M. Kemal AYÇİÇEK – 4 Ekim 2010
Ben oğluma derim ki; “ben yetmiş yaşına da gitsem, sen benim oğlumsun ve ben seni istediğim gibi nazlatırım, var mı buna itirazın, ne yapabilirsin ki?”diye. susar, bir şey diyemez!”sen benim babam olsaydın, böyle bir hak senin olurdu ama baba olan benim”.der, kafasını koltuğumun altına aldığım gibi, sıkarım boğazını..o biraz kıvranır, hani “adam oldum, bırak beni, hala çocuk sanıyorsun” havalarındadır ama ben takmam onun kıvranmasını..Annemin selamını bile, hamleler yaparak,ayı yavrusu edasıyla söylerim hatta biraz da ileri giderek..
Zaman zaman belgeselleri seyrederken, “yoo” derim içimden, “bu hayvanlardan, güya biz insanlar daha akıllıyız ama yok, onlar daha akıllı, baksana” derim kendi kendime. Bana onları söyleten şey, hayvanların bile kendi aralarındaki kavgaları, şakalarıdır. Aslan yavrularının büyürken birbirleri ile yaptıklarını biz insanlar belki de hani akıllı(!) olduğumuzdan es geçiyoruz. Hele “Baba”lar.. Suratlarının asık olması, güya “adam” eder onları. Bizde bir tabir vardır, “Adam”ı tasvir ederken, bir de “herif, herif” deriz. Yani “adam”dan da ileri. Belki yetiştiğimiz ortamlardan belki de yetişdiğimiz şartlardan ama biz, hele Karadeniz çocukları daha “adam”dan ileri, daha çok “Herif” çocukları olduk, çıktık. Ben öyle iddialarda değilim tabi. Oğlumla, aslan yavrularını aratmayız.
Bizdeki babalar, çocuklarının istediği okulu bitirsin adam olduğunu pek görmek istemez. Çünkü çocuklar adam olunca, onların sanki adamlıkları elden gider. O yüzden hem “Adam”lıklarını bırakmaz ve hem de “Herif”likleri devam eder, taki hak vaki oluncaya kadar. İyi de neden? İşte o nedeni bizdeki balalar pek düşünmez, belki de düşünemezler! Devir değişmiş, iletişim çağına girmişiz, şimdinin babaları, evlatlarına sadece cep telefonlarının ayarlarını yaptırmak için minnet ediyor, kontur yükletmek için yeni neslin farkına varabiliyorlar onun dışında pek umursamıyorlar bile. Tüm bunları neden yazıyorum biliyor musunuz? Cuma günü Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un partisinin Genel Başkanlığından ve partisinden ayrıldığını açıkladığı o konuşmayı izlerken geçti tüm bunlar aklımdan. Hoş Necmettin Erbakan’da karadeniz çocuğu. Sinop’lu ama Trabzon’da da okumuş, yani bizim bölgesel “adam” karakteristik yapımızı taşıyor, ama o belki bir adım ilerde bizimkilerden farklı olarak.
Eniştemin yazıhanesindeyim. Babasının “kiralık” diye boş bir dairesi var. Oradan buradan bahsederken benim de kiralık ev aradığımı söyledim enişteme yıllar öncesiydi, ama eniştem “babama sor, ben karışamam öyle şeylere biliyorsun” dedi. Eniştem otuzbeş yaşlarında o zaman. Babası geldi, “hacı amca, dairen varmış kiralık, bende kiralık ev arıyorum, ne dersin” dedim. Hay demez olaydım, düşündü biraz ardın da da , “uşuğum, biz oni babanla gonuşuruk” dedi. Oysa babam köyde, şehirde oturan, kirayi verecek olan bendim ama hacı amca öyle reva gördüydü. Ben de biraz düşündüm, zaten tutma sevdasında değildim, biliyordum tiy niyetlerini de, dedim ki ona, “Hacı emice, sen ölmeden babam ölmeden biz çocuklarınız adam olamayacak mıyız, ne alakası var benim kiralık evimle babamın, babam mı verecek kirayı” dondu kaldı. Beklemiyordu öyle bir cevabı, ama enişteme döndüm baktım, yüzü kızarmıştı ama eniştem masanın altından ellerini ovuşturuyordu. Yani bu “iyi yaptın” demekti.
Şimdi SP’de, bu kaçıncı evlada kıyıştır. Bu nasıl inançtır, bu nasıl inattır, bu nasıl mantıktır, bu nasıl aşılmaz ve terk edilmez bir “ben”liktir. Şimdi yeniden dedemi diriltip, mezarından geri getirip, onca yıllık koşturmacalarını, onca bilmem “faiz haramdır” denilerek, sömürülen duyguları ile “hisse senedi” adı altında nasıl kazıklandıklarını, bir daha da karşılığı olmayan verdikleri paralarının nerelere gittiğini bir göstermek isterdim. O kafa, işte bu kafaydı. Bu kafalara nasıl da “Allah rızası” için inanmış ve koşturmuşlardı, yazıklar olsun. Demek ki adam’lık, sadece oğluna, gelinine, damadına “Adam”lıkla oluyormuş, biz “Adam”lığı farklı anlamış ve farklı uygulamışız. Lanet olsun sizin “derin” siyasetinize..
Prof. Dr. Necmettin Erbakan, kendisi ölmeden oğlu Fatih Erbakan’ı adam etmenin mücadelesini veriyor meğer, bak (!).Ama, bizim babalarımız öyle olamıyor, ne yapsak ne etsek de olmuyor. Ama, Oğlum, sen bunlara bakma ve de aldanma, sen benim oğlumsun ve ben yetmiş yaşına da gitsem ben senin babanım ve seni istediğim gibi naz-la-tı-rım, var mı diyeceğin?!! Aha da nazlatıyorum; “Didditlerini, bibbiplerini, şakşaklarını, datdatlarını, libliblerini” o kadar…Babalar ölmeden evlatlarının adam olduğunu anladıkları, kabul ettikleri bir ülke dileklerimle..kalın sağlıcakla.