,

Bu ne gavurluktur, köpekler!

 

 

M. Kemal AYÇİÇEK  -  25 Temmuz 2016

 

Lise birinci sınıftaydım 80 darbesini yaşadığım gün. Sabahın körün de Kenan Evren’i tek kanallı siyah –beyaz TV’de izlerken ve şimdi tam 36 yıl sonra 15 Temmuz 2016 saat 22.30’u gösteriyor. Renkli televizyonları izlerken Boğaz köprüsünün tanklarla kapatılması haberlerini izliyorum! Misafirlik sayılmaz belki ama bizim evde değildim. “Nedir bu?” diye sordular, “Terör alarmıdır” dedim geçiştirdim, anlamamıştım!

 

 

Haber kanallarını geziyordum, NTV, CNN Türk, Habertürk, hemen hepsi de “Boğaz köprüsü tanklarla Anadolu yakasından Avrupa’ya geçişlere kapatıldı” diyorlar, yani aynı cümle tekrarlanıyordu. TVnet’ te farklı bir alt yazı vardı, “Paralel darbe girişimi”.Yenişafak’ın sahiplerinin yani Albayrak grubunun TV’siydi bu, işte o andan itibaren olayın ne olduğunu anladım. Daha sonra da TRT Haber’de o bildiri okundu, “saçmalık” dedim güldüm. Ama TVnet’in o yayını, diğer tüm kanalların yayınlarından farklıydı, o farkı sadece samimiyet sahipleri iyi bilirdi!

 

Gülüşümü görünce seksenlik yengem, “Nedur, ne oluyor?” diye sordu, tebessüm eden yüzüyle, anlattım, anladıklarımı ardından da “Bu ne gavurluktur, nerden çıktı?” diye biraz daha ayrıntı istedi. Tabi telefonum çalıyor, küçük amcam, “Ne oluyor?” diye soruyor, ona da cevap veriyorum ama aradan beş dakika geçmeden tekrar tekrar arıyor, “Durum dediğin gibi olmuyor, bu iş ciddiye benziyor” diyor. “Önemli değil, böyle darbe olmaz” diye, arayan herkese de aynı şeyi söylüyorum.

 

Oğlum “Kalk baba gidelim” diyor, kalkıyoruz oradan ve kendi evimize geçiyoruz, tabi farklı yollardan eve ulaşıyoruz. İnternet erişimin de problem var, VPN ile bağlanıyoruz. Twitter, Facebook derken sosyal medya ayağın da biraz sıkıntılı da olsa gündemi yakından takip edebiliyordum. Artık darbe teşebbüsü olduğu ortadaydı.

 

 

Başbakan Binali Yıldırım, 23.30 sıraların da “Paralel kalkışma” diyor,  ardından 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve 00.30 suların da da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın telefon açıklamaları oluyor. Halk sokaklara akmaya başlıyor.

 

Kısa bir yazı yazdım, “Türkiye, Mısır Değildir! Darbe'ye hayır” diye, ama yayınlayamıyorum. Bir kaç farklı uğraştan sonra yazıyı ayrı bir de ona daha bir hafta öncesinden çektiğim iki köpek fotoğrafı da ekleyerek yayına verdim. (16 Temmuz 2016 Cumartesi 01:16)

Yazıyı yayınladıktan sonra “Hadi oğlum, şimdi meydana gidelim” diyorum, o da hazır, “çıkalım” diyor. Biz oğlumla şanslıydık! Çünkü o saatler de İstanbul’da Erol Olçak ve 16 yaşındaki oğlu Abdullah Tayyip Olçak, Boğaz köprüsün de, Yenişafak’ tan tanıdığım değerli insan Mustafa Cambaz da Çengelköy’de  terörist asker kurşunlarıyla şehadete ermişti.

 

 

Ezan okunuyor, ardından anonsla “Cami de Teheccüd namazı kılınacak” deniyor. Halk meydana toplanıyor. Bayraklarla donanmış araçlar, şehir de tüm caddeleri kapadı. Bir süre burada olup biteni izledikten sonra eve döndüm ve buradan bir fotoğrafı da yazıya ekledim, yayına verdim.

 

“Bu ne gavurluk!”

 

Gavurluk, bizim gelenekte “kötü olan her şeydir”. Gavurdan kasıt, yabancılar değil, kötülüklerdir. Çünkü kötü olan her şey gavurdan beklenir, gavurda din, iman olmaz! Din, iman sahibi insan, gavurluk yapmaz! Bu söz, aşırı yaramazlık yapan çocuklar için de kullanılır, bir namahreme bakan insan için de kullanılır, bir insanın bağından meyve çalan insan için de kullanılır!

 

Aslın da köpekler, sahiplerine olan sadakatları ile tanınan hayvanlardır. Gerçek köpeklerden özür diliyorum, kastım da gerçek köpeklere saygısızlık değil tabi ama darbelerden çok çekmiş Türkiye’ye böylesi bir kâbusu yaşatan insanların, başıboş köpeklerden ne farkı var?

 

Bu ülkenin insanlarının verdiği vergilerle maaş alıp,  eline bu milletin namusu sayılan silahları alan ve yine o silahlarla bu milletin üzerine mermi yağdıran, 246 insanımızı şehit edip, emanete ihanet edenlere köpek değil de ne denir?

 

Yazıyı burada bırakmıştım, bir hafta yazamadım. Çünkü gerçek yazıyı halk yazıyordu. Darbe girişiminin anlaşılmasından sonra savaş uçaklarına, tanklara, toplara meydanlara çıkarak karşı koyan, tankların altına takoz olan insanların canlarıyla bu ülkede tarih yazıyor olmalarının yanın da bizim yazdığımız yazıların ne hükmü olur ki?

 

Hamd olsun korktuğum gibi can kaybı olmadı, Halkın gücü ile bir darbe önlendi. Bu hain darbe girişimini planlayan, uygulamaya koyan, buna aracı olan hangi ülke hangi örgüt varsa hepsini Allah kahretsin. Bu darbe girişimine karşı çıkan, önleyen herkesten de Allah razı olsun. Şehitlerimize Allah’dan rahmet, yaralı gazilerimize acil şifalar diliyorum.

 

Ekşimeyen Hamur

 

Geceleri bir kaç şehir meydanlarını gezdik,  Aradan üç gün geçti, yaşlı anne ve babamın yanına gidememiştik. Üçüncü gün gittik, Anne ve babamın yanına ama annem kızdı bana “Neden beni arayıp, arinuk haber vermedin!” diye. Suçum da “Arinuk” dediği, ona telefon açıp da bu darbe girişimini açık açık ona anlatmamış olmamı kastediyordu.

 

“Nasıl öğrendin ki?” diye sordum gülerek, “Hiç bişe nasi, baktım ezan okunuyor, dedim namaz zamanı değil bu nedur, baban da kalktı. Teheccüd namazı kılıp yattık, ben uyuyamadım. Bir daha sabahleyin baban söyledi, Allah onlara fırsat vermesin ” sonra da o gün bize yani çocuklarına bir sürpriz hazırlamış, onu anlattı.

 

Hamur yoğurmuş, tandır yakacak. Yaşlı ama işin içine çocukları girince o yaşlılık filan dinlemiyor, illa bir tandır yakıp, lavaş pişirip hep birlikte yağ, peynir ve taze lavaş ekmeği ile kahvaltı geleneğini sürdürmek istiyor. Ama hamur bir türlü gelmiyor.(Ekşimiyor)

 

O gün eve gideceğimizi biliyor, Fatma, Necati, Yekta, Fatih, Benginur derken tayfa toplanacak. “Gittum geldim hamura baktım ekşimemiş, Yekta’ya dedim ki oku bak şu mayadan ne kadar atmam lazımmış, hamur ekşimemiş. Gitti baktı ki meğer ben hamur mayası yerine hamura tavuk çorbası koymuşum. Anlamadım, hamur mayası da aynısı gibi karıştırmışım demek. Ben de uşaklarum gelecek diye tandır yaktım, hamur yoğurdum ama hamur olmamış, şimdi size lavaş yediremeyeceğim, yarına kaldı” deyip, gülüyor.

 

Bir gün sonra o tandır yandı, annem lavaşları yaptı, sağ olsun. Gelenek bozulmadı, sonrasın da yine birkaç il gezisine çıkıverdik. Koşturmaca bitmedi. “Nöbet” önemli, her alan da o nöbetten herkes kendi payına düşen kısmıyla nasipleniyor. İstanbul’da, Ankara’da, Samsun’da, Rize’de, Kırklareli’n de ve sosyal mecralar da. Allah, böylesi kara günleri bir daha bu millete yaşatmasın! Kalın sağlıcakla.

YORUM EKLE