Yine başörtüsü yazmak zorundayım ama fazla sürmez, suyu ısındı çünkü, miyadını doldurdu artık. Bundan böyle de yazmam sanırım. Yazıyorum çünkü, toplumumuzda bir iletişim eksiğimiz var. En büyük sorunumuz bu iletişim sorunu, nerden kaynaklanıyor diye düşünüyorum ve kabahati, her iktidar döneminde değişmiş eğitim sistemine buluyorum. Ne yazık ki, Türkiye’de doğru dürüst bir eğitim planlaması ve de devlet politikasının olmamasına bağlıyorum.
Ağzı olan konuşuyor veya yazıyor tabi kendi anladığınca ama anlatamıyor. Bendeniz de aynen o ifademdekiler kapsamındayım. Bir Türban veya başörtüsü olayı, siyasi simge de oldu. Kimin siyasi simgesi diye sorduğunuzda cevap alamıyorsunuz! Kimmiş bu başörtüsü veya türbanı simge yapan? Siz de gördüğünüz her hangi birine sorun bakalım ne cevap alacaksınız? Ne simgesiymiş bu örtü diye? Sorun çekinmeyin, kimle karşılaşırsanız sorun ve alın cevabını bakalım, kimin simgesiymiş? Hangi partinin? Hangi tarikatın? Hangi kesimin?
Neymiş, “efendim Üniversitelere başörtülü gidecekler de eee sonra devlet dairelerine de gider bunlar, nasıl engelleyeceksiniz?” bunlar saçma sapan düşünceler tabi, aslında kavga çıkarmak için bahanelerdir. Laik Devlet, kendi kurallarını koymuştur. Öğrenim bir haktır ama devlet dairesinde görev almak daha başka bir hak. Devlet, belirlediği koşullarda size iş verir ve sizde bunu kabul ederseniz girer çalışırsınız. Devlet’in kurallarına uymayanlara iş verme zorunluluğu yoktur! Eğer, bu başörtüsü veya Türbanlılar Devlet kapısında iş isterlerse o zaman onlara iş verilmediğinde bu “insan hakkı ihlali olmaz”!
Hayır o da değil, deniyor ki, “Eeee Üniversite’ye başörtülü girilmesine izin verildi ama şimdi de cezalar verilecekmiş, türbanlı veya başörtülü her hangi bir yerde çalışanlar varsa onlara ceza verilecek.!” Nerden çıkarıyorlar, kim bunları üflüyor, bu toplumu kim nasıl germek için geceleri planlar yapıyor ve bu tarz söylemleri inanılır hale getiriyor insanın aklı ermiyor. Ne basit, ne temelsiz ne gayri ciddi söylemlerdir bunlar böyle! Ve insanlar bunlara inanarak, kendi aralarında bunları konuşuyorlar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ispanya’da bir söz etti, sorulan bir soruya cevap verirken “velev ki siyasi simge” ifadesini, “bak, itiraf etti” diye alanlar, algılayanlar da bu ülkedeki Eğitim kurumlarında öğrenim gören insanlar şüphesiz ve öyle yorumladılar. Başbakanın ifadesinden “siyasi simgedir” anlamı çıkmaz tabi ama işine gelenler onu öyle algıladılar ve üstüne de atladılar. Zaten, bu ülkede muhalefet, biraz da münazaraları anımsatıyor. Birisi bir şey söylüyor ve sizde bunu çürütmeye kalkıyorsanız evet, muhalefet yapıyorsunuz gibi oluyor görünürde ama değil, onlar eskimiş yöntemler oldu artık. Maalesef, Türkiye’de hala o eski kafayla muhalefet edip, oy alıp iktidar olabileceğini umanlar var ne diyelim, kendilerini böyle avutuyorlar, onlarında bu avunma hakkına saygı duymak lazım!
Şimdi bu Anayasa’da 10. ve 42 maddelerindeki değişiklik üzerine, MHP ve Ak Parti’nin kazanımları veya kayıpları üzerinde de bir takım söylemler geliştiriliyor. Başbakan Erdoğan’ın MHP Lideri Bahçeli’nin oyununa geldiği söyleniyor. Nasılmış bu oyun, aslında Ak parti istemiyormuş bu Türban olayını kaşımayı ama Başbakan İspanya’da bunu dile getirip MHP’ye blöf yapmış.MHP’de bu blofu yememiş ve başbakana rest çekmiş ve Başbakan’da MHP’nin bu restini görmüş! Eee, demem ona , başbakanda pokerci oluvermiş yani!
Eski başbakanlardan Mesut yılmaz için kullanılırdı “iyi poker bilir” ifadesi, şimdi de bu söylemle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da “pokerci”y miş ki, resti gördü. Uydur uydur dur. Böylesine içi boş konularla her halde başka ülkelerde gündem oluşturulmaz ama Türkiye’de bunlar olur. Bunlar, Türkiye siyasetinin eski alışkanlıklarıdır. Konuşulacak, bir sürü senaryolar da uydurulacak, daha neler neler duyacağız ama tüm bu tartışmalarla zaman harcayacağız. Oysa, Türkiye’nin zencileri, artık beyazlaşıyor da bunu beyazlar hazmedemiyorlar. Tüm mesele bu aslında, beyazların zencileri kabullenememesi olayıdır!
Başı açık bir insanın başını bağlayıp sokağa çıktığında nasıl bir ruh halinde olursa, başı bağlı olan bir bayanın başını açması da psikolojik bir aşağılamadır. Başı bağlı bir bayan, herhangi bir şekilde başını (Kendiliğinden değil de) açtığında, sokakta çıplak yürür gibi olur ki bu onun için normal bir durum değildir. Bu başörtüsü olayına biraz da bireyin psikolojisi açısından bakılması lazım, yani empati.
Annem Keşan kullanır ama Ankara’ya yolumuz düştü, özel arabayla gitmişiz. Keşan, Ankara gibi bir yerde elbette farklı bir örtü, “anne çok dikkat çekersin, Keşan yerine pardösü giysen” dedim. Ama, “ben öyle şeyler giyemem oğlum,rahat edemem ben böyle rahatım. Gerek yok” dedi. Peki dedim, benden günah gitti!
Gündüz Ulus, Kılzılay, Kocatepe derken Atakule’ye de çıkalım dedik ve gittik. Ama, herkes bize bakıyor. İster istemez o gözlerden rahatsız oldu annem ve döndü bana, “ya oğlum, millet niye bize bakıyor” dedi. Demek ki, bakışların etkisinde kaldığını hissetti. Keşan’ı Ankara’nın Atakulesi’nde gören insan, elbette bakar, kimdir, nerelidir diye ama o bakışlardan kimilerin de de “ah bizim memleketten” diyen bakışlarda olabilir, o giyime ve kuşama hasret bakışı da olabilir ama bakışların var olması annemin dikkatinden kaçmadı. İkinci gün, artık keşan’ı evde bırakıp, pardesü giymek zorunda kaldı! Ama o kararı kendisi verdi, biz zorlamadık.
Demek ki, bu biraz kültürle de bağlantılı bir olay. Evet, taşradan gelmiş bir kız, herhalde şehirli gibi bir mantığa hemen sahip olamayabilir. Kaldı ki yetiştiği çevrenin etkisinde de olmuş olabilir ama bunları birer emirle, “hayır, yasak, başını örterek üniversiteye giremezsin” diyen kafalar, o insanın birey hakkı olan, edep, ahlak gibi kavramlarla toplumdaki yerini belirleme noktasındaki bir genç kıza çok da iyi bir örnek oluşturmaz sanırım.
Bırakın dini argüman oluşunu, başörtüsü o bireyin ayna karşısındaki duruşudur. Annemin keşan’ı (karadeniz bölgesine has özel bir örtü) veya üniversiteye gitmiş Anadolulu bir kızın başını modern bir şekilde kapamasının ne farkı var?
Hep dinsel bağları öne çıkararak, bir geri gidiş gibi algılama hatasından sıyrılmamız gerekir. Bu bireyin, kendi örgürlük sınırları içindeki kılığıdır, zamanla değişebilir. O bireyin varlığına saygıyı ön plana almamız gerekir diye düşünüyorum. Kalın sağlıcakla.
Not : Bu yazım aynı zamanda www.kuzeyhaber.com, www.hizmetgazete.com ve Hizmet Gazetesi’nde yayınlanmaktadır.(mka)