! 

AYDIN MENDERES -Diyebiliriz. Rahatlıkla güzel bir tanımlama olur. Ve onunla birlikte olmak, ama bu bencil bir beraberlik değildi. Yani birlikte bir şeyler yapacağımız beraberlikten çok, babam konumu gereği, üstlendiği görev gereği neler yapıyorsa, onların yapıldığına tanıklık etmekti.Tabi bana nasılsın dese, neler yaptığımı sorsa, bununla sık sık da karşılaşmışımdır ama kendisini o gün memleket işleri ile ilgili, siyasetle ilgili düşüncelerini, sofrada, arkadaşlarına, bunlardan daha çok daha fazla beni memnun edici bana anlatması benim tercihim oldu. O yaşıma rağmen yılarca siyaset yapmış bir insanın tecrübesiyle hafızama onları yerleştirdiğimi gördüm daha sonraları. Bunun yanı sıra ağabeylerim bunlarla meşgul olurlar ve ben daha ilkokula başlamadan tarihi anlatırlardı masal yerine. Osmanlı padişahlarının büyük bir çoğunluğunu sırasıyla sayabilir, ondan önceki dönemler hakkında hiç olmazsa önemli olaylar ile ilgili bazı bilgileri bana soranlara anlatabilirdim. Bazen misafirler olur. Çalışırlar. Bir ara boşluk olduğu vakit, onlarda herhalde kafalarını dinlemek için, onlara bir ikram yapılır. Beni çağırırlar. Misafirlere sorun bakalım, onları biliyor mu? Veya ne biliyor? şeklinde görüşmeler olurdu. Tarihi şahsiyetler, devlet adamları bir çeşit siyasetçiler, önemli olaylar, babam benim büyük ölçüde ilgi alanımdı. Bunun yanı sıra top oynamakta, futbol oynamakta, götürürlerse büyüklerim, maça gitmekten çok hoşlanırdım. Ben o hayatın o yönünü sevdim, sıkılmadım. 57’den 60’a kadar İstanbul’da yatılı öğrenciydim. Hafta sonlarına rastlardı İstanbul’a geldiği vakit babam. Mutlaka beni aldırtır ve kendisiyle daha fazla beraber olabilme imkanı bulurdum. Sorunuz bana bunları hatırlattı. O dönemdeki hissiyatımı şöyle bir paylaşım dedim. 

HÜLYA OKUR – Çok iyi ettiniz. Teşekkürler. 2-22 Nisan 1994’de “Hayattaki tek dayanağım Aydın” diyen anneniz Berrin hanım, kollarınızda öldü. Annenizi babanızdan ayıran en keskin çizgi neydi? Annenizin sabrıyla dizdiği taşların yıkılacak gibi duruşuna şahit oldunuz mu hiç? 

AYDIN MENDERES -Tabi insanlar için anne çok farklı bir varlıktır. Özellikle 27 Mayıs 1960’dan sonra 14-15 ay büyük ağabeylerim yurtdışındaydı. Yalnızdık. O zaman zor şartları beraber göğüsledik. Ağabeylerim evlendiler ayrıldılar. Evlilikleri bitse de kendi evlerinde hayatlarına devam ettiler. O dönemde şartlar öyle gerektirdi. Ona bir şeyler verebilmek, ona hizmet edebilmek beni hep mutlu etmiştir. Şöyle bir baktığım zaman birbirlerini hep tamamlıyorlardı veya benim dünyamda öyleydi. Biz bir ölçüde de babamı da annemle öğrendik. Çok farklı, sevgi dolu bir insandı. Hali duruşu, evet sizin dediğiniz gibi sabrı, insanlara gösterdiği ilgi, hiçbir zaman bırakmadı alçak gönüllüğü, ağabeylerim içinde doğrudur. Annem, çok müşfik bir anne olmanın dışında öğretmende olmuştur. Acıların yanında güzel günlerde olmuştur. Hep derin bir kederin gölgesi altında da olsa bu güzel günler yine de güzel günlerdir. Yine de tatlı hatırlardır. Hayattan kopmamasını, imkansızlıklarla mücadele etmesini annemden öğrendiğimi söylemek isterim. 

HÜLYA OKUR-3-5 yaşındayken annesini kaybeden, oğlunu trafik kazasında kaybeden Ümran hanımla yıllardır evlisiniz. Onun yarenliğini savaş öncesi mi? sonrası mı? Sırası mı? olarak görüyorsunuz? 

AYDIN MENDERES -Tabii Onunla arama hep, hem çok büyük bir sevgiyle sevdim. Benim için çok özel ve ayrı bir durumdur. Onun şahsında son derece dürüst, temiz, iyi niyetli, fedakarlığın zirvesinde duran bir insan da tanımış oldum. O gün bugün her şey gelişti. Kavgayı da, sevgiyi de, iyi günüde, kötü günü de, zor günlerde de hep beraber olduk. Biz adeta tek kişi gibi olan bir çift kişiyiz. İki kişi ne kadar tek kişi olabilirse işte o kadar biz oyuz. Tanıştığımızın erken dönemlerinden beri böyle gelmiştir. Sadece son yıllarda ortaya çıkan bir durum değildir. 

HÜLYA OKUR-İlk yıllara gidecek olursak…1979 Ağustos ayının son günleri.. Adalet Partisinde faal olarak çalışan Ümran hanımla, Barlas Küntay tarafından tanıştırıldınız. Tanışma sırasında ev ve iş telefonunu istediniz. Ve 9 Eylül’de kendisini aradınız. Oğlunun doğum günü partisinde buluştunuz ve onu ilk gördüğünüz günden beri sevdiğinizi söylediniz. Onun verdiği ilk cevap ”eyvah” olmuş. Sevginizin yollarını kapatan kar yağışımıydı bu eyvah? 

AYDIN MENDERES -Hayır. Tabi eşimin bu eyvahı, kendi iç dünyasına ait bir eyvah. Eyvahı o söylemiş ama ben duymadım. Ama sonra bana da başkalarına da anlatmıştır. Önce o ilgiyi konduramadım. Ben çalışan bir insandım. Hanım, erkek -evliyken de evli değilken de- arkadaşlarımız olmuştu. Partiye gelip gittim. Onun için erkekle de dostluk arkadaşlık olağan bir durumdu. Ama bu içinden bir sevgi, bir aşk çıkacağını başında pek tahmin etmemiştim, konduramamıştım, irkildim diyerek anlatmıştır. O eyvahı duymadım. Ama başlangıçta şunu söyleyeyim. Başlangıçtaki bana dönük ilişkileri ve tutumu, ne caydırıcı ne de ümit verici nitelikteydi. Bu bir süre böyle gitti. Sonra araya 12 eylül girdi. Biz bir çeşit emekli olduk. Ümran hanım normal olarak çalışma hayatından ayrıldı. Ve giderek birbirimizi daha fazla görmeye, beraber olmaya, görüşüp tanışmaya başlayınca aramızdaki ilgi giderek çığ gibi büyüdü. 

HÜLYA OKUR-Babanızın Ayhan Aydan’la tanışma anına baktığımızda, Çubuk barajında ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge’nin davetinde, başköşeyi değil Ayhan hanımın sandalyesini gözüne kestirdiğinde, “koltuğumda gözünüz var galiba “ esprisinden sonra Sıhhiye, Sağlık Sokak adresindeki numaradan 5 yıl aranan Ayhan Aydan’ın evine haftanın 2-3 günü çiçek gönderip, solmalarını takip ettirip yenilerini gönderecek çapkınlıktaydı. Bu aşkı karanlık bir sahnede ışığın vurduğu iki insanın tangosu olarak izleyebildiniz mi? 

Tabii ben , muhafazakar bir insanım. Hanımda başta söylemiştim.Elhamdülillah Müslüman’ım ama Katoliklerin görüşüne katılıyorum. Ben boşanmayı sevemem. İki taraf içinde. Yani peki bu birliktelik nasıl devam eder? Bu karşılıklı sevgi ve anlayış meselesidir. Hiç kimse için bir standart evlilik modeli oluşturamazsınız. Olsa olsa bunu kendiniz ve eşiniz için oluşturabilirsiniz. Hiç rahmetli babamın Ayhan Aydan’la ilgili duygularını tahlili etmeyi düşünmedim kendi dünyamda. Ama şöyle bir izlenim taşıdım. Sanki çok yoğun, çok stresli bir hayatın … 

 HÜLYA OKUR-Ufak bir kaçamağı mı?

Röportajın devamını okumak için tıklayınız