Yargıtay 6.Dairesi’nce DEHAP’ın Üst düzey 4 yöneticisi için verdiği mahkumiyet kararının ardından ülkede bir yıldır görev yapan Parlamento tartışılır hale getirildi. Elbette bu bir yargı sürecidir ve de yargının hükümleri de yerine gelmelidir.
Hukukun üstünlüğüne inanıyorsak elbette mahkemelerin (Cüzdanla vicdan arasında kalmamış) verdiği kararları saygıyla karşılamak zorundayız. Aynen yargı kararına uyulması noktasında hareket edilmelidir. İyide nasıl hareket edilecek?
Olayın bu yargı sürecine gidişine bakmadan sonundaki kararı da doğru okumak mümkün değildir. 3 Kasım 2002 Erken Genel seçimleri öncesinde Yüksek Seçim Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına “ falanca filanca partilerin seçime girmesinde sakınca var mı”? diye sormuş. Bu yüce makamdan verilen yanıtta denmiş ki, “elcevep; falanca, filanca partinin seçime katılmasında sakınca yoktur”
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da buna istinaden seçim için oy pusulalarını bastırıp ve seçime gidilmiş. Ardından da seçimin hemen öncesinde tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonrada bu kez aynı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, YSK’ ya “ Hayır, filanca parti seçime sokulmamalı” diye itirazda bulunmuş!
Kim bu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı? SABİH KANADOĞLU.. YSK’ nun başta danışıp görüş aldığı başsavcı..ihbarda bulunan kim? yine aynı makam. Sonra bu itirazı YSK reddetmiş ve sayın Yagıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, itirazını mahkeme kanalıyla devam ettirme yoluna gitmiş ve bugün de Yargıtay 6. Dairesi’nin 4 DEHAP ’lı üst düzey yöneticisinin mahkumiyet kararını vermesine yol açmış.
DEHAP’ın üst düzey yöneticileri ne ile suçlanmış? “resmi evrakta sahtecilik” ten, yanı devlete yanlış ve eksik bilgi ve belge vermekten yargılanıp mahkum olmuşlar. Peki bu partinin ilk sorulduğunda seçime girmesinde mahsur yok diyen, ardından seçim takvimine girildikten sonra karar değiştirip “yok yok mahsur vardır” diye itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun suçu yok mu dur? Görevi ihmal yok mu dur? Ya da görevi su istimal yok mu dur?
Madem DEHAP ’lılar devleti yanlış ve eksik bilgi ile oyalamış ve yanıltmıştır, o zaman Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih kanadoğlu’da Devlet görevini ciddiyetle takip etmediğinden ve görevini layıkıyla yapmadığından hakkında soruşturma açılıp en az DEHAP ’lı o 4 kişinin çarptırıldığı cezayı almalıdır. Hukuk Devleti’nde hiç kimsenin yaptığı yanına kar kalmamalıdır.
Şimdi koskoca bir ülke, AB kapısında son hazırlıklarının yapılmakta olduğu bir dönemde tüm Dünya karşısında madara edilme durumunda bırakılmıştır. Dosta düşmana istismara açık gereksiz kozlar verilmiştir. Tüm dünyaya adeta bir totaliter rejimmiş gibi baskıcı bir devlet yapısı kozu verilmiştir.Türkiye’yi böylesine dış ülkeler karşısında zor durumda bırakacak imajı hiç ama hiç kimsenin reva görme hakkı yoktur bu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olsa bile!
Bazıları alışmış giydirilmiş dokunulmazlık zırhına! O zırhların tamamının kalkması gerekir. Sadece seçilmişleri adeta güdülebilen birer koyunlarmış gibi görüp, atandıkları makamlarda devletin birer memuru değilmiş, halkın hizmetkarı değilmiş de halkın efendisi rolünü kendilerine mübah kılmışların bu saltanatlarının da sona ermesi gerekir. Yoksa bu giydirilmiş zırhlarıyla halkın hizmetinde olması gerekenler, sade vatandaşın yanında birer Saddam Hüseyin olmaktan kurtulamazlar! Hiç kimse de bu Saddamlara daha fazala tahammül etmek zorunda kalmamalıdır!
Kanımca Yüksek Seçim Kurulu, yapılacak herhangi bir itirazı reddedecek ve bu ülkede kaosa sebep olmayacak ve zırhlandırılmışların oyunlarını bozacaktır.
Kalın sağlıcakla