,

Dedemin ”Akil Adam”ları!

M. Kemal AYÇİÇEK – 15 Nisan 2013

İnsan beğenmemezlik çok kötü bir huy nedense, hiç kimse “akıl almak” istemez, hep kendindeki aklın herkesin aklından daha üstün olduğunu kabul eder ve öyle de davranır. Oysa hep atalarımız, “Akıl akıldan üstündür” der ama kime, hele bu zamanın insanlarına gel de anlat  bunu, olacak şey mi? Ama olsun, ben yine de anlatacağım. Amacım kimseye akıl vermek değil ki, akıl almak makamındayım!

“Akil Adam”dan söz edilince, hemen üzerlerine alınanlar kalktı, “Neden Adam olsun, neden kadın değil” , ya da , “Yani o Akil adamlar, çok mu akıllı, hem kime göre nasıl akıllı” diye yazdı çizdiler. Belki de kendilerinin o sonradan adına “Akil insanlar heyeti” denilecek, seçilmiş insanlar arasında olmamasının hıncını, kıskançlığını dışa vurdular. Her nasıl olursa olsun ama toplumlarda genel anlam da sözüne güven duyulan insanlar, akil insan sayılırlar. Eskiler de her hangi bir işe girişecekseniz, okumuş yazmış insanlardan fikir alınır, sorulur, danışılır, öyle davranılırdı. Peki ya şimdiler de, var mı her hangi bir iş için bir dostuna, güven duyduğu her hangi bir insana gidip, soran, danışan, fikir alan var mı?
Dedem Rahmetli Hacı Muhammed, kimilerinin “kadir” lakabı ile andığı, kimilerinin, “şeyh” diye nitelendirdiği bir insandı. Dedemle aramızdaki hukuk, ağabeyimle onun arasındaki hukuk gibi olmasa da bizim de kendi aramızda bir iletişimimiz vardı ve öyle bugünün dede-torun ilişkileri gibi olmasa da, bugünden ileri düzeydeydi diyebilirim. Çünkü bugünün dedeleri, şimdi ki nesillerce çoğu zaman, “ne anlar” modun da, kendilerine göre pek cahil ve Dünya’yı okumaktan, anlamaktan uzak algılanırken, bizim zamanımız da dedeler, aile reisliklerinin yanın da , bile kişilikleri ve yol gösterici ve danışılan mertebesin delerdi. Hem bizim “nasihat” olarak gördüğümüz, ama onların bize hayat yolunda zorlanmamamız için “rota” mesabesindeki önerileri olurdu.

Bizim zamanımızda gurbete çıkmak modaydı, gurbete giden evlatlara, gidilecek yerlerde karşılaşılacak sorunlarla baş edebilmeleri için de, zorlukların üstesinden gelineceğine inandıkları önerilerde bulunur, belki manevi bir desteği öylece verirlerdi. Hiç unutmuyorum, İstanbul’a giderken, tuttu beni, çekti bizim büyük karayemiş ağacının daldasına, oturduk biraz. Orada bana , “Daha çocuksun ama  gurbete gidiyorsun, herhangi bir  konuda karar vermekte zorlanırsan” diyerek hayati bir önermede bulunmuştu. Bana göre “Akil adam” önerisiydi bu. Şöyle diyor du;
“Mesela bir adım atacaksın ama o adımın senin yarının için hayırlı mı hayırsız mı olup olmayacağı konusunda kararsız kalırsan önce istihareye yatarsın. İstihare de gece yatmadan önce Allh rızası için iki rekat namaz kılar, sonra da kararsız kaldığın durumla ilgili renkler belirlersin. Göreceğin rüya da mavi, yeşil, siyah, beyaz, her hangi bir rengi, karar vermek zorunda olduğun mesele için işaret yaparsın, hayırlı olacaksa beyaz, hayırsız olacaksa siyah rengi belirlersin ve yattığında rüya görürsen, o rüya da gördüğün renklere göre kararını verirsin. Ha rüya dan tatmin olmazsan eğer, o zaman sabah kalktığında, insanların arasına karıştığında, senden herhangi bir menfaati olmayacak, senin kalbine güven veren bir yaşlı insan bul, tanıyıp tanımaman önemli değil,  git karar veremediğin konuyu ona danış, o ne derse onu yap, yanılmazsın”

Koskoca İstanbul’da gerçekten de kararsız kaldığım bir zamanda dedemin o tavsiyelerine uydum, önce istihareye yattım ama gördüğüm rüyada renkler birbirlerine karışmıştı, o zamanın artistleri, Sadri Alışık, Yılmaz Köksal, Yılmaz Güney, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray,  Cüneyt Arkın, Kadir İnanır, Tarık Akan, Serdar Gökhan, üzerlerinde renk renk tişörtlerle denizden çıkıyorlar, ama ben de deniz kenarında bir masa da sade gazoz içiyorum, bir ara denizde bir köpek balığı (jaws)nın ağzını açarak üzerime geldiğini görüyorum derken o rüyada renkler birbirine karışıyor ve rüyadan bir somut sonuç alamıyorum.

Sonra dedemin o ikinci olarak, “akil insan” önerisi aklıma geliyor, Fatih semtin de sabahın erken saatlerinde bir gazete bayiine gidiyorum, iş ilanlarına bakmak için bir gazete alıyorum, bayiden ayrılıp, yedi- sekiz adım atmışken, o gazete bayisindeki adama dönüyorum, “dedemin dediği adam bu adam” diyorum, ak sakallı bir ihtiyar. Sabah namazını fatih camiinde kıldıktan sonra, oğluna ait o gazete bayisini açıyormuş, oğlu gelene kadar orada duruyor, kuşluk vakti de oğlu gelince işi ona bırakıp evine gidiyormuş. Döndüm geri, o adama baktım, kalbim de “tamam bu o dedenin dediği adam işte” diyor bana, gidiyorum yanına, zaten müşterisi de yok, etrafta sakin, selam veriyorum ve “amca, sana bir şey danışmak istiyorum” diyorum, o da bana, “buyur evladım ”diyor. Ama öyle bir ses tonu var ki, yüreğim ona tam teslim oluyor.
Soruyorum, üç ayrı yol almam gereken bir durumdayım, o üç işten hangisine karar vermem gerektiğinde kararsızım, anlatıyorum ona durumumu, önce gözleri yaşarıyor, gözlerini siliyor, sonra bana, “evladım benim 3 oğlum var ama daha bugüne kadar bir tanesi bile senin gibi gelip bana bir şey sormadı, danışmadılar” diyor, o duyguyu anlıyorum, göz yaşlarını siliyor, sonra da bana, “ evladım sen daha gençsin okulu her zaman okursun, evladım sen daha gençsin işi her zaman bulursun ama evladım sen gençsin ama askerliği her zaman bulamazsın ve askerlik sana her zaman ayak bağı olur, senin yerinde olsam hemen askere giderdim” diyor.

Ben de hemen karşımızdaki Eminönü askerlik şubesine gidiyorum ve bir hafta için de asker oluyorum. Oysa ben rüyamda da o adama giderken de kafamda o askerlik meselesi en son planlarda olan düşüncemdi ama o adam, adını, soy adını da bilmiyorum, şimdilerde çoktan vefat etmiştir (Mekanı cennet olsun) hayatıma yön vermemi sağlamıştı. Ve her zaman o adamı dinlediğim için kendimle hep gurur duydum, çok isabetli bir iş yapmıştım, gerçekten de o adamın söyledikleri aynen adım adım oldu. İşte o gün benim içim o tanımadığım, bilmediğim hayatım da ilk kez gördüğüm ama fikir danıştığım o  ak sakallı insan, dedemin bana önerdiği “Akil insan”dı benim için. Akil insan, böyle birisi işte. Şimdi şu “Çözüm süreci” için yola çıkan “Akil insanlar Heyeti” de bana onu hatırlattı işte, bunu gurur ve kibirlerine esir olmayan insanlar çok iyi anlar ve algılar ama o gurur ve kibrinin esiri olmuş insanların anlamasını beklemek de tabi ki saf dillik olur. Akil insanlara, çıktıkları ulvi görevde kalben desteğimi, tüm umutlarımı ve gönül dolusu selamlarımı iletiyor, onlara o aziz görevlerinde başarılar diliyorum. Ne mutlu onlara ve onlara güvenen insanlara. Kalın sağlıcakla.

 

YORUM EKLE