M. Kemal AYÇİÇEK- 13 Ağustos 2012
Şimdiye kadar Ayılarla ilgili çok olaylar duymuşuzdur. Hep kaba olayları da ayılarla ilişkilendirmişizdir. Ayının saldırısından yaralı kurtulanlardan, ayının saldırısı sonucu hayatını kaybeden insanlara varıncaya kadar, ahırdaki koyunları kapı üstündeki pencerelerden alan ayılardan, arıcıların peteklerini parçalayıp, ballarını yiyen ayılar, artık köylerimizde evlerin kapısına kadar geldi dayandı artık. Nitekim ayı haberleri de eksik olmuyor. “Ayı saldırısı: 1 ölü 2 yaralı. Biri Erzincan'da biri Sivas'ta iki ayrı ayı saldırısında bir kişi öldü, 2 kişi yaralandı”.. “Evet Armudun iyisini ayılar yer” di ama şimdi kapı önlerindeki Karayemişleri de ayılar yiyor artık.
Araklı’nın Ayvadere köyündeki bir cenaze de, bu köyde merkez caminin hemen üst mahallesindeki bir evin önündeki karayemiş ağacına çıkıp, karayemiş yiyen ayı konuşuluyor. Öyle ki, bir hafta boyunca akşamları ayı korkusuyla kimse evinden dışarı çıkamıyor. Ayılara verilen özgürlük, ayılara tanınan yaşam hakkı artık insanların yaşam hakkını tehdit eder boyuta vardı. Ama hala ayılara dokunmak büyük suç, kimse dokunamıyor, kimse vuramıyor iyi de bu yasaklar nereye kadar?. Herkes, nasılsa ayılar şehirlere kadar gelemez, köylerde onların olsun ama şehirlere ininceye kadar ayılara dokunulmasın mı diyecek yoksa “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mı denecek?
Hayat hakkı elbette olmalı hayvanların ama insan hayatını tehdit eder boyuta varıyorsa yaban hayatı, bundaki yasak sınırı nereye kadardır, var mı bunun bir ölçüsü? Mesela, falanca köyde eğer ayı sayısı on ya da yirmiye ulaşırsa, artık ayılara dokunulabilecek mi? Ayılar için bir nüfus planlaması var mı? Köyler boşalmış, Karadeniz de genellikle yaşlı insanlar köyden kopamıyor, şehirlerde yaşayamıyor ve illa da köyde yaşamakta ısrar ediyorlar, şimdi bu ayı saldırıları karşısında köylerdeki yaşlı insanlarımızı kim nasıl koruyacak?
Yıllardır arıcılar yakınıyordu ayılardan hatta Ayımatikler, Ayısavarlar, Ayıkovarlar bile üretildi bunun için ama ayıların insanlara verdiği zararlar, sadece parçalanan koyunun veya hayvanın postunu getirirsen bedelini ödeyerek devlet bir nebze yara sarmaya çalıştı fakat artık kapılara kadar dayanan ayılar için bir çözüm gerekiyor. Tamam ayılara dokunulmasın ama bu nereye ve ne zamana kadar böylece devam edecek? Ayıların insanlara verdiği zararlar, toplum yaşamını bir korku ve ürpertiye varıncaya kadar etkiliyorsa ayılar, onlara bir dur denmesi gerekmiyor mu? Doğada bulunması gereken ayılar ile bulunan ayıların sayıları normal mi yoksa anormal bir durumda mı , artık bunların da halka açıklanması gerekiyor.
Ayılar, Karadeniz de genellikle evlerin çok yakınında olan karayemiş ağaçlarına kadar gelip, karayemiş ağaçlarına çıkıp, Karadeniz’e özgü bu tatlı meyveyi de insanlara bırakmıyor, onu dalında yiyebiliyorsa artık varın bu ayı tehdidinin boyutunu siz tahayyül edin. Bir düşünün bakalım, ayı, gelip sizin kapınızdaki karayemiş ağacına çıkmış ve karayemişi yiyor, siz de bunu görüp, evinize kapanıyorsunuz, nasıl bir duyguya kapılırsınız?
Yaban hayatı sürsün diye gösterilen müsamaha eğer insanların yaşam alanlarını tehdit ediyor hale geliyorsa bunda ısrarcı olmanın kime ne faydası vardır? İnsanlar, tarlasına mısır ekecek, domuzlar mısır tarlalarını yerle bir edecek onlara dokunulmayacak, insanlar bahçelerine fasulye dikecek, geyikler, ceylanlar bu fasulyeleri yiyecek, verilen onca emek boşa gidecek o hayvanlara dokunulamayacak, ayılar arıcıları peteklerini parçalayıp ballarını yiyecek, kapıların önündeki karayemiş ağaçlarına çıkıp meyveleri yiyecek, onlara dokunulmayacak iyi de bu ne zamana kadar sürecek böyle? Yaban hayatına saygılı olacağız diye hızla artan yaban hayvan tehdidi ile insanlar, köylerden beton yığını şehirlere göç ettirilmeye mi zorlanıyor, nedir bu yaban hayatına saygının sınırı, var mı bunun bir ölçüsü?
Doğal hayata saygısı olan insanım ama insan artık bir yere kadar hayvanlara özgürlük diyor, eğer o hayvanlar artık insanların yaşam alanlarını istila eder boyuta gelmiş ve insan yaşam alanlarını kendi yaşam alanları ile karıştırıyor ve insanların yaşam alanlarına musallat oluyorlarsa onlara hala bir şey denmeyecek mi? Bu bu hayvanlara “dokunmayın” diyen Devletin sorunu değil mi? Devlet, insanların yaşamını tehdit eden yaban hayvanlarına karşı bir çözüm bulmayacak mı? Tamam, karayemişe çıkan ayı, duyan herkesi güldürüyor ama bu gülüş aynı zaman da kaygıları da artırıyor.
Karayemiş ağacı(Taflan), bilenler anlayabilir bunu Karadeniz de evlere uzak dikilen meyveler değildir, genellikle evlerin kapılarında olur. Hem görülen ayı, zaten köyün kıyısında köşesindeki bir evin önün de değil, şenlikli bir mahalledeki evin kapısında. Velhasılı ayılar, fazla oluyor ve bunun bir sorun olduğu artık görülsün ve ne gerekiyorsa yapılsın yoksa ayılar bu gidişle Karadeniz de boşalan köylerdeki evlere yerleşecek hale geldi. Şaka değil gerçek değil mi?
Wikipedi’de karayemiş içinşu bilgiler yer alıyor;
“Taflan (Prunus laurocerasus), gülgiller (Rosaceae) familyasından küçük beyaz renkli çiçekler açan, daha çok rutubetli ve gölgeli yerlerde yetişen 5-15 m boyunda, yaprak dökmeyen bir ağaç türü.Yaprakları şeker, tanen, kalsiyum, oksalat, emülsin, prunasin ihtiva eder. Taze yapraklardan elde edilen taflan suyu, antispazmodik ve öksürük dindirici, bulantı ve karın ağrılarını giderici olarak kullanılır. Fazla alınırsa, zehirlenme yapar. Taze meyveleri yenir. Taze meyvelerinin idrar söktürücü ve taş düşürücü etkileri vardır. Yaprakları ise gıdalara koku vermekte kullanılır.Güneybatı Asya ile Güneydoğu Avrupa'da doğal olarak yetişir. Türkiye'de Giresun , Trabzon , Rize , Ordu ve Artvin civarında yüksek dağlık bölgelerde doğal olarak bulunur.”
Ayıların şimdiye kadar pek kötü bir şey yediklerini duymadık, hep her şeyin iyisi layık görülür ayılara, Karadeniz’in bu mükemmel yemişi,karayemiş de eklendi onlara. Kurusunun kilosu 35 liraya satılan karayemişin marmeladı, turşusu da yapılarak özellikle şeker hastaları için öneriliyor. Kalın sağlıcakla.